İki kişi güneşin battığına, iki kişi de batmadığına şahitlikte bulunur da buna binaen bir kimse de iftar eder ve sonra da güneşin batmadığı anlaşılırsa hükmü ne olur? İki kişi fecrin doğduğuna, iki kişi de fecrin doğmadığına şahitlik ederler de buna binaen de bir kimse sahur yaparsa ve sonra da fecrin doğduğu anlaşılırsa hükmü ne olur? İftar vakti olup olmadığını veya imsak vaktinin girip girmediğini araştırarak iftar etmek veya sahur yapmak caiz midir? Âdil bir kimsenin sözü ile iftar etmek veya sahur yapmak caiz midir? Davul çalmasına yahut horoz ötmesine binaen sahur yapmak caiz midir? Bir köy halkı, Ramazan ayının otuzuncu günü davul sesi duyarak Bayram ilan ediliyor zannı ile iftar etseler, sonra da davulun başka bir şey için çalındığı anlaşılsa, hükmü ne olur? Davul çalmasıyla veya zamanımızdaki top sesiyle iftar etmek caiz midir? Sadece kaza gereken yerlerde, kişi, orucun bozulmasına neden olan kusuru mâsiyet yani orucu bozma kastıyla tekrar tekrar işlerse hükmü ne olur? Vakit gecedir zannederek sahur yapan ile güneş battı zannederek iftar eden kimseler günlerinin kalan kısmını nasıl geçirirler?

SORU: İki kişi güneşin battığına, iki kişi de batmadığına şahitlikte bulunur da buna binaen bir kimse de iftar eder ve sonra da güneşin batmadığı anlaşılırsa hükmü ne olur? İki kişi fecrin doğduğuna, iki kişi de fecrin doğmadığına şahitlik ederler de buna binaen de bir kimse sahur yaparsa ve sonra da fecrin doğduğu anlaşılırsa hükmü ne olur? İftar vakti olup olmadığını veya imsak vaktinin girip girmediğini araştırarak iftar etmek veya sahur yapmak caiz midir? Âdil bir kimsenin sözü ile iftar etmek veya sahur yapmak caiz midir? Davul çalmasına yahut horoz ötmesine binaen sahur yapmak caiz midir? Bir köy halkı, Ramazan ayının otuzuncu günü davul sesi duyarak Bayram ilan ediliyor zannı ile iftar etseler, sonra da davulun başka bir şey için çalındığı anlaşılsa, hükmü ne olur? Davul çalmasıyla veya zamanımızdaki top sesiyle iftar etmek caiz midir? Sadece kaza gereken yerlerde, kişi, orucun bozulmasına neden olan kusuru mâsiyet yani orucu bozma kastıyla tekrar tekrar işlerse hükmü ne olur? Vakit gecedir zannederek sahur yapan ile güneş battı zannederek iftar eden kimseler günlerinin kalan kısmını nasıl geçirirler?

CEVAP:

(Kaza gereken durumları zikrettikten sonra yalnız kaza gereken hususlara devamla); iki şahit güneşin battığına (isbât şahitliği), diğer iki şahit de batmadığına şahitlikte (nefiy şahitliği) bulunur da (buna binaen bir kimse de) iftar eder ve (sonra da güneşin) batmadığı anlaşılırsa hüküm budur. Yani bu meselede keffaret yoktur (sadece kaza gerekir). Zira cinayet/suç işlenmemiştir. Çünkü o şahıs isbat şahitliğine (güneşin battığını ispat eden şahidin kavline) itimat etmiştir.

Bu şahitlik fecrin doğması hakkında olursa (yani iki kişi fecrin doğduğuna (isbât şahitliği), iki kişi de fecrin doğmadığına şahitlik etseler (nefiy şahitliği) ve buna binaen de bir kimse sahur yapar ve sonra da fecrin doğduğu anlaşılırsa), hem kaza hem keffaret lazım gelir.

