SORU: Zilhicce/Kurban Bayramı hilalini ve diğer dokuz ayın hilalini görmede hangi yol takip edilir? Eğer Şaban hilali iki âdil kimsenin şahitlikleriyle sabit olmuşsa, Şaban otuz gün olarak tamamlandıktan sonra Ramazan ayı girmiş olur mu? Hilal gece görüldüğü zaman bu hilal hangi güne aittir? Hilal gündüz görülürse bunun hükmü nedir? Hilal aynı günde hem sabah hem de güneş battıktan sonra görülürse hükmü ne olur? Hilalin geceleyin görüldüğü sabit olduktan sonra, biri çıkarak hilali o gecenin sabahında gördüğünü iddia ederse hükmü ne olur? Dört mezhebin bu mevzulardaki sahih kabul ettikleri kavil hangisidir?
CEVAP:
Kurban Bayramı hilali ile diğer dokuz ayın hilalleri mezhebe göre Ramazan Bayramı hilali gibidir.
Yani Zilhicce ayı aynı Şevval ayı gibi olup, eğer hava bulutlu/kapalı ise, ancak iki erkeğin veya bir erkekle iki kadının şahitlikleri ile sabit olur. Eğer hava açık olursa, daha önce (113’üncü soruda) anlattığımız gibi şahitlerin sayılarının fazla olması gerekir.
en-Nevâdir isimli kitapta İmam-ı Âzam’dan naklen, (Zilhicce hilalinin) Ramazan (hilali) gibi olduğu bildirilmiş, et-Tuhfe’de de bu sahih kabul edilmiştir. Ama zahiru’l-mezhep birincisidir (yani Zilhicce hilali Şevval hilali gibidir kavlidir). el-Hidâye ile şerhlerinde ve et-Tebyîn’de bunun sahih olduğu bildirilmiştir. Demek ki sahih kabul edilen kaviller muhteliftir. Birinci kavlin (yani Zilhicce hilali Şevval hilali gibidir kavlinin), mezhebin görüşü olduğu kuvvet bulmuş/teyit olmuştur.
Diğer dokuz ayın hilallerinde de sair hükümlerde (ki şahitliklerde) olduğu gibi hür, âdil, had vurulmamış olmaları şartı ile iki erkek veya bir erkekle iki kadından başkasının şahitliği kabul edilmez. Bunu İmam İsbîcâbî’nin Muhtasaru’t-Tahâvî Şerhi’nden el-Bahır sahibi nakletmiştir.
el-İmdâd’da beyan edildiğine göre ise, “bu aylar açık bir havada Ramazan ve Ramazan Bayramı gibidirler, yani (hilalin görülmesi hususunda) mutlaka büyük bir cemaat/kalabalık lazımdır.” Lâkin Hayreddin Remlî şunları söylemiştir: “Zahire göre dokuz ayın hilalleri mevzuunda, iki erkeğin şahitliğinin kabulü hususunda havanın açık ve kapalı olması arasında fark yoktur. Zira kalabalık cemaatin şart koşulmasını gerektiren illet yoktur. Bu illet ise, bütün cemaatin hilali görmeye yönelmesidir.”
Eğer iki âdil kimse açık havada Şaban hilalini gördüklerine şehadet ederler de şer’î olan sübut şartları ile (hilali görmeleri) sabit olursa, Şaban otuz gün olarak tamamlandıktan sonra Ramazan (ayının girdiği) sabit olur. Eğer Ramazan açık havada olursa, (Şaban hilalini gören) o iki kişinin haberleri ile (otuz gün sonra Ramazanın girdiği) sabit olmaz. Zira bu takdirde onun sübutu zımnî olur (yani bizzat/kastî Ramazan hilali görülerek Ramazanın girdiği sabit olmayıp, Şaban hilali görülüp de üzerinden otuz gün geçmesine binaen Ramazanın girmesi sabit olmuş olur). Kastî olanlarda affedilmeyen ise zımnen sabit olan şeylerde affedilir.[1]
Hilal, zevalden önce veya zevalden sonra olsun gündüz görülürse, mezhebe göre mutlak surette o hilal gelecek gecenin hilalidir.
