Ramazan ayının girdiğini ispat etmeye ihtiyaç var mıdır? Ramazan ayının girdiğini ispat etmenin yolu nedir? Bu meselenin faydası nedir?

SORU: Ramazan ayının girdiğini ispat etmeye ihtiyaç var mıdır? Ramazan ayının girdiğini ispat etmenin yolu nedir? Bu meselenin faydası nedir?

CEVAP:

(Ramazan orucu ispata muhtaç/bağlı değildir.) Ulema demişlerdir ki, Ramazan ayı ve Ramazan Bayramının girdiğini ispat etmenin yolu şudur: Bir kimse, orada hazır bulunan bir şahsın üzerindeki bir borcu tahsil etmek için; “burada hazır bulunmayan falanca kimsenin senden şu kadar alacağı var ve o kimse bana “Ramazan girdiğinde bu borcu kabzetme/alma hususunda sen benim vekilimsin” dedi,” diye söyler. Orada hazır bulunan o şahıs da hem borcu olduğunu hem de vekâlet bulunduğunu ikrar eder, ancak Ramazanın girdiğini ise inkâr eder. Bunun diğer bir misali de şudur ki; bir kimse diğer bir kimsenin üzerinde vadesi Ramazanın girmesine kadar olan alacağı olduğunu iddia eder, borçlu kişi de vereceği olduğunu ikrar eder fakat Ramazanın girdiğini inkâr eder. Bunun üzerine şahitler hilali gördüklerine şahitlik ederler ve bu durumda vereceklinin borucunu vekile vermesi gerektiğine hükmedilir. Böylece Ramazanın girmesi zımnen sabit olur, çünkü Ramazan ayı hüküm altına girmez (yani hüküm verilmesi gereken bir mevzu olmadığından ispat etme mevzubahis olmaz).

Ramazanın girmesi (yukarıdaki örnekte) zımnen sabit olur, çünkü borcu kabzetme hususundaki hükmün sahih olması için bu zaruridir (yani borcu ödeme vaktinin gelip gelmediği hakkında bir hüküm verebilmek için Ramazanın girip girmediğini ispat etmek gerekmektedir) ki, böylece Ramazanın girdiğinin ispatlanması bizatihi/kasten değil, kul hakkını ispat etmenin zımnında sabit olmuştur. Onun içindir ki, el-Bahır sahibi el-Hulâsâ’dan naklen, “çünkü Ramazanın gelişini ispat etmek hüküm altına girmez. Hatta bulutlu günde adil bir adam Ramazanın geldiğini kâdıya haber verse kâdı bunu kabul eder ve halka oruç tutmalarını emreder. Bu durumda şehadet/şahitlik ederim lafzını kullanmak ve hüküm (verme hususundaki) şartlar da şart değildir. Bayram yapmada ise şehadet/şahitlik ederim lafzı şarttır ve Bayram hüküm altına girer. Çünkü Bayram kul haklarındandır.

Ben (İbn-i Âbidîn) derim ki: Hâsılı kelam/sözün özeti, Ramazan orucu, hilalin görüldüğü ispat edilmeye hacet kalmaksızın sırf ihbarla/haber vermekle vacip olur. Çünkü Ramazan diyanet kabilindendir/dînî bir vazifedir. (Daha önce 108’inci soruda) geçtiği gibi “Ramazan orucunun vacip/farz olmasından dolayı (sair hükümlerde olduğu üzere) hilalinin görüldüğünün ispatlanması gereklidir” denemez.

Yukarıda zikredilen bu yolla hilalin (zımnen) ispat edilmiş olmasının faydası, şayet gökyüzü açıksa Ramazanın girdiğinin bilinmesinde büyük cemaate/kalabalığa hacet kalmamasında/bağlı olmamasındadır. Zira buradaki şahitlik, hilalin görüldüğü hususunda değil, Ramazan ayının girmesiyle vekâletin işler hale gelmesi mevzuundadır. Şüphe yok ki vekâletin işler hale geldiğini/zamanının girdiğini ispat etmek için ise iki şahit yeterlidir. Çünkü vekâlet mücerret kul hakkından ibarettir ve bu hak ancak ayın girmesiyle sabit olmaktadır. Böylece Ramazan ayının girdiği zımnen sabit olunca, orucu tutmak da vacip/farz olur.

Bu mevzunun benzeri şu meseledir: Ramazan günlerinin sayısı tamam olur da, illetten/hava kapalılığından dolayı Bayram hilali görülmezse, Ramazanın girdiği bir kişi ile sabit olmuş olsa bile yine de Bayram yapmak helal olur. Çünkü Bayramın girdiği, (Ramazana) tebaan/tabi olmak suretiyle sabit olmuştur. Ancak şu var ki, (burada Ramazan günlerinin adedinin tamam olmasıyla) Bayramın girdiği (zımnen/tâbiiyetle) sabit olup, (Bayramın) kasten/bizatihi sübutu ise (şahitler hakkında belirli bir) sayı ve adalet (şart koşulmasıyla olur). (İbn-i Âbidîn, Oruç Bahsi)