SORU: Selefîlikte/Vehhâbîlikte Türbe ve Mezar ziyareti, Bid’at ve Deliller…
CEVAP:
Abdülvehhâb bid’at konusunda da tamamen İbn-i Teymiyye’ye uyar. Abdülvehhab’a göre, “Kitap ve Sünnette olmayan bir şeyi ortaya koyan kimse mel’undur, ortaya koyduğu şey de reddedilir ve bu, sapıklık alametidir.” Onlara göre, akâid konusunda kelamcıların, helal ve haram konusunda da fıkıhçıların sözleri delil olamaz.
a) Türbe ve Mezar ziyareti: İlk yıktıkları türbe Zeyd b. Hattab’ın türbesini idi. Onların şirk olarak gördükleri bid’atların başında, türbeler ve ziyaretleri gelir. Şirk koşmak için olmasa bile, mezarda namaz kılmak, Allah ve Rasulüne isyan etmek ve dine karşı gelmek olup, bu en büyük şirk ve en büyük bid’attır. Türbe ziyareti puta tapıcılığa vesile olabilir, zira puta tapıcılık, ilk olarak mezar ziyaretinden çıkmış olup, bizden önceki Yahudiler ve Hıristiyanlar da böyle sapıtmışlardır. Dolayısıyla;
1- Rasûlullah (s.a.v)’in türbesini ziyaret edip orada ibadette bulunmak şirke vesile olur, yasaktır.
2- Mezarlar üzerine yazı yazdırmak, türbe yaptırmak şirk ve ilhâda vesiledir. Bu nedenle türbe yapımı ve ziyareti ne şekilde olursa olsun yasaklanmalıdır.
3- Ölülere niyaz ve tevessülde bulunmak, müneccimlere, kabirlere ve falcılara inanmak bid’attır.
4- Peygamberlerin hatırasını tâ’zîz, hırka-i şerif, sakal-ı şerif ziyaretleri bir bakıma Allah’tan başkasına tapmaktır dolayısıyla şirktir.
5- “Delâil-ü Hayrât” okumak yasaktır, çünkü bu, Peygambere ibadet mahiyetindedir.
6- Peygambere salât-ü selam getirilir ancak bunu hem bir ibadet haline getirmemek hem de “seyyidünâ” ve “mevlânâ” dememek şarttır.
7- Makam ile ezan okumak bid’attır.
8- Ramazan, Cuma ve Kandil gecelerinde ezandan önce veya sonra tesbih çekmek ve dua etmek bid’attır.
9- Mevlid toplantıları bid’attır. Mevlid okumak ve okutmak da bid’attır.
10- Salih kişilere, Evliyaya saygı göstermek, Allah’tan başkasına dua ve niyazda bulunmak ve Evliyadan yardım dilemek bid’attır ve şirktir.
11- Riya olarak namaz kılmak ve sofuluk etmek, Allah’a manen şirk koşmaktır. Dehre, havaya ve rüzgâra sövmek şirktir. Salih bir insan gibi görünüp menfaat sağlamak şirktir.
12- Camilerin süslenmesi, kubbe ve minare yapılması bid’attır.
13- Namazların cemaatle kılınması mecburidir. Namazı terk eden kimse -tembellikten bile olsa- kâfirdir, mürteddir. Beş vakti cemaatle kılmak farzdır. Meşru bir özrü olmadan cemaatle namazı terk eden Ehlisünnetin dışına çıkmıştır. Bundan dolayı Cami imamları her namazın sonunda cemaati teker teker sayarlar ve ihmalkârlık edenler üçüncü defada ta’zir cezasına çarptırılırlar.
14- Kahve içmek, tütün içmek gibi kötü şeylerdendir. Sigara ve nargile içenlere kırk değnek vurulur.
b) Deliller: Kesin delil Kur’andır. Kütübü’s-Sitte’deki hadisler rivayet ve dirayet yönünden sabit olursa onlar da kabul edilir. Şiîlerin, kelamcıların, mutasavvıfların, ahlakçıların dayandıkları hadisler mutlak surette hepsi mevzudur ve delil olamaz. Kur’an ve hadise dayanan icmâ ve ictihad geçerli olup bunun haricindekiler geçerli olamazlar. Akıl delil değildir, olamaz. Kur’an ve Sünnet zahiri anlamlarıyla değerlendirilir ve manalandırılır. Zahiri manalarına sımsıkı yapışılır ve zahirlerine göre hükmolunur. Bu işe aklı ve te’vili karıştırmak bid’attır ve küfürdür. Gerek Zât, gerek sıfatlar hakkındaki ayetler olduğu gibi kabul edilir. Allah’ın sıfatları hakiki sıfatlardır.
Ancak bu mevzuda şu mühim hususu vurgulamak isterim ki, Kur’an ve hadisleri zahiri anlamlarıyla anlamak, Allah’ın sıfatları ve müteşabih ayet ve hadisleri buna göre ele almak, eninde sonunda teşbih ve tecsîme götürür ki bu mevzuda Vehhâbîler, ağır fakat haklı tenkidlere uğramışlardır.
c) Bid’at: Emr-u bi’l-Mâ’rûf – Nehyü ani’l-Münker, yani iyiliği emredip kötülüğü yasaklamak. Vehhâbîlere göre bid’atlara kapılmış olanlarla savaşmak Kur’an’ın emri olup, bu hususta mesned olarak ayetler zikretmektedirler. Bu nedenle kendileri gibi inanmayan Müslümanlara karşı kılıç kullanmaktan çekinmemişlerdir. Suud müftüsü İbn-i Bâz, Abdülvehhâbı anlatırken şöyle demiştir: “Basiret sahibi akıllı kimse hakiki delilleri kabul eder, cahil ise nefsine uyar ve onu ancak kılıç yola getirir.” Emr-u bi’l-Mâ’rûf – Nehyü ani’l-Münker hususunda, yukarıda da değindiğimiz, Medine’yi zaptettiğinde Abdülaziz b. Suud’un yaptığı konuşma şöyledir: “Artık âbâ ve ecdadınızın batıl inanışlarına meyl ve rağbetten, onları rahmet ve hayırla yâd etmekten kaçının, zira ecdadınız şirk üzere öldüler. (Vehhâbî) hocaların derslerine devam edecek, her ne vaaz edip (söylerlerse), (onların söylediklerinin) gereğini yerine getirip bu hususta gayret ve sebat edeceksiniz. Şayet içinizden biri muhalefet gösterir ve itiraz ederse, cümlenizin malları, eşya ve hayatı askerim için mübahtır.”
Emr-u bi’l-Mâ’rûf – Nehyu ani’l-Münker, her türlü bid’atı kapsamakta olup, bu bid’atları ortadan kaldırma hususunda da her türlü yol kullanılmaktadır.