“Mezhebe göre” sözünden murad, İmam-ı Âzam’la İmam Muhammed’in kavlidir. el-Bedâyi’’de şöyle denilmiştir: “O gün (yani hilalin gündüz görüldüğü gün), Tarafeyn’e göre Ramazandan değildir. Ebû Yusuf’a göre ise (şayet hilalin görülmesi) zevalden sonra olursa hüküm budur (yani o gün Ramazandan değildir), (şayet hilalin görülmesi zevalden) önce olursa, (görünen hilal) geçen gece içindir ve (binaenaleyh) o gün Ramazandan olur. Şevval (Bayram) hilali de bu ihtilafa göre olup, Tarafeyn’e göre gündüz görünen hilal mutlak olarak gelecek gece içindir ve o gün Ramazandan olur (yani Bayram olmaz). Ebû Yusuf’a göre ise (hilalin görünmesi) zevalden önce ise geçen gece içindir ve dolayısıyla o gün Bayram günüdür. Çünkü hilal âdeten zevalden önce görünmeyip, hilal ancak iki gecelik olursa o zaman zevalden önce görünür. Binaenaleyh (hilalin gündüz zevalden önce görülmesi halinde); Ramazan hilalinde o günün Ramazandan, Şevval hilalinde ise Bayram olması icap eder. Tarafeyn’e göre asıl olan, hilalin gündüz görülmesinin itibara alınmamasıdır. Hilalin görülmesinde muteber olan, güneş battıktan sonra görünmesidir, çünkü Rasûlullah (s.a.v): “Hilali gördüğünüz vakit oruç tutun. Hilali gördüğünüz vakit bayram edin” buyurmuş ve gerek orucun, gerekse Bayramın, hilali gördükten sonra olmasını emretmiştir. Ebû Yusuf’un dediğinde ise nassa muhalefet vardır.”
el-Fetih’te şöyle denilmiştir: “Hadis-i şerif, hilali görmenin oruçtan ve bayramdan önce olmasını vacip kılmıştır. Sahabe, Tabiin ve onlardan sonra gelenlerce bundan hemen anlaşılıp hatıra gelen, hilali her ayın sonunda görmektir. Otuzuncu gün zevalden önce (görülmesi) bunun hilâfınadır. Muhtar olan Tarafeyn’in kavlidir.”
Ben (İbn-i Âbidîn) derim ki: Hâsılı/sözün özeti, hilal mesela Cuma günü zevalden önce görülürse, Ebû Yusuf’a göre evvelki geceye aittir. Şu manaya ki, bu hilal Cuma gecesi ufukta bulunmuş da (akabinde) kaybolmuş, sonra da gündüzleyin görünmüş sayılır. Bu hilalin gündüz görünmesi ise, ayın başından itibaren ikinci gecesinde görünmüş hükmünde olur. Çünkü bir gece önce hilal mevcut olmasaydı, gündüz görülmesi mümkün olmazdı. Zira ay iki günlük olmadan, zevalden önce görülemez. O halde hilalin evvelki geceye ait olması ile iki gecelik olması arasında bir zıddiyet yoktur. Çünkü gündüz, ikinci gecenin yerini tutmuş (ikinci gece konumunda olmuş) olur. Hilal önceki geceye ait olunca, (az önce bahsettiğimiz) adı geçen Cuma günü de ayın başı olmuş olur ve dolayısıyla Ramazan ise o gün oruç tutulması, Şevval ise Bayram yapılması vacip olur. Tarafeyn’e göre ise hilal mutlak surette önceki geceye ait olamaz, bilakis hilal gelecek geceye aittir. Hilalin ileriki geceye ait oluşu ise, onun gündüzleyin görülmesiyle sabit olmuş değildir. Zira Tarafeyn’e göre hilalin gündüz görünmesine itibar yoktur. Sabit olma, ancak gün sayısını tamamlamakla olmuştur. Çünkü el-Bedâyi’ ve el-Fetih’te açıklandığına göre, ihtilâf sadece (hilal gündüz vakti) yevm-i şekde görüldüğündedir. Yevm-i şek ise, ya Şabanın otuzuncu günüdür yahut Ramazanın (birinci günüdür). (Dolayısıyla az önce bahsettiğimiz) adı geçen Cuma günü ayın otuzu ise ve hilal de gündüz görülmüşse, Ebû Yusuf’a göre o gün ayın başıdır (yani Ramazanın birinci günü Cuma günüdür). Tarafeyn’e göre bu görmeye itibar yoktur ve ayın (Ramazanın) başı Cumartesi günüdür. İster bu görme bulunsun ister bulunmasın (Ramazanın birinci günü Cumartesi günüdür), çünkü ay otuz günden fazla olamaz, binaenaleyh bu görme bir şey ifade etmemiş olur. Şu halde Ulemanın, (gündüz görülmesi halinde) “hilal Tarafeyn’e göre sonraki geceye aittir” sözü vakıanın beyanı için ve “evvelki geceye aittir” sözüne muhalefeti açıklamak/ortaya koymak içindir. Demek oluyor ki Ulemanın, “hilal Tarafeyn’e göre ileriki geceye aittir” demeleri ile “Tarafeyn’e göre hilalin gündüz görülmesine itibar yoktur” sözü arasında bir zıddiyet yoktur. İhtilaf ise hilalin ancak yevm-i şekde görülmesindedir ki, yevm-i şek ise otuzuncu gündür. Çünkü hilal yirmi dokuzuncu gün görülürse, (yirmi dokuzuncu gün görünen bu hilalin) önceki geceye ait olacağını söyleyen yoktur ki, ayın yirmi sekiz gün olması lazım gelmesin (yani yirmi dokuzuncu gün görünen bu hilalin önceki geceye ait olacağı söylenirse, o takdirde ay yirmi sekiz gün olmuş olacağından bu hilalin önceki güne ait olduğunu kimse söylememiştir). Bunu bazı muhakkıklar zikretmiştir.
