Sigorta, Kasko, Hayat Sigortası ve sair Ticari Sigortalar caiz midir?

SORU: Sigorta, Hayat Sigortası, Kasko vb. Ticari Sigortalar caiz midir?

CEVAP:

Sigorta; sigorta, sigortacının, bir prim karşılığında diğer bir kimsenin para ile ölçülebilir bir menfaatini halele uğratan bir tehlikenin meydana gelmesi halinde tazminat vermeyi yahut bir veya birkaç kimsenin hayat müddetleri sebebiyle veya hayatlarında meydana gelen belli bir takım hadiseler dolayısıyla bir para ödemeyi veya sair edalarda bulunmayı üstlendiği bir akittir…

Sigorta eden ile sigorta edilen arasında yapılan akde “sigorta sözleşmesi” denilir. Sigorta sözleşmesi ile sigortalı kişi, belli bir prim ödemeyi ve mal vermeyi taahhüt eder, sigortacı da buna karşılık olarak sözleşmede belirtilen bir kaza ve zararın meydana gelmesi halinde bunu telâfi etmeyi veya belli bir meblağ ödemeyi taahhüt eder…

Sigortacılığın dünyada ortaya çıkışının kâr amacıyla olup, bir çeşit imece ve yardımlaşma amacıyla kurulmuş bir düzen olmadığı ise herkesçe malumdur…

Kasko; kasko, ticari sigorta türünün bir ürünüdür. Bu sigorta sisteminde, yardımlaşmadan çok ticaret/kâr gayesi bulunmaktadır. Sigortacı kaza, yangın, ölüm gibi durumlarda zararı telâfi etmeyi veya belli bir meblağı ödemeyi üstlenmekte olup -bunlar meydana gelmezse hiçbir ödeme yapmamakta-, sigortalı taraf da düzenli olarak pirim ödemeyi üstlenmektedir…

Özel sağlık sigortası; özel sağlık sigortası da ticari sigorta türünün bir ürünüdür. Bu sigorta sisteminde de, yardımlaşmadan çok ticaret/kâr gayesi bulunmaktadır. Sigortacı kaza, hastalık, yaralanma gibi durumlarda zararı telâfi etmeyi veya belli bir meblağı ödemeyi üstlenmekte -bunlar meydana gelmezse hiçbir ödeme yapmamakta-, sigortalı taraf da düzenli olarak pirim ödemeyi üstlenmektedir. Özel sağlık sigortası “SSK” ve “BAĞ-KUR” ile karıştırılmamalıdır. Sosyal sigorta sistemi, sağlık hizmeti gibi sosyal yardımlaşma esasına dayalıdır, özel sağlık sigortası ise kâr amacıyla olup, bir çeşit imece ve yardımlaşma amacı gütmektedir. “SSK” ve “BAĞ-KUR” sistemleri bir çalışmanın/çalışan insanın emeğinin karşılığı olarak ortaya konmuştur. Örneğin işyeri kendisini sigorta yapmayan bir işçinin, çalıştığı sürece dışarıdan prim ödemek şartıyla “SSK” ve “BAĞ-KUR”’lu olup emekli olması caizdir…

Bir akdin/sözleşmenin dînen geçerli olabilmesi için, akitte; “ğarar”, “cehalet”, “faiz”, “kumar”, “hata”, “hile”, “zorlama/ikrah” olmaması ve “fasit” şartların bulunmaması lazımdır…

Âlimler sigortanın şu nedenlerden dolayı caiz olmadığını söylemişlerdir:

1- Sigortada “ğarar ve cehalet” bulunmaktadır… Yani sigorta sözleşmesi haksız kazanca yol açacak ölçüde kapalılık taşımaktadır. “Ğarar”; akdin şüpheli veya muhtemel bir unsura dayanıp bağlı bulunmasıdır yani akdin haksız kazanca yol açacak ölçüde kapalılık taşıması demektir. Hâlbuki Kur’ân ve Sünnete göre akdin konusunun bilinir ve belirli olması gerekir. “Cehalet” ise; varlığı gerçekleşeceği bilinen mevzunun önemli vasıflarındaki bilinmezliktir. Örneğin, paket içindeki bir nesneyi satmak gibi ki burada bir nesnenin varlığı bellidir, ancak ne kadar ve nasıl olduğu belli değildir. İşte sigorta akdi yapılırken de, rizikonun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği, gerçekleşmesi halinde ne kadar tazminat ödeneceği bilinmediği için “ğarar unsuru” taşımış olacağından caiz değildir…

Sigortacılığın amacı, muhtemel zararı çok küçük parçalara bölerek parçalamak, bu yolla kişi veya kurum üzerinden etkisini ve yükünü hafifletmektir…

Sigortacı açısından bakıldığında, belli sayıda sigortalılara ulaşıldığında zarar ihtimali kalmamaktadır, ancak sigortalılar için aynı durum söz konusu değildir. Sigortacı açısından “ğarar yoktur” denilebilse de sigortalı açısından kesinlikle böyle bir durum söz konusu değildir…

Sigortalıların korkularını sömüren mevcut sigortacılığın hedefi, sigortacılık şirketlerinin zarar ihtimalini sıfırlamaktır. Kapitalist düzen bu yola başvurmakta ve bu sayede sermayenin belli kişiler elinde toplanmasını sağlamaktadır…

