SORU: Vacip veya nafile itikâfa giren bir kimseye mescitte yemek, içmek ve uyumak caiz midir? İtikâf haricinde mescitte yemek, içmek ve uyumak caiz midir? İtikâf haricinde bir kimse mescitte yemek, içmek ve uyumak isterse nasıl bir yol takip etmesi gerekir? İtikâfa giren bir kimse mescitte herhangi bir akit yapabilir mi? İtikâfa giren bir kimse mescitte ticaret yapabilir mi? İtikâfçının, yemek, içmek, uyumak ve kendisinin yahut çoluk-çocuğunun muhtaç olduğu alış-veriş, nikâh ve ric’at gibi akit işlerini mescitte yapabileceğini söylediniz. O halde şayet bunlar için mescitten çıkarsa itikâfı bozulur mu? İtikâfçıya yemek getiren olmazsa, yemek satın almak için dışarı çıkabilir mi? İtikâfçının, mescide satılık bir şey getirmesi caiz midir? İtikâfçının mescide eşya ve para getirmesi caiz midir? Mescitte itikâfçıdan başkasının alış-veriş yapmasının, yemek yemesinin ve uyumasının hükmü nedir? Mescitte ayakları kıbleye uzatmanın hükmü nedir?
CEVAP:
İtikâfçıya mescitte sadece, yemek, içmek, uyumak ve kendisinin yahut çoluk-çocuğunun muhtaç olduğu alış-veriş, (örneğin yemek satın alma), nikâh ve ric’at gibi bir akdi (anlaşmayı/sözleşmeyi yapması caiz kılınmış olup) bu ona mahsustur. (İtikâfçıya itikâfayken mahsustur, zira) bunlar ona başka yerde helâl değildir (yani yemeyi, içmeyi, akit yapmayı ve uyumayı, itikâfa girmeden bir mescitte yapması helal değildir)…
Vacip itikâfta, yemek, içmek gibi şeyler mekruh olmadığı gibi, nafile itikâfta da mekruh değildir. Nitekim Câmiu’l-Fetevâ’nın kerahet bahsinde bu açıklanmış olup, ibaresi şöyledir: “İtikâfçıdan başkası için, mescitte uyumak, yemek, (içmek) mekruhtur. Bunu (yeme, içme ve uyumayı) yapmak isterse, (mescide) itikâfa niyet ederek girmesi lazım gelir ve içeri girdiğinde, (itikâfta) durmaya niyet ettiği miktarda Allah’ı zikreder yahut namaz kılar. Sonra (yeme, içme ve uyuma işlerinden) yapmak istediği fiili yapar…”
(Yukarıda geçtiği üzere itikâfçı, mescitte kendisinin yahut çoluk-çocuğunun muhtaç olduğu alış-veriş örneğin yemek satın alma, nikâh ve ric’at gibi bir akdi yapabilir). (Ancak yaptığı akit/anlaşma/sözleşme) ticaret için olursa mekruhtur. Yani (mescidi bir ticarethane gibi kullanırsa) satılacak eşyayı (mescide getirse de) getirmese de mekruhtur. Çünkü itikâfa giren kişi Allah için dünya işinden el çeken (Allah’tan başka her şeyden kesilen) kimsedir. Binaenaleyh ona dünya işleriyle meşgul olmak gerekmez…
(İtikâfçı, yemek, içmek, uyumak ve kendisinin yahut çoluk-çocuğunun muhtaç olduğu, alış-veriş, nikâh ve ric’at gibi bir akit) için mescitten çıkarsa itikâfı bozulur. Çünkü bunları mescitte yapması caiz olduğundan, çıkmasını gerektiren bir zaruret yoktur…
Zahîriyye’de şöyle denilmiştir: “Güneş battıktan sonra yiyip içmek için (itikâfçı mescitten) çıkabilir diyenler de olmuştur.” Bu sözü, (itikâfçıya) yemek getiren bulunmadığı duruma hamletmek gerekir. O zaman abdest bozmak gibi bu (yani yemek getiren olmadığında yemek için dışarı çıkmak) da zaruri ihtiyaçlardan olur…
(İtikâfçının) itikâfa (girdiği) yere (mescide) satılık bir şey getirmesi tahrîmen mekruhtur. Çünkü Ulema “mekruh” kelimesini kayıtsız kullanırlarsa kerahet-i tahrîmiyye’yi kastederler…
(İtikâf yerine satılık bir şey getirmek mekruhtur.) Çünkü mescit kul haklarından ayrılmıştır (korunmuştur). (Keza) eşyayı oraya getirmek mescidi kul hakkı ile işgal etmek demektir…
