Yolcunun yolculuğu biter de mukim olursa, kadınlar hayızdan ve nifastan temizlenirlerse, delinin deliliği son bulur da ayılırsa, bu hallerde iken tutamadıkları Ramazan oruçlarını ne yaparlar? Ramazanda günün başında bir çocuk büluğa erer veya bir kâfir Müslüman olursa o günün orucu hususunda nasıl davranırlar? Büluğa eren çocuk, Müslüman olan kâfir, yolcu, daimi olmayan deli, hasta kimseler, hayızdan ve nifastan temizlenen kadınlar zevalden yani günün yarısından önce niyet ederlerse oruçlarının hükmü ne olur?

SORU: Yolcunun yolculuğu biter de mukim olursa, kadınlar hayızdan ve nifastan temizlenirlerse, delinin deliliği son bulur da ayılırsa, bu hallerde iken tutamadıkları Ramazan oruçlarını ne yaparlar? Ramazanda günün başında bir çocuk büluğa erer veya bir kâfir Müslüman olursa o günün orucu hususunda nasıl davranırlar? Büluğa eren çocuk, Müslüman olan kâfir, yolcu, daimi olmayan deli, hasta kimseler, hayızdan ve nifastan temizlenen kadınlar zevalden yani günün yarısından önce niyet ederlerse oruçlarının hükmü ne olur?

CEVAP:

Mukîm olan yolcu, hayız ve nifastan temizlenen kadınlar, ayılan deli ve iyileşen hasta ile zorla/ikrah veya hata yolu ile iftar eden kimseler, tutamadıkları geçmiş oruçları kaza ederler.

(Yukarıdaki), “yolcunun yolculuğunun bitip mukîm olmasından” maksat; yani günün yarısından sonra mukim olursa veya günün yarısından önce (bir şey) yedikten sonra mukim olursa (o günün orucunu kaza eder) demektir. Ancak hem günün yarısından önce hem de (bir şey) yemezden önce (bir halde mukim olur) ise, (orucu) bozmaya niyet etse bile (o gün) oruç tutması vacip olur.

Bu meselelerde asıl olan (usul/kaide) şudur: “Günün sonunda bulunduğu sıfatta günün başında bulunmuş olsa oruç lâzım gelecekse, o kimseye günün geri kalan kısmında oruç tutmak gerekir.” Lâkin bu kaide câmî/efradını kapsayıcı değildir. Zira kasten Ramazan orucunu yiyen (kişi) bu kaideye dâhil değildir. (Şöyle ki); kaidedeki “sayrûret” yani “oluş” kelimesi “değişim” bildirir. “Lev” kelimesi de kendinden sonra zikredilenin imkânsızlığını gösterir. Bu iki kelime ile ifade edilen mana ise Ramazan orucunu (kasten yiyen hakkında) tahakkuk etmez. (Zira) orucu yedikten sonra daha önce olmayan bir hâl vuku bulmamıştır (yani kişide, orucu bozduktan sonra, orucu bozmazdan öncekinden başka bir hal meydana gelmemiştir/orucu bozmadan önce de bozduktan sonra da aynı durumdadır). Keza, yevm-i şek’te oruçsuz sabahlayanla, gece zannederek sahur yiyen veya (güneş battı zannederek) iftar eden de bu (kaideye) dâhil olmaz. Onun içindir ki el-Bedâyi sahibi bu kaideyi zikretmiş, sonra (bu kaide aşağıda zikredilen kişileri kapsamadığından dolayı onları da ayrıca zikrederek) şunları söylemiştir: “Keza sebeb-i vücup/orucun farziyetinin sebebi ve (oruç tutmaya) ehliyet bulunduğu için (kişinin) üzerine oruç farz olup da (oruç tutmaya) devam imkânı olmayan kimse de böyledir. Şöyle ki; kişi kasten orucunu bozar veya yevm-i şekte oruçsuz sabahlamış olur da sonra o günün Ramazandan olduğu anlaşılırsa yahut fecir doğmamıştır zannı ile sahur yemiş de sonra doğmuş olduğu anlaşılırsa, bu kimselere oruçlulara benzemek için (günün geri kalan kısmında) oruç tutmak vacip olur.”