(Yukarıda, birinci durumda keffaret gerekmez, ikinci durumda ise keffaret gerekir), çünkü “nefy şahitliği isbât şahitliğine karşı gelemez” (yani nefy şahidi isbât şahidinin şahitliğini bozamaz, hükmünü etkisizleştiremez). Beyyineler/deliller nefiy için değil isbât içindir, binaenaleyh isbât edenin şahitliği kabul edilir, nefyedeninki kabul edilmez. (Şuna binaen ki), zira isbat edende fazla bilgi vardır, (binaenaleyh) nefyeden şahidin şahitliği hükümsüz kalınca, isbat eden (şahidin şahitliği) kalır ve (bu da) zann (kanaat hâsıl olmasını) icabeder.

Ben (İbn-i Âbidîn) derim ki: Herhalde bunun vechi şu olacaktır: Nefye şahitlik etmek ancak haklarda (hakkın nefyi hususunda) kabul edilmemiştir. Çünkü (burada) asıl olan yokluktur/adem’dir. Binaenaleyh (nefiy şahitliği) ziyade olarak bir şey ifade etmemiş (olur). İsbât eden (şahitlik) ise böyle değildir (nefiy şahitliğinin aksine ziyade bir mana ifade eder). Lâkin burada (fecrin doğması meselesinde) nefyeden şahitlik bir şüphe meydana getirmektedir ki, binaenaleyh bundan dolayı keffaretin sâkıt olması gerekir. el-Bezzâziye’de şöyle denilmiştir: “Bir kişi fecrin doğduğuna şahitlik etse, diğer iki kişi de doğmadığına şahitlik etseler (buna binaen de bir kimse sahur yapmış olsa bu kişiye sadece kaza lazım gelip) keffaret yoktur.” Düşün!

Musannıf’ın, başka (musannıflar) gibi, “zan” tabirini kullanmasında, araştırmakla sahur yemenin ve iftar etmenin caiz olduğuna işaret vardır. Bazıları “iftarda araştırma yapmaz” demişlerdir. Keza Musannıf’ın bu sözünde, âdil bir kimsenin sözü ile ve davul çalmasıyla sahur yemenin caiz olduğuna da işaret vardır. Horoz ötmesiyle sahur yemenin caiz olup olmadığında ihtilaf edilmiştir. İftara gelince; bir kişinin sözü ile iftar etmek caiz değildir, (iftar etmek için) iki kişinin (sözü) gerekir. Ama (buna) zâhir olan cevap şudur ki, (iftar etme hususunda) o bir kişi (oruçlunun) tasdik ettiği âdil biri olursa, kabulünde bir beis yoktur (o bir kişinin sözüne binaen de iftar edebilir). Musannıf’ın sözünde şuna da işaret vardır: Bir köy halkı ayın otuzuncu günü davul sesi duyarak bayram zannı ile iftar etseler de, (sonra da) davulun başka bir şey için çalındığı anlaşılsa, keffaret vermezler (yani keffaret gerekmez sadece kaza gerekir).

Ben (İbn-i Âbidîn) derim ki: (“Adâletli bir kişi oruçlunun tasdik ettiği biriyse bu bir kişinin kavliyle de iftar etmesinde bir beis yoktur” kavlinde), “o bir kişi tasdik ettiği âdil biri olursa iftar etmede bunu kabulünde bir beis yoktur” sözünün muktezası, “(oruçlu kişi o kimseyi) tasdik etmezse (iftar etmesinin) caiz olmamasıdır.” Keza hâli kapalı olan (adâletli olup olmadı belli olmayan) kimsenin sözü ile (iftar etmesi) de mutlak surette caiz değildir. Zamanımızda yeni çıkan davul veya topla ise (iftar etmek) evleviyetle/öncelikle caiz olmaz, çünkü (top atılmasının veya davul çalınmasının) başka bir şey için olma ihtimali vardır. Bir de ekseriyetle davulcu âdil değildir. Şu halde mutlaka araştırmak lazımdır ki caiz olsun (yani bu durumlarda ancak araştırma neticesinde iftar etmek caiz olur). Zira Ulemamızın zâhir mezheplerine göre araştırmakla iftar caizdir. Çünkü araştırmak, galebe-i zan (kanaat) ifade eder. Bu (galebe-i zan) ise -daha önce de geçtiği üzere- yakîn/yüzde yüz ilim gibidir. (Böyle durumda) araştırmazsa, iftar etmesi helâl olmaz. Zira bir kimse güneşin battığında şüphe ederse iftar etmesi helâl olmaz. Çünkü asıl olan gündüzün devamıdır.

