PROF. DR. HAYRETTİN KARAMAN, Ehlisünnet değildir… PROF. DR. HAYRETTİN KARAMAN’ı Seyretmeyiniz, Kitaplarını/Yazılarını Okumayınız, İtibar Etmeyiniz…

PROF. DR. HAYRETTİN KARAMAN, Ehlisünnet değildir…
PROF. DR. HAYRETTİN KARAMAN’ı Seyretmeyiniz, Kitaplarını/Yazılarını Okumayınız, İtibar Etmeyiniz…

 

PROF. DR. HAYRETTİN KARAMAN’ın BAZI GÖRÜŞLERİ AŞAĞIDA GELDİĞİ GİBİDİR…

 

1- Hayrettin Karaman, DİNLER ARASI DİYALOG’U SAVUNUR…

 

2- Hayrettin Karaman, YAHUDİ VE HRİSTİYANLARIN DA CENNETE GİRECEĞİ GÖRÜŞÜ İÇİN “BU GÖRÜŞÜN SAVUNULABİLECEĞİ KANAATİNDEYİM…”, DER…

Hayrettin Karaman, “şu görüşün bu görüşün savunulabileceği kanaatindeyim…” der ki o da şudur: Hayrettin Karaman; “Reşid Rızaların zamanından itibaren üçüncü bir adımın daha atılmış olduğunu görüyoruz. Meselâ Abduh (öğrencisi Reşid Rıza ekleme yaparak bunu anlatıyor) “Şüphesiz iman edenler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiîler(den) her kim Allah’a ve ahiret gününe iman eder ve amel-i salih işlerse, elbette onların Rableri katında mükâfatları vardır. Onlar için herhangi bir korku olmadığı gibi onlar üzülmeyeceklerdir de” (Bakara: 2/62) mealindeki ayetin tefsirinde şöyle diyor: “Bu, Ehl-i fetret (Son Peygamber’den sonra yaşayan ve Müslüman olmayanlar) için de geçerlidir.” Allah’a, ahiret gününe iman eden ve amel-i salih işleyen kimseler için korkacakları bir şey yoktur, yani bunlar nâcidir (kurtuluşa ererler). Ben anılan konuşmamda, bu üç görüşü naklettim, her birinin delil ve dayanaklarını verdim ve özetle şunu dedim: Başka dinlerde, ötekilere böyle bir bakış mevcut değil, ama İslam düşüncesinde böyle bir görüş ve bakış mevcuttur. Kendim üçüncü görüşü benimsediğimi söylemedim ve savunmadım, yalnızca naklettim ve delillerini verdim. Ayrıca bu görüşün de savunulabileceği kanaatindeyim…”, der…

 

3- Hayrettin Karaman, “BÜTÜN İNSANLARIN MÜSLÜMAN OLMALARI; DÎNİN, KUR’ÂN’IN HEDEFİ DEĞİLDİR…”, DER…

 

4- Hayrettin Karaman, “MÜSLÜMANLARIN ÇOĞU; PEYGAMBERİN, BÜTÜN DÎN SÂLİKLERİNİ İSLÂM’A ÇAĞIRDIĞINA İNANIRLAR…”, DER…

 

5- Hayrettin Karaman, “PEYGAMBERİMİZ, ‘YAHÛDÎLER MUTLAKA MÜSLÜMAN OLSUN!’ DEMİYOR, ‘HIRİSTİYANLAR MUTLAKA MÜSLÜMAN OLSUN!’ DEMİYOR…”, DER…

 

6- Hayrettin Karaman, “KUR’ÂN’I KERÎM’DE EHL-İ KİTABLA İLGİLİ DEVAMLI VURGULANAN ŞEY; ALLAH’A ÎMÂN, ÂHİRETE ÎMÂN VE AMEL-İ SÂLİHTİR. BURADA ‘PEYGAMBERE ÎMÂN EDİN’ DEMİYOR…”, DER…