“Hilalin gündüz görülmesine itibar yoktur” sözü şu hususu da kapsamaktadır: Şayet ayın yirmi dokuzuncu günü hilal güneşten evvel görülür, sonra da otuzuncu gece güneş battıktan sonra görülür de şer’î beyyine/delil de buna şahitlik ederse, hâkim/sultan hilalin geceleyin görüldüğüne hükmeder. Nitekim hadisin nassı da böyledir. Müneccimlerin, “hilalin aynı günde hem sabahleyin, hem akşamleyin görülmesi mümkün değildir” demelerine bakılmaz.
Keza hilalin geceleyin görüldüğü sabit olduktan sonra, biri çıkarak o gecenin sabahında gördüğünü iddia ederse, kâdı onun sözüne bakmaz. Nasıl baksın ki, dört mezhebin İmamları “sahih olan şudur ki; hilalin gündüzleyin görülmesine itibar yoktur, muteber olan geceleyin görülmesidir. Müneccimlerin sözüne de itibar yoktur” diye açıkça söylemişlerdir.
Asrın acayibindendir ki 1240 tarihinde zamanımızda şöyle bir şey vuku bulmuştur: O senenin Ramazanı, Şabanın yirmi dokuzuncu gecesini takip eden Pazartesi gecesi olduğu, Dimeşk Camii’nin minaresinden hilali gören bir cemaatin şahitlikleri ile sabit oldu. O gün gökyüzü de bulutlu idi. Kâdı, ayı (yani Ramazanın girdiğini), şer’î davadan sonra o cemaatin şehadetleri ile isbat (ilan) etti. Derken Şafiilerden biri bu isbatın akla aykırı olduğunu ve doğru olmadığını çünkü halktan birinin kendisine, hilali (az önce) adı geçen Pazartesi gününün gündüzünde gördüğünü söylediğini iddia etti. Sonra kendi mezhebinden bir cemaatle bu hükmü bozmaya kalkıştı. Fakat güçleri yetmedi. Avam takımının kalplerini de bununla şüpheye düşürdüler. Sonra insanların bayram yaptığı gün onlar oruç tuttular ve ikinci gün bayram yaptılar. Ta ki kendilerine, mezhepleri âlimlerinden birisi hata ettiklerini söyledi ve mezheplerinin açık nakillerini onlara gösterdi. Bunun üzerine bazıları özür dileyerek, bunu, Hanefi mezhebini gözeterek/mezhebe olan saygılarından yaptıklarını, Hanefilerin kendi mezheplerini anlamadıklarını söylediler. Şüphesiz bu özür, kabahatten büyüktü ve bunda, o ayan beyan olan hatayı örtmek için din âlimlerine de iftira vardı. İşte hemen o zaman ben de “Tenbîhü’l-Gâfili ve’l-Vesnêni alâ Ahkâmi Hilali Ramadân” adlı geniş bir risale yazmaya başladım. Bu risalede açık hatanın onların irtikâp ettikleri husus olup, hak ve doğrunun ise kaçındıkları şey olduğunu dört mezhebin delillerini toplayarak ortaya koydum/bildirdim.[2] (İbn-i Âbidîn, Oruç Bahsi)
[1] Bu bir kavaidi fıkhıyyedir. “Yuğteferu fi’d-dımniyyâti mâ lâ yuğteferu fi’l-kasdiyyâti” yani bizzat tecviz olunmayan şey, bittebea tecviz olunabilir. Örneğin, bir hayvanın karnındaki yavru müstakil olarak rehin verilemez. Fakat hamile bir hayvan rehin/ipotek olarak verilirse, doğuracağı yavruda anasıyla birlikte rehin olmuş olur.