Tarihte çıkmış yalancı Mehdilerden örnekler verir misiniz?

SORU: Tarihte çıkmış yalancı Mehdilerden örnekler verir misiniz?

CEVAP:

Tarihteki Yalancı Mehdilerden Örnekler…

1- Mağrib’te Muhammed b. Tumurt’un Mehdi olduğunu iddia etmesi

Mağrib’lilerin Mehdisi Muhammed b. Tumurt ise, yalancı, zalim, batılla istila eden/galip gelen bir adamdır. Zulümle hükmü elde edip canlara kıymış/öldürmüş, Müslümanların kadınlarını mübah kılmış, zürriyetlerini/çoluk-çocuklarını esir etmiş ve mallarını almıştır. Ümmete, Yusuf b. Haccac’dan (Haccac-ı Zalim’den) çok daha fazla şerliydi. (Mehdi olduğuna inandırmak için, Muhammed b. Tumurt)’un ashabından bazı kimseleri yerin altına kabirlere canlı olarak koyarlardı, (Muhammed b. Tumurt) onlara “insanlara (kabirden seslenip) kendisinin Nebî (s.a.v)’in müjdelediği Mehdi olduğunu” söylemelerini emrederdi, sonra (kabire giren bu kimseler) ilerde kendisini yalanlamasınlar diye (bulundukları kabiri) toprakla doldururdu. (Muhammed b. Tumurt) “Masum Mehdi” diye isimlendirilirdi…

2- Abdullah b. Meymûn el-Kaddâh ve “Bâtınî Karâmita” fırkası

Sonra mülhid Abdullah b. Meymûn el-Kaddâh ortaya çıkmıştır. (Abdullah b. Meymûn el-Kaddâh)’ın dedesi Yahudi olup Mecûsî bir kadındandır. (Abdullah b. Meymûn el-Kaddâh) yalan (sözler) ve sahtekâr/uyduruk (bir iddiayla) Ehl-i Beytten olduğu (söylendi). (Sonra) Nebî (s.a.v)’in müjdelediği Mehdi olduğunu iddia etti. (Sonra) hükmü elde etmiş ve (insanlara)galip gelmiştir. (Sonra) davasını/işini büyütmüş ta ki Allah ve Rasûlüne karşı insanların en şiddetli düşmanı olan (el-Kaddâh)’ın mülhid münafık zürriyeti Mağrib’i, Mısır’ı, Hicaz’ı ve Şam’ı ele geçirmiştir. (Böylece) İslam’ın garipliği, çilesi/mihneti ve musibeti/belası şiddetlenmiştir. Onlar “ilahlık” iddiasında bulunuyorlar ve şeriatın zahirine muhalif olan bir de batını olduğunu söylüyorlardı. Bunlar “Bâtınî Karâmita” (fırkasının) krallarıdır/liderleridir, din düşmanlarıdır, Râfızîlik/Şiilik ve Ehli Beyt (kisvesi) altına gizlenmişlerdir (böyleymiş gibi görünmüşlerdir) ve ilhâd/zındıklık ehlinin dini ile din’lenmişlerdir (din edinmişlerdir). Bunların işleri/durumları (hükümleri) aşikâr olmuş (devam etmiş) ta ki Allah Salahattin Yusuf Ebû Eyyub ile bu ümmeti kurtarmış, dinine yardım etmiş, İslam Milletini onlardan kurtarmıştır/korumuştur ve onları yok etmiştir/mahvetmiştir. (Böylece) onların zamanında Mısır dâr’u-nifak ve ilhâd iken dâru-İslam (olarak) geri dönmüştür… (el-Menâru’l-Münîf) isimli eserden özet olarak (aktardığımız kısım) bitti…

Daha önce (kitabın başında) “birinci bab”ta (“Bâtınî Karâmita” fırkasının) bazı çirkinliklerine, bidatlerine, küfürlerine ve ilhâdlerine/zındıklıklarına işaret etmiştik…

3- Hindistan taraflarında ortaya çıkan ve beklenen Mehdi olduğunu iddia eden bir adam…