(Yukarıdaki) “hayız ve nifastan temizlenen kadınlar’dan” murad, fecirden/imsaktan sonra yahut fecirle birlikte temizlenenlerdir.

(Yukarıdaki) “ayılan deli’den” murad, (bir şey) yedikten sonra ayılan yahut niyetin vakti geçtikten sonra ayılandır/deliliği son bulandır. Aksi takdirde (bu durumlardan önce deliliği biter de) niyet ederse orucu sahih olur ki zâhire bakılırsa (mukim olan) yolcu gibi ona da oruç farz olur.

(Yukarıdaki) “zorla/ikrah veya hata yolu ile iftar eden kimse” kavliyle Şârihimiz “iftar eden” tabirini çeşitli iftarlar (oruç bozmalar) arasında fark olmadığına ve Musannıf’ın yukarıda (142’inci soruda vakit gecedir zannederek sahur yapan ile güneş battı zannederek iftar eden kimseler en sahih kavle göre günlerinin kalan kısmını vacip olarak oruçlu geçirirler) demesinin bir vechi olmadığına işaret için kullanmıştır.

Yalnız şu var ki, büluğa eren çocuk ve Müslüman olan kâfir (kimseler) iftar etseler de, günün ilk cüzünde/kısmında (oruç tutmaya) ehil olmadıkları için geçirmiş oldukları oruçları kaza etmeleri gerekmez. Ehil olmamalarından murad, vücûbun/farziyetin aslına ehil olmamalarıdır. Hayızlı kadın bunun hilâfınadır. Çünkü o vücûba/farziyete ehildir/ehliyetlidir. Hayızlı kadından sadece edânın vücûbu sâkıt olmuştur. Onun için ona kaza vacip olmuştur. Yolcu, hasta ve deli de hayızlı gibidir.

O gün (büluğa eren çocuk ve Müslüman olan kâfir) iftar etseler de, oruç tutsalar da eşittir. Lâkin kâfirin orucunun sahih olmadığı meydandadır. Çünkü orucun şartı kâfirde bulunmamaktadır ki, bu (şart) ise niyet olup (niyet ise ancak) Müslüman olmakla birlikte şart koşulur. O halde kâfirin orucundan murad, niyet vaktinde Müslüman olup, Müslüman olduktan sonraki orucudur.

Oruçta sebep odur. Yani her günün orucuna sebep ilk cüz’üdür. (Oruç kitabının başında orucun farz olmasının sebebinin “Ramazan ayının herhangi bir gecesinin veya gündüzünün bir cüzüne şahit olmaktır” denilmiştir.) “Oruç” diye kayıtlaması/sınırlandırması, namazda sebebin “edaya bitişik cüz olması”’ndandır (yani bir namazı kılmanın farz olması için o namazı eda edebilecek bir vakit olması gerektiğindendir, örneğin öğle namazının farz olması için kâfirin öğle vakti içinde Müslüman olmuş olması gerekir). Onun içindir ki, vakit içinde bulûğa erse veya Müslüman olsa, namaz kendisine vacip olur. Çünkü sebebin bulunduğu vakitte ehliyeti vardır (yani namaz vakti girdiğinde farziyete ehildirler). (Oruçta) günün ilk cüzünde ise bu ehliyet yoktur. Bu sebeple o günün orucu vacip olmaz. İmam Züfer buna muhaliftir. el-Fetih sahibi buna (orucun sebebinin ilk cüzü olması hususuna) şöyle itiraz etmiştir: “Oruçta sebep, günün ilk cüzü olsa idi, o günün orucunu tutmanın vacip olmaması gerekirdi. Çünkü sebebin mutlaka vücuptan önce gelmesi lâzımdır. Aksi takdirde vücubun sebepten önce gelmesi gerekir (yani orucun farz olması için ilkönce orucu farz kılan sebep/vakit, sonra da orucu tutmanın kişiye vacip olması gerekir, şayet “orucun sebebi günün ilk cüzü” der isek o takdirde o günün orucunu tutmanın vacip olmaması gerekirdi. Eğer “o günün orucunu tutmak vaciptir” der isek o zaman da kaide ihlal edilerek orucun vacipliğinin, sebebinin önüne geçmesi gerekecektir).” el-Bahır sahibi buna cevap vererek, “önce bulunmamak şartı burada zaruretten dolayı düşmüştür (yani ilkönce sebebin bulunup sonra vucûbiyetin olması şartı burada zaruretten dolayı düşmüştür, dolaysıyla burada ilkönce vücûbiyet sonra sebep şart koşulmuştur)”demiştir.