2- Sigortada “ğabn” bulunmaktadır…  Yani sigorta sözleşmesi haksız kazanca yol açacak ölçüde aldanmayı ihtiva etmektedir. Zira akit mahalli açık değildir. Dînen, akdin sıhhatinin şartlarından biri de akit mahallinin malum olmasıdır…

3- Sigorta sözleşmesinde, sigortalının ödemiş olduğu prime karşılık, güven verme gibi mücerret/sübjektif bir şey satılmaktadır… Hâlbuki “güven vermek” bir hayır işi olup bunun karşılığında para alınamaz…

4- Sigortada “kumar manası” bulunmaktadır…  Zira sigorta sözleşmesinde sigortalı olan kimse, büyük meblağlar beklentisiyle pirim adı altında az bir meblağ vermektedir ki bu ise kumardır. Bu tip sigortanın piyangodan da bir farkı yoktur. Sigorta kumarın bir çeşididir. Çünkü sigortanın konusu olan riskin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belirsiz olduğundan kumar anlamını taşır. “Ğarar”, “ihtimal”, “karşılıklar arasında dengesizlik” unsurlarını ihtiva eden şey, gerek oyun olsun, gerekse alış-veriş çeşidi olsun kumar kabul edilmiştir…

5- Sigortada “faiz” bulunmaktadır…  Bu tip sigorta faizin her iki çeşidini yani “ribe’l-fadl ve ribe’n-nesîe”yi içerir. Şöyle ki; pirimi veren sigortalı kişi, verdiğinden fazla veya eksik alırsa “ribe’l-fadl” olur, verdiği miktarca alırsa hemen alamadığından “ribe’n-nesîe” olur. Yani sigortada üstlenilen risk meydana geldiğinde, ödenen tazminatın fazla olması durumunda alınan pirim ile ödenen tazminat arasında fark bulunduğundan “fazlalık faizi” olmuş olur, ödenen tazminatla ödenen pirimin denk olması halinde ise vadeli olduğundan dolayı “vade faizi” olmuş olur…

Sigorta şirketlerinin tahsil ettikleri primleri faize yatırarak değerlendirmeleri de ayrı bir faiz hususudur…

6- Sigortada “bedelsiz olarak bir başkasının malını alma” durumu bulunmaktadır…  Sigortada, üstlenilen riskin meydana gelmemesi durumunda ödenen pirimler sigortacıya kalmakta, keza risk meydana geldiğinde verilen tazminatın ödenen pirimden az olması durumunda da sigortacı karşılığı olmayan haksız bir kazanç elde etmektedir. Bu ise ayette “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl bahanelerle yemeyin…” (Nisâ, 4/29) buyurularak yasaklanmıştır…

Ayrıca sigortada sigortacıya haksız tazmin ettirme hususu da bulunmaktadır. Sigortacı, sigorta sözleşmesiyle, sigortalının zararını ödemeyi üstlenmekte, böylece bazen yükümlü olmadığı bir borcu yüklenmektedir. Meselâ, emanet akdinde, emanet alanın kusuru olmaksızın emanet malın helak olması halinde, akitte tazmin etme şart koşulmuş olsa bile tazmin edilmesi gerekmez…

7- Sigorta akdinde, özellikle hayat sigortasında, takdîr-i ilâhîye meydan okuma manası bulunmakta olup, keza tevekkül anlayışına ve İslâmî ahlâka aykırılık mevcuttur…

 

Sonuç olarak;

Sigorta anlaşması ticarî anlaşma şartlarına uymamaktadır ve sigortalı, sigortanın kârına da, zararına da ortak değildir. Sigortalının malı zarara uğrarsa tazminat ödenmekte, zarara uğramazsa sigortalının ödediği primleri geri isteme hakkı bulunmayıp ödenen pirimler şirkete kalmaktadır, dolaysıyla “kumar manası” ve “fahiş aldanma” durumu bulunmaktadır. Sigortacı, sigortalının zararını tazmin ederken kendi parasından değil, diğer ortaklardan alarak biriktirdiği paradan ödeme yapmaktadır ki hâlbuki diğer ortaklar kendi paralarından ödensin diye pirim yatırmamaktadırlar. Sigortada faizin her iki çeşidi yani “ribe’l-fadl ve ribe’n-nesîe” vardır, bunun yanı sıra sigorta şirketleri faizli işlerle iştigal etmekte, sigortalılardan aldıkları primleri faizli işlerde çalıştırmaktadırlar, keza genelde sigorta şirketleri faiz kurumlarını besleyen altyapıları oluşturmaktadır. Sigorta, “mallarınızı aranızda batıl bahanelerle yemeyin” ayetine zıttır, zira “kazaya uğrama ihtimali” meşrû bir sebep değildir…

Evet, içeriğinde “aldatma”, “cehalet” ve “belirsizlik” gibi İslami hükümlere ters düşen unsurları ihtiva etmesi nedeniyle ticari sigortalar yani “bireysel emeklilik”, “hayat sigortası” ve “kasko” gibi sigortalar caiz görülmemiştir…

Batıdan ithal edilen “sigorta” sisteminin yerine Selçuklulardaki esnaf ve tüccarın oluşturduğu “fütüvvet” ve “âhîlik” denilen esnaf odaları veya Osmanlılarda “lonca teşkilatlarının” kurduğu “orta ve teâvün sandıkları” ile “esnaf vakıfları” gibi kuruluşlar kurulup esnafın, sanayicinin, tüccarın karşılaştığı mâlî ve meslekî problemleri çözme yoluna gidilmelidir…