Hayrettin Karaman; “Kur’ân-ı Kerîm’de Ehl-i Kitabla ilgili devamlı vurgulanan şey; Allah’a îmân, âhirete îmân ve amel-i sâlihtir.’ ‘Burada ‘Peygambere îmân edin’ demiyor.’ ‘…Kim Allah’a ve âhiret gününe (hakikaten) îmân edip sâlih amel işlerse, artık kendilerine bir korku yoktur ve onlar mahzûn olmazlar…’ (Mâide s. 69)

 

7- Hayrettin Karaman, “BEN DİYORUM Kİ İSLÂM, EHL-İ KİTÂBA TEK SEÇENEK OLARAK -SON DİNİN MENSUBU OLMA MANASINDA- MÜSLÜMAN OLMAYA ÇAĞIRMIYOR. ‘HANİFİYYET’ (HZ. İBRAHİM ÇİZGİSİNDEKİ TEVHÎDE VE BU MANADA İSLÂM’A) ÇAĞIRIYOR…”, DER…

 

8- Hayrettin Karaman, “MUAVİYE’Yİ SEVMEM, AMA SÖVMEM DE… EHL-İ BEYT SEVGİSİ İLE MUAVİYE SEVGİSİ BİR KALPTE BİRLEŞMEZ… MUAVİYE, MEŞRU HALÎFE OLAN HZ. ALİ’YE İSYAN ETMİŞTİR, ÂSİDİR…”, DER…

Hayrettin Karaman; “Muaviye`yi sevmem, ama sövmem de… Ehl-i Beyt sevgisiyle Muaviye bir kalpte birleşmez… Muaviye meşru halife olan Hz. Ali`ye isyan etmiştir, âsidir. Peygamber Efendimizin bir hadis-i şerifi vardır; meşru idareye isyan edileceğini ve Ehl-i Beyt`inden şehitler ve mazlumlar çıkacağını söylemişti. Peygamberî bir ilhamla önceden ifade etmiştir bunu. Muaviye`nin Hz. Ali`ye isyanı dinen de meşru değildir…” der…

İmam-ı Malik (rh.a); “Peygamberimizin (s.a.v) Ashabından birine, mesela Ebû Bekir’e veya Ömer’e veya Osman’a veya Muâviye’ye veya Amr b. Âs’a (r.anhüm) söven ve onları kötüleyen bir kimse, eğer “yoldan çıktılar, kâfir oldular” dedi ise, bu kimseyi öldürmelidir. Yok, eğer başka bir ayıp ve kusur ile kötüledi ise, şiddetli dövmelidir…” (İmam-ı Rabbâni, Mektubat; Kâdî Ebu’l-Fadl İyaz, Şifa-i Şerif)

Şeyhülislâm Ebussu’ud Efendi fetvaları: 
Mes’ele: “Muâviye hayırlı kişi değildir” dese, şer’an Zeyde ne lâzım olur?
El-cevap: Ta’zîr olunur…
Mes’ele: Sahâbe-i kirâmdan Muâviyeye lâ’net eden Zeyde şer’an ne lâzım olur?
El-cevap: Ta’zîr-i beliğ ve hapis lâzımdır… (Mecmu’a-î Fetevâ; Muhammed Hâdimî, Berika)

Hâfız İbn-i Hacer-i Mekkî (rh.a) naklediyor: “Ömer b. Abdülaziz (rh.a), huzurunda Hazret-i Muâviye’yi gıybet eden bir kişiye üç kırbaç vurdurdu…” (es-Savâiku’l-Muhrika)

 

9- Hayrettin Karaman, “SAHÂBE ARASINDA GEÇEN KAVGALAR VE TARTIŞMALAR AÇIKÇA GÖSTERİYOR Kİ, ONLARIN BİR KISMI HAKTAN SAPMIŞ, ZULÜM VE GÜNAH SINIRINA ULAŞMIŞTIR. BUNUN DA SEBEBİ; KİN, İNAT, HASET, DİRENME, SERVET VE İKTİDAR TALEBİ, DÜNYANIN ÇEKİCİLİĞİNE (LEZZET VE ŞEHVETE) MEYİLDİR. MUAVİYE VE YANDAŞLARININ YAPTIĞI İCTİHAD DEĞİLDİR, İSYANDIR…”, DER…