Ben (müellif) derim ki: Şeyh Ali el-Müttakî kendi risalesinde Mehdi (a.s) mevzuunu (anlatırken şunu) zikretmiştir; kendi (yani Şeyh Ali el-Müttakî) zamanında Hindistan taraflarında bir adam ortaya çıkmış ve beklenen Mehdi olduğunu iddia etmiş, kendisine birçok kişi tabi olmuş, işi/durumu aşikâr olmuş (temkin bulmuş), itibarları/namları yayılmış ve bir süre sonra da ölmüştür. Ancak ona tabi olanlar itikatlarından dönmemişlerdir. Ben (müellif), Hindistan’dan Haremeyn’e gelen birçok âlimlerden ve salihlerden işittiğime göre bu topluluk/fırka şu ana kadar hala o pis/habis itikat üzereler ve “Mehdeviyye” diye bilinirler (yahut) “Kıtâliyye” diye isimlendirilmeleri de vakidir, çünkü kendilerine “sizin itikadınız batıl” diyen herkesi öldürmüşlerdir. Hatta onlardan tek bir kişi Müslümanlardan büyük bir topluluğun içinde olur da kendisine “senin itikadın batıldır” denilirse bunu söyleyen kişiyi (hemen orada) öldürür ve (kendisinin) öldürüleceğine veya öldürülmeyip bırakılacağına bakmaz/umursamaz. Onların sayıları çoktur. Bu itikada başka bidatler de eklemişler ve bununla doğru yoldan çıkmışlardır… Bana (müellif) bunu Hindistan ahalisinden sika/güvenilir olan bir topluluk haber verdiler…

4- Kerkük’te Muhammed isminde bir adamın Mehdi olduğunu iddia etmesi…

Ben (müellif) çocukken “Şehrezor/Şehrizor” (beldesinin ki bugünkü “Kerkük”’tür) dağlarında “Ezmek” denilen köyde Muhammed isminde bir adam ortaya çıkmış, Mehdi olduğunu iddia etmiş ve kendisine (birçok) kişi tabi olmuştur. Sonra o memleketin Emiri/İdarecisi Ahmet Han el-Kürdî bu (kişinin) üzerine hücum etmiş/baskın yapmış, bunun üzerine bu kişi kaçmış, (Ahmet Han) da o (kişinin) kardeşini ele geçirmiş/almış köyü yerle bir etmiş onun tabilerinden bir topluluğu katletmiş ve böylece bu (kişinin) gücü yok olup zelil olmuştur. Bunun üzerine Kürt âlimler toplanmış ve bu kişinin küfrüne hükmetmişler, imanını ve hanımlarının nikâhını tazelemesini ilzam etmişler, böylece o (kişi) tevbe etmiş ve açıkça bu (iddiadan) dönmüştür. Fakat bu (kişiyle) oturup-kalkan kimseler; “o (adam iddiasından zahiren döndü) ama batınen/iç yüzünde dönmedi” demişlerdir. Ben (müellif), bu kişiyle 1070 yılında bir araya geldim ve onu âbid olup ibadete çokça çalışan, yemesinde içmesinde harama karşı verâ sahibi ve Halvetî tarikatının virtlerine mültezim olarak buldum. Alınıp hapsedilen kardeşi ise onun yaptıklarını onaylamıyor şiddetle reddediyordu, onu çokça kınıyordu. Sonra da (Muhammed) vefat etti Allah rahmet etsin…

İşte batıl olarak Mehdilik iddia eden bu kimseler ve onlara tabi olan bazı sefihlerden din hususunda fitneler ve fesat hâsıl olmuştur…

5- Kuzey Irak’ta Abdullah isminde bir adamın, oğlu Muhammed’in Mehdi olduğunu iddia etmesi…

(Ben müellif) bu kitabı telif etmeden az bir zaman önce (Irak’ın kuzeyinde Musul’a 100 km Türkiye sınırına 17 km uzaklıkta) “Amâdiye/İmâdiye” (şehrinin) veya (Irak’ın kuzeyinde Musul dolaylarındaki) “Akra” (şehrinin) dağlarında Kürtlerden Abdullah isminde bir adam ortaya çıkmış ve kendisinin şerif hüseynî (yani Ehli Beytten) olduğunu iddia etmişti. Onun 12 yaşında veya daha küçük yahut daha büyük (yaşta) bir erkek çocuğu vardı, (bu çocuğu) Muhammed diye isimlendirmiş olup lakabı da “Mehdi” idi. Bu kişi, oğlunun (geleceği) vaat edilen/beklenen olduğunu iddia etti ve ona kabilelerden birçok topluluklar tabi oldu. Bazı kaleleri zaptetti/ele geçirdi. Sonra Musul Valisi üzerine yürüdü ve aralarında savaş ve kan dökme meydana geldi, (Mehdilik) iddiasında (bulunan kişi) yenildi, o ve oğlu alınıp/ele geçirilip İstanbul’a götürüldü. Sonra Sultan/Padişah o ikisini affetti ve ikisinin de memleketlerine dönmelerini yasakladı ve (sonra) ikisi de beraber öldüler…

(el-İşâatü li-Eşrâti’s-Sâati, Müellif; Şerif, Seyyid Muhammed b. Rasûl el-Hüseynî el-Berzencî)