Selefîlikte/Vehhâbîlikte Dini Anlayışları…

SORU: Selefîlikte/Vehhâbîlikte Dini Anlayışları…

CEVAP:

Vehhâbîlik, doğuşundan günümüze kadar çeşitli vasıflarla nitelendirilmiştir. Çoğunlukta Vehhâbîlik, Hanbelîlik ve Hâricîlik karışımı -Ehlisünnet dışı- bir mezheb olarak tanımlanmıştır. Vehhâbîler, ayetleri sadece zâhirî manasına göre alıp te’vili küfür saydıkları için, Vehhâbîliğin “Zâhiriyye” mezhebine bakan bir yönü de olup bu mezheple paralellik arzetmektedir. Vehhâbîler, diğer hak mezhepler gibi Kur’an ve Sünneti kendilerine esas ve temel almışlar, ancak bunların tatbiki ve manası hususunda diğer hak mezheplerden ayrılmışlardır. Zaten İslam’da, hak olsun batıl olsun mezheplerin hepsi de Kur’an ve Sünnete dayandığını söyler ve delillerini/mesnetlerini Kur’an ve Sünnetten getirirler. Sorun, bunların anlaşılması ve yaşantıya dökülmesindedir. Zira bu meselede asıl olan, Kur’an’ı Cenâb-ı Hakkın indiriş gayesindeki muradı, Hadis-i Şerifleri ise Rasûlullah’tan sadır olur iken ki muradı/gönlü üzere anlamaya çalışmak/gayret etmektir.

Abdulvehhâba göre içtihat kapısı her zaman ve herkese açıktır. Bir mezhebe bağlanmak felaket ve taassuptur, başkalarını taklit etmek dinden çıkmak gibidir.  -Ancak bu görüşlerine rağmen kendileri, Vehhâbîliğe taassup ve bağlılık göstermektedirler.-

Vehhâbîlere göre iman; kalple tasdik, dil ile ikrar ve ameldir. Buna göre amelleri yerine getirmeyen bir kimse imansızdır. -Böylece bu hususta da Haricîlerin yolları ve görüşleri üzere olmuşlardır.

 

Sonuç olarak;

Vehhâbîler, “Kur’an ve Sünnete dönüş” gibi her Müslümanın arzuladığı bir şeyi söyleyerek insanları kendilerine çağırmışlardır. Ancak bu işin hakikati ve iç yüzü böyle değildir.

İslam’da ortaya çıkan sapkın/dâlle fırkaların ekseri galibiyeti gayr-i Müslimler ve hassaten Yahudiler tarafından çıkarılmıştır. Vehhâbîlik de, İngilizler tarafından tezgâhlanmış olup, bir tasavvuf devleti olan Osmanlıya karşı, Osmanlının temelini oluşturan tasavvufun zıddı olan donanımlarla donatılmış ve bu oyunda oynayacak uygun figürler bulunarak piyasaya sürülmüştür. Haçlı seferleri ile dışarıdan yıkılamayan Ümmeti, içerden fitne ve birbirine düşürme yoluyla yıkma yolu denenmiş ve başarılı da olunmuştur. Bu nedenle Vehhâbîler, tebliğlerini umumiyetle Müslümanlara yapmış, Müslümanlardan İslam’a girmelerini istemiş, reddedenleri ise kılıçtan geçirmişlerdir. Mekke’ye girdiklerinde Hz. Hatice’nin türbesi, Peygamberimizin ve Hz. Ebû Bekir’in doğdukları evlerin kubbeleri gibi birçok kubbe ve türbeleri yıkmışlardır. Medine’ye girdiklerinde, Rasûlullah (s.a.v)’in türbesi üzerinde bulunan birçok İslami şefkatin sembolü olan tarihî eserleri de bir bir yok etmişlerdir.

Cenâb-ı Hak, ümmeti, tefrikaya sürükleyenlere fırsat verdirmesin ve ayaklarımızı selef-i salihîn’nin yolunda, Şeriat-i Mustafaviye caddesinde sabit kılsın. Cenâb-ı Allah dalalet üzere olup da, hak üzere iyi işler yaptığını zannedenlerden kılmasın.