Hayrettin Karaman; “Eserleri yıllarca Osmanlı medreselerinde okutulmuş bulunan büyük Sünnî âlim Teftâzânî’nin bu konuda söylediklerini önemli bir örnek olarak sunuyorum: Sahâbe arasında geçen kavgalar ve tartışmalar açıkça gösteriyor ki, onların bir kısmı haktan sapmış, zulüm ve günah sınırına ulaşmıştır. Bunun da sebebi; kin, inat, haset, direnme, servet ve iktidar talebi, dünyanın çekiciliğine (lezzet ve şehvete) meyildir. Muaviye ve yandaşlarının yaptığı ictihad değildir, isyandır…” der…

HÂLBUKİ Teftazani’nin Şerhu’l-Akaid en-Nesefiyye kitabının “Halifeler” kısmında şöyle der:
“Hazret-i Ali’nin (r.a) halife seçilişi sonrasında sahabe arasında vuku bulan ihtilaf ve harbler onun halifeliğini kabullenmemekten kaynaklanmamıştır. Bilakis bu ihtilaflar hatalı ictihaddan kaynaklanmıştır…”
“Sahâbeye ta’zim göstermek ve onları kötülemekten kaçınmak gerekir. Görünüş itibari ile onlara tan etmeyi gerektiren hususları da güzelce tevil etmek ve uygun anlamlara yormak icab eder…”
Daha fazla örnek verilebilirse de, zikrettiklerimiz; “Mu’âviye’yi sevmiyorum” tavrının, Teftâzânî ile de diğer ehl-i sünnet âlimleriyle de refere edilebilecek bir tavır olmadığını açıkça göstermektedir…

 

10- Hayrettin Karaman, “NİŞAN MERASİMLERİNDE TAKILAN ALTIN YÜZÜKLERİN ERKEKLERE DE HELAL OLDUĞUNU…”, SÖYLER…

Hayrettin Karaman; “Bize sorulan nişan yüzüğü idi ve şu cevabı verdik: Ziynet olarak değil de bir nişan ve sembol olarak kullanıldığı için bazı âlimler tecviz etmişlerdir. Bugün umumiyetle kullanıldığına göre bu fetvadan istifade edilebilir. Belvâyı âmm vardır. Bu hükmün kaynağı için bak, İbn-i Âbidin, Reddû’l-Muhtar, Kahire 1307, cilt: 5, sayfa: 238, 245, 251…” diyor…

HÂLBUKİ Hayrettin Karaman insanları saptırıyor, Îbn-i Âbidin’de öyle bir fetvadan eser yok… Cilt 5, sayfa 238, 245 251 diyor bu yalandır… İbn-i Abidin’de (diğer bütün fıkıh kitaplarında olduğu gibi) altın yüzüğün her şartta haram olduğunu söylüyor:
İbn-i Âbidin: “Erkek, gümüşten başka yüzük taşıyamaz, çünkü gümüşte başka madenlere ihtiyaç kalmaz, binaenaleyh başkaları haramdır. Meselâ; taş, altın, demir, pirinç, bakır, cam vesaire hep haramdır…” diyor…
Alyans yüzüklerin gümüşten yapılmadığını bilmeyen yoktur. Bunlar erkekler için altından yapılırlar…

 

11- Hayrettin Karaman, BİR RÖPORTAJINDA: “KEZA HANEFÎ MEZHEBİNE GÖRE ŞARAP DIŞINDAKİ SARHOŞ EDİCİ İÇKİLERDEN AZ MİKTARDA İÇMEK CAİZDİR. ŞAFİÎ MEZHEBİNE GÖRE DEĞİLDİR…”, DER…

 