el-Bahır’da Bezzâziye’den naklen şöyle denilmiştir: Müezzin ezan okusa bile zann-ı gâlibine göre güneş batmış değilse bu kimse iftar edemez. Ama burada şöyle denilebilir: Bizim zamanımızda, (topu) ateşleyen/patlatan fâsık olsa bile top (atılması güneşin battığı hususunda) galebe-i zan ifade etmektedir. Çünkü âdete göre muvakkit, günün sonunda hükümet dairesine gider, (hükümet de) topçuya patlatacağı vakti tayin eder. Bunu (ilgili) bakana/yetkililere ve başkalarına da bildirir. Topçu topu patlattığı vakit, (topun) o muayyen vakitte (patlatılması işi, ilgili) bakanın ve yardımcılarının murakabe ve denetimleriyle olmuş olur. Bu karinelere (delillere binaen, topun patlatıldığı zaman hususunda herhangi bir) hata ve (insanların orucunu ifsat etme kastı gibi) bozuk (bir) niyet olmadığı kanaatine varılır. (Bu durum böyle addedilmediği) takdirde herkesin (iftar etmekle) günaha girmesi ve bütün ayın orucunu kaza etmeleri lazım gelir, çünkü (insanların) çoğunluğu hiç araştırmadan ve galebe-i zan hâsıl olmadan sırf top sesini işitmekle iftar ederler.

Bilesin ki, (yukarıda buraya kadar olan sorularda zikredilip de sadece kaza gereken meselelerde) keffaret lazım gelmemesinin yeri/mahalli, o işi mâsiyet kastı ile tekrar tekrar yapmamaktır (yani keffaret gerekmez denilen yerlerde işlenen kusurların mâsiyet kastıyla tekrar tekrar işlenmemiş olması gerekir). Şayet yaparsa (bu kusurları mâsiyet kastıyla tekrar tekrar işlerse), onu bu işten men etmek (engel olmak) için keffaret vacip olur. Zâhire bakılırsa, arada birkaç günlük fâsıla bulunsa (yani o kusurlar birkaç gün arayla yapılarak oruçlar böylece bozulmuş olsa) bile ikinci defa yapmakla keffaret vacip olur. (Bu kusurları işlerken) mâsiyet kastedilmediği vakit, keffaret gerekmez. Mâsiyet’ten maksat iftardır/orucu bozmaktır. Şehirler Uleması bununla fetva vermişlerdir. Fetva da buna göredir.

Son zikredilen iki kişi yani vakit gecedir zannederek sahur yapan ile (güneş battı zannederek) iftar eden kimseler en sahih kavle göre günlerinin kalan kısmını vacip olarak oruçlu geçirirler. Ancak bazıları bu durumda günün kalan kısmını oruçlu geçirmelerinin müstehap olduğunu söylemişlerdir. Çünkü iftar etmek yani (bu iki durumda oruç bozulduktan sonra olsa bile) orucu (kasten yiyenler) gibi davranmak çirkindir. Yoksa zaten oruç daha önce bozulmuştur. Çirkini terk etmek ise şer’an vaciptir.

Hayızlı, nifaslı, yolcu ve hasta kimselere o günün kazası lâzım gelmeyeceğine Ulema ittifak etmişlerdir. Hata yolu ile veya kasten iftar edene yahut yevm-i şek zannı ile iftar edip de sonradan Ramazan olduğu anlaşılan kimselere ise kaza lâzım geleceğine ittifakları vardır. (İbn-i Âbidîn, Oruç Bahsi)