Ulemanın (“mescidi kul hakkı ile işgal etme” diye) ta’lîli (illetlendirmeleri) gösteriyor ki, satılık eşya birkaç dirhem veya bir kitap gibi yer işgal etmeyen (kaplamayan) cinsten olursa, (bunları mescide) getirmek mekruh değildir. Lakin (“mescit kul haklarından ayrılmıştır/korunmuştur” diye) ilk ta’lîlin (illetlendirmenin) muktezası (gerektirdiği) ise, (satmak için mescide getirilen eşya) yer kaplamasa (işgal etmese) bile mekruh olmasıdır…
Ben (İbn-i Âbidîn) derim ki: (Yukarıdaki iki) ta’lîl (illetlendirme, aslında) birdir ve manası da şudur: “Mescit, itikâfçının onu kul haklarıyla meşgul etmesinden ayrılmıştır (korunmuştur).” Ulemanın, “eşya (getirmek) mescidi kul hakkı ile işgal etmek demektir” sözleri ise, ta’lîlin (illetlendirmenin) neticesidir. Onun için el-Mi’rac sahibi bu ibareyi değiştirerek (itikâfçının) “eşya (getirerek) mescidi işgal etmesi mekruh olur” demiştir…
el-Bahır’da şöyle denilmiştir: “(“İtikâfçının mescide satılık bir şey getirmesi mekruhtur” sözünü) mutlak söylemesi şunu ifade eder ki; yemeği satın alacağı şeyi (mescide) getirmesi de mekruhtur. Ama anlaşıldığı gibi (bunda) kerahet olmaması gerekir.” (Şöyle ki), zira (yemeği satın alacağı şeyi mescide) getirmesi yemek için zaruridir. (Keza) bir de (yemeği satın alacağı şey) az olduğu için (mescitte) yer tutmaz (işgal etmez). Ebû Suûd şöyle demiştir: “Hamevî’nin Bercendî’den naklettiğine göre, mescitte yer tutmayacak (kaplamayacak) eşyayı ve parayı oraya getirmek caizdir…”
Mescitte itikâfçıdan başkasının alış-veriş yapması mutlak surette mekruhtur. Yani (alış-veriş, nikâh ve ric’at gibi) akitlere ister kendisi için, ister çoluk-çocuğu için ihtiyaç duymuş olsun veya (eşyayı mescide) ister ticaret için getirmiş olsun ister olmasın fark etmez (mekruhtur)…
Çünkü (bu) yasak edilmiştir. (Yasaklanmasından) murad, Sünen sahiplerinden dördünün (Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî, Ahmed b. Hanbel’in) rivayet ettiği ve Tirmîzî’nin “hasendir” dediği şu hadistir: “Rasûlullah (s.a.v.) mescitte alış-veriş yapmayı, kayıp aramayı, şiir söylemeyi yasak etti. (Keza) Cuma günü namazdan önce halka yapıp oturmayı da yasak etti…”
el-Eşbâh’ta zikredildiğine göre, (itikâfçıdan) başkasının orada (mescitte) yemek yemesi ve uyuması da yasak edilmiştir. Bu sadece yabancı kimseye caizdir. Biz bunu vitir bahsinden az önce arzetmiştik. Lakin İbn-i Kemâl, “itikâf yerinde mutlak surette yemek, içmek ve uyumak gibi şeyler mekruh değildir” demiştir. Bunun benzeri Müctebâ’da da vardır…
(Yukarıdaki) “lâkin İbn-i Kemâl…” ifadesi, el-Eşbâh’ın sözüne itirazdır. İbn-i Kemâl’in ibaresi İsbîcâbî’nin Câmi’ adındaki eserinden naklen şöyledir: “İtikâfçıdan başkası, mukim olsun yabancı olsun mescitte uzanarak veya bir şeye dayanarak ayaklarını kıbleye veya başka bir yere doğru uzatmış olduğu halde yatabilir. Binaenaleyh bunu itikâfçının yapması ise evleviyetledir.” Bu ibareyi el-Mi’râc sahibi de nakletmiştir. Mutlak bırakılan ifadenin tafsili bununla anlaşılmış olur. Tahtâvî şöyle demiştir: Lâkin “ayaklarını kıbleye uzatarak” sözünü kabul etmiyoruz. Çünkü Ulema bunun mekruh olduğunu söylemişlerdir…
Şarihimizin sözünden anlaşılıyor ki, kendisi el-Eşbâh’a yapılan bu itirazı tercih etmektedir. Zahire göre mescitte yemek, içmek yer işgal etmez ve orasını kirletmezse bu, uyumak gibidir. Çünkü (daha önce) geçtiği vecihle, mescidi temiz tutmak vaciptir. Ancak el-Vikâye’nin metninde şöyle denilmiştir: “İtikâfçı, mescitte yer, içer, uyur ve alış-veriş yapar, başkası bunları yapamaz.” Molla Ali Kârî bunu şerhederken, “yani itikâfçıdan başkası mescitte bunlardan hiçbirini yapamaz” demiştir. el-Kuhistânî’de de böyle sözler anlatılmış, sonra da yukarıda el-Müctebâ’dan nakledilen sözler zikredilmiştir… (İbn-i Âbidîn, Oruç Bahsi)