12- Hayrettin Karaman, “TAPINILAN, KUTSANAN, KUTSALLIK İZAFE EDİLMEYEN ŞAHIS VE ŞEYLERİN RESİM VE HEYKELLERİNİN YAPILMASININ CAİZ OLDUĞUNU…”, SÖYLER…

Hayrettin Karaman; “Resim konusunda fetva verirken, resmi yapılan şeyin tapınma konusu olup olmadığına bakıyoruz ve “tapınılan, kutsanan, kutsallık izafe edilen şahıs ve şeylerin resim ve heykellerinin yapılması caiz değildir; hadislerden bu kastedilmektedir…” der…

 

13- Hayrettin Karaman, “ŞARKI DİNLEMENİN, KÖTÜ OLUMSUZ BİR ETKİLENME BULUNMADIKÇA ŞARKICI İSTER KADIN OLSUN İSTER ERKEK OLSUN CAİZ OLDUĞUNU…”, SÖYLER…

 

14- Hayrettin Karaman, “BAYANLARLA TOKALAŞMANIN ZOR DURUMDA KALANLAR VE FİTNEYE SEBEP OLMAK İSTEMEYENLER İÇİN CAİZ OLDUĞUNU…”, SÖYLER…

Hayrettin Karaman; “Günümüzde bayanlarla tokalaşma âdet haline gelmiş durumda, Müslüman bir erkek henüz kendini anlatamadığı bir ortamda elini geri çekerse bundan -İslam’ın da istemediği- bir dizi problem çıkabiliyor. Zor durumda kalanların, farklı kültür ortamlarında yaşamak ve insanlarla ilişki kurarken fitneye sebep olmak istemeyenlerin faydalanmaları için bu yorumu, “Helaller Haramlar isimli kitabımızda” naklettik. Yine adı geçen kitabımda erkek kadın beraber oturmanın, tesettüre riayet edildiği ve bu uygulamadan fayda umulduğu veya ihtiyaç ve zaruret bulunduğu zaman caiz olduğunu deliller göstererek açıklamıştık… Kadının sesinin ve musikînin haram olduğuna dair sahih ve kesin bir delil (dinî açıklama) yoktur. Kadın olsun erkek olsun müzik icra ettiğinde bunu dinleyenler kendilerine bakmalıdırlar; kötü, olumsuz bir etkilenme bulunmadıkça dinlemelerinde sakınca yoktur…”, der…

 

15- Hayrettin Karaman, “KADIN-ERKEK BERABER OTURMANIN, FAYDA UMULDUĞU VEYA İHTİYAÇ OLDUĞU ZAMAN CAİZ OLDUĞUNU…”, SÖYLER…

Hayrettin Karaman; “Günümüzde bayanlarla tokalaşma âdet haline gelmiş durumda, Müslüman bir erkek henüz kendini anlatamadığı bir ortamda elini geri çekerse bundan -İslam’ın da istemediği- bir dizi problem çıkabiliyor. Zor durumda kalanların, farklı kültür ortamlarında yaşamak ve insanlarla ilişki kurarken fitneye sebep olmak istemeyenlerin faydalanmaları için bu yorumu, “Helaller Haramlar isimli kitabımızda” naklettik. Yine adı geçen kitabımda erkek kadın beraber oturmanın, tesettüre riayet edildiği ve bu uygulamadan fayda umulduğu veya ihtiyaç ve zaruret bulunduğu zaman caiz olduğunu deliller göstererek açıklamıştık… Kadının sesinin ve musikînin haram olduğuna dair sahih ve kesin bir delil (dinî açıklama) yoktur. Kadın olsun erkek olsun müzik icra ettiğinde bunu dinleyenler kendilerine bakmalıdırlar; kötü, olumsuz bir etkilenme bulunmadıkça dinlemelerinde sakınca yoktur…”, der… Hayrettin Karaman: “Erkekler kadını günah aracı olarak görmüşler. Bu günah aracını, mümkünse evin içinde hapsetmeyi arzu etmişler. Sınırı aşma dediğim, işte bu. Sınırı târih boyunca aşmışlar. Peygamberimiz bile bununla mücadele etmiş…”, der…

 

16- Hayrettin Karaman, “KADINLARIN AYBAŞI/HAYIZ HALİNDE MESCİDE GİREBİLECEĞİNİ VE KUR’ÂN’I KERİM OKUYABİLECEĞİNİ…”, SÖYLER…

Hayrettin Karaman; “Özel hallerinde kadınları kimse mescide girmeye, Kur’an okumaya zorlamıyor; ama onlar farklı (caiz diyen) içtihada uyar da bunları yaparlarsa yine kimsenin onları engellemeye veya kınamaya hakları olamaz… “Kadın adetliyken, Kur’an okuyup, namaz kılıp kılamayacağı hususunda ihtilaf vardır. İbn-i Hazm; kılabilir, okuyabilir, der. Çünkü: “Resulullah cünüplük dışında Kur’an okumayı ihmal etmemiştir.” mealindeki haberi, sahabenin dilinden nakil, doğru olan Peygamberin ifadesi olmadığından geçersizdir.” der. Asırdaşı ve hemşerisi İbn-i Rüşt ise bu tür delillere dayanarak; aksi fetva vermiştir. Yani iki müctehid ihtilaf etmiştir. Öyleyse kişi bunlardan tercih ettiği görüşe göre amel eder.”, der…

 

17- Hayrettin Karaman, “KADINLARIN AYBAŞI/HAYIZ HALİNDE TAVAF YAPABİLECEĞİNİ…”, SÖYLER…

Hayrettin Karaman, İbnü’l-Kayyım’dan şu nakli yapar: “İbnü’l-Kayyım; “Diğer ibadetlerde nasıl yerine getirilmesi imkânsız veya zor olan şartlar ve kısımlar düşüyor, muaf hale geliyor, geri kalan (mümkün olan kısmı) yapılıyorsa, Hac’da da bu durumda temizlenme şartı kalkar ve kadın hayızlı olarak tavafını yapar, kasten bir eksiklik veya aykırı davranış bulunmadığı için kurban kesmesi de gerekmez. Dinin genel kuralları bizi bu sonuca ulaştırmaktadır…” demiştir… Bu çözüme göre, hayızlının hem mescide girmesine, hem de temizlenmeden tavâf etmesine imkân veriliyor, hâlbuki bunlar Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem efendimiz tarafından yasaklanmıştır şeklindeki itirazın cevabı şudur: Hayızlı kadın güvenlik vb. mecburi hallerde veya girip orada beklemeden öteye geçme niyetiyle mescide girebilir. Burada da tavaf zarureti için mescide girer. Tavaf için temizlenmenin şart olması hususunda -başta açıklandığı gibi- ihtilâf vardır. Hayızlı olarak tavaf eder ve bir kurban keser, diyenlere göre temizlenme tavafın sıhhat şartı olmuyor. Burada temizlik kasten terk edilmiyor. Bir mazeretten dolayı terk ediliyor. Bekleme imkânı olmadığı için de Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem efendimizin yasağına aykırı hareket edilmiyor. Bu çözümde Şerîat’ın dışına çıkılmıyor. Şerîat’ın -normal şartlara ait olan- bir kuralı diğer kuralları ile birlikte değerlendirilerek sınırlandırılıyor, mesele bundan ibarettir…”

HÂLBUKİ kadınların aybaşı/hayız halinde iken tavaf yapamayacağı hakkında icmâ vardır

 

18- Hayrettin Karaman, “ÖRTÜNME-BAŞÖRTÜSÜ KADIN İSTENEN TEMEL KULLUK ENSTRÜMANIDIR DİYEMEYİZ…”, DER…

Hayrettin Karaman, Rıdvan Memi’nin “Başörtüsü Allah’ın kadına dönük vazettiği unsurların temelini oluşturacak bir enstrümandır, denebilir mi? sorusuna ise Karaman’ın yanıtı gayet netti: “Hayır denemez. Ben ısrarla örtünme tabirini kullanıyorum, bir. Bunun hem kadına hem erkeğe ait olduğunu söylüyorum, iki. Üç, örtünme Kur’ân’da emredildiği için vazgeçemeyeceğimiz bir araçtır. Ama kadın ve erkekten istenen temel bir kulluk ensturmanıdır diyemeyiz…”, der…

 

19- Hayrettin Karaman, “KADINLARIN CAMİDE ERKEKLER İLE AYNI HİZADA BİR ARADA NAMAZ KILABİLECEĞİNİ…”, SÖYLER…

Hayrettin Karaman; “Peygamber Efendimiz zamanında saflar önce erkekler, sonra erkek çocuklar sonra da kadınlar şeklinde sıralanmış. Ama erkekler kadınların hizasında olsalar. Mezhep imamları bu konuyu tartışmışlar. Mesela Hanefiler demişler ki, kadın önde olursa ya da erkeğin hizasında olursa erkeklerin namazı bozulur. Ama diğer imamlar bozulmaz demişler. Bozulmaz niye bozulsun. Kadınlar ve erkekler aynı hizada durabilirler…”, der…

 

20- Hayrettin Karaman, “KADINLARIN ERKELERE İMAM OLMASI ZARURET HALİNDE CAİZ OLUR…”, DER…

 

21- Hayrettin Karaman, “ZARURET YOKSA İKİNCİ EŞ İLE EVLENMENİN CAİZ OLMADIĞINI…”, SAVUNUR…

Hayrettin Karaman; “Ortada bir zaruret yok iken üzerine ikinci eş getirilmek istenen her kadın bu konuda birer “Fâtıma’dır”, “Hepimiz Fâtıma’yız” deme hakkına sahiptirler. Kadınlar nasıl nefislerine hâkim olarak kocalarına sadık kalıyorlarsa kocaları da onlara sadık kalmalı, sırf zevklerini tatmin için onları mahvetmekten sakınmalıdırlar…”, der…

Hayrettin Karaman; “Ortada bir zaruret yok iken üzerine ikinci eş getirilmek istenen her kadın bu konuda birer “Fatıma’dır”, “Hepimiz Fatıma’yız” deme hakkına sahiptirler. Hazreti Fatıma’yı şefkatli babası nasıl korumuş, ona sahip çıkmış ise bu gün biz de genel olarak erkekler, âlimler ve yöneticiler olarak kadınlarımızı öyle korumak durumundayız. Çünkü adaleti sağlamak imkânsızdır…”, der…

 

22- Hayrettin Karaman, MERKEZ BANKASI İLE KATILIM BANKALARI ARASINDAKİ FAİZ SORUNUNU “FAİZ ALINMASINA CEVAZ VEREREK” ÇÖZMÜŞTÜR…

Merkez Bankası’ndan alınan faizde bir seçim olmadığı ve zorunluluk nedeniyle faiz alınması nedeniyle bunun ‘faiz olarak’ adlandırılamayacağı yönünde Hayrettin Karaman fetva verdi. Bunun üzerine katılım bankaları alınan faizleri rahat rahat kullanmaya başladı…

Katılım bankalarının dine uygunluk görüşü almadan hiçbir konuda hareket etmediğini vurgulayan Katılım Bankaları Birliği Genel Sekreteri Osman Akyüz;
“Her bankanın bir danışma kurulu var. Bankalar genellikle Hayrettin Karaman’nın görüşüne göre hareket ediyor. Munzam karşılık konusunda bir zorunluluk olduğu için faiz sayılmıyor. Katılım bankaları dışarıdaki din adamlarından da görüş soruyor. Ancak bizim insanlarımız Türkiye’den din adamlarına daha çok güvendiği için Hayrettin Karaman’ın görüşü geçerlilik kazanıyor…” dedi…

“Topladıkları TL fonlarının yüzde 5’ini Merkez Bankası’nda Mevduat Munzam Karşılığı olarak tutmak zorunda olan katılım bankaları bunun karşılığında munzam karşılık olarak tutulan miktarın yıllık yüzde 5,2’sini faiz olarak alıyor…”
“Faizi haram sayan ve kâr zarar ortaklığı yapısıyla çalışan katılım bankalarının Merkez Bankası’ndan aldığı ‘zorunlu faiz’ sorunu İlahiyat Profesörü Hayrettin Karaman’dan alınan fetva (dine uygunluk görüşü) ile çözüldü…”

 

23- Hayrettin Karaman, “ENFLASYON MİKTARI FAİZİN HELAL OLDUĞUNU…” SÖYLER…

Hayrettin Karaman, internet sitesinde devletin nemalandırdığı KEY ödemeleri faizinin haram sayılamayacağını belirterek: “Devlet, banka gibi bir “faizci kuruluş” olmadığı için ve tasarruf kesintisi ile faizcilik yapmadığı, nakit ihtiyacını karşıladığı için, ödünç aldığı bu parayı geri öderken “enflasyon farkını aşmayan” rakam fazlalığına faiz demek mümkün değildir. Devletin ödediği nema, kestiği paraların yıllarca birikmiş enflasyon farkının çok altındadır ve dine göre borcunu ödeyen, enflasyon farkını da ödemekle yükümlüdür…” “Devletin verdiği konut kredisi, faizi enflasyondan düşük olduğu sürece alınır. Temerrüt faizinin enflasyon miktarını aşmayan kısmı zaten alacaklının hakkıdır. Vade farkı faiz değildir. Yatırım fonlarına katılarak buradan gelir elde etmek caiz değildir…” “Laik bir düzende yaşayan Müslümanlar meşru olan işlerini yürütmek için (mesela bir vakıf kurmak, şirket kurmak, okul açmak…” laik kanunlara ve düzene göre mecbur kaldıkları bazı “normal hallerde caiz olmayan” işlemleri de yaparlar. bu zarurete girer. Eğer bu işlemlerden biri, bankada belli bir miktar parayı tutmak ise bunu tutarlar, tahakkuk eden faizi alır, mesela yoksullara dağıtırlar, kendileri yiyemezler. Katılım bankaları da bunu yapıyorlar…” “Merkez Bankası’ndan faiz mutlaka alınmalıdır…”

 

24- Hayrettin Karaman, “İSLÂM’DA RECM CEZASININ OLMADIĞINI…”, SÖYLER…

Hayrettin Karaman; “Recm cezası, şeriatı uygulama adına mutlaka yerine getirilmesi gereken bir ceza değildir. Bugün İslam aleyhine kullanılan ve insanları İslam’dan korkutmaya yarayan bir cezayı sahiplenmek ve savunmak uygun değildir. Tekrar ediyorum: Sabit ceza (had) olarak recim yoktur…
Recim cezası –mutlaka ve değişmez olarak uygulanacak– hadlerden değildir. İslâm’dan önce de uygulandığı için ilk İslâm topluluğunun tanıdığı, yadırgamadığı, caydırıcı bulduğu bir ceza çeşididir. Bu sebeple Hz. Peygamber çok az da olsa bu cezanın uygulanmasına izin vermiştir. Sonuç olarak evlilerin zina suçlarının had nevinden cezası, bekârlarınki gibi yüz sopadır. Recim ise kamu düzeni ve suçların önlenmesi ilkelerinin gereğine göre uygulanıp uygulanmaması, usulüne göre ümmetin alacağı karara bırakılmış, ta’zir nevinden bir cezadır. Cezaların çoğu gibi bu cezalar da ispat ve infazdan önce tövbe etmekle (pişmanlık göstermek ve ıslâh-ı hal etmekle) ülü’l-emir tarafından düşürülebilir…”, der…

 

25- Hayrettin Karaman, “SAKALIN BİR KÜLTÜR BİR ÂDET OLDUĞUNU” SÖYLER YANİ SÜNNET OLMAKTAN ÇIKARIR…

Hayrettin Karaman; “Sakal bir kültür, bir beşerî âdet idi, misvak de o gün diş temizliği için bulunan ve bilinen en uygun araç idi, bunlar