Lâkin büluğa eren çocuk ve Müslüman olan kâfir (kimseler) zevalden yani günün yarısından önce niyet ederlerse oruçları nafile olur ve bozarlarsa kaza etmeleri gerekir. Yani şu halde büluğa eren çocukla Müslüman olan kâfirin oruçları zâhiru’r-rivayete göre farz namına sahih olmaz (tuttukları oruç farz yerine geçmez). İmam Ebû Yusuf buna muhaliftir. Ama zevalden önce oruca niyet ederlerse nafile olarak sahihtir. Hatta bozarlarsa kazası icabeder. Zâhiru’r-rivayetin vechi el-Hidâye’deki şu sözdür: “Oruç vücup cihetinden parçalanmayı kabul etmez. Orucun başında ise vücuba/farziyete ehliyet yoktur.” “Nâfileye niyetin sahih olmasını el-Bahır sahibi ez-Zahîriyye’den naklen büluğa eren çocuğa tahsis etmiş (sadece çocuğa mahsustur demiştir). Kâfir ise onun hilâfına olup (Müslüman olan kâfir zevalden yani günün yarısından önce oruca niyet ederse sahih olmaz). Çünkü (kâfir) nafileye ehil değildir. Çocuk ise ehildir” demiştir. el-Fetih sahibi Ulemanın çoğunluğunun bu farkı kabul ettiklerini söylemiştir. en-Nihâye’de de öyle denilmiştir. Buradaki bazılarının sözüdür.

Yolcu, deli ve hasta zevalden önce niyet ederlerse farz namına sahih olur (tuttukları oruç farz yerine geçer). Çünkü daimi/sürekli olmayan delilik, hastalık gibi olup vücuba (orucun farz olmasına) mâni değildir. Yolcu ile hastadan, (orucu) edanın (vaktinde tutmanın) vucubiyeti sâkıt olsa bile vaktin başında vücuba ehildirler. Bulûğa eren çocuk veya Müslüman olan kâfir ise – az önce yukarıda geçtiği üzere- bunun hilâfınadır.

Hayızlı ile nifaslı olan kadınlar günün yarısından önce (hayızdan ve nifastan) temizlenirler de oruca niyet ederlerse ne farz, ne de nafile olarak sahih olmaz. Çünkü vaktin evvelinde ona (oruca) zıt/aykırı/ters (bir durum) vardır, yani hayızla nifas mutlak surette orucun sahih olmasına aykırıdır. Zira (hayızla nifasın) bulunmaması orucun sahih olması için şarttır. Oruç tek/bir ibadettir, parçalanmayı kabul etmez. Başında ona (oruca) zıt/aykırı/ters bir şey bulundu mu, kalanında da (o zıt şeyin) hükmü oruçta tahakkuk eder/gerçekleşir. Büluğa eren çocuğun ve Müslüman olan kâfirin nafile orucu, ancak bazı Ulemanın kavillerine göre sahihtir. Çünkü (büluğdan önce) çocukluk asıl itibarı ile oruca zıt değildir. Küfür ise (oruca) zıt olsa da, giderilmesi mümkündür. Hayız ve nifas ise böyle değildir. Ulemanın çoğunluğunun kavillerine göre fark görmeye hacet yoktur. (İbn-i Âbidîn, Oruç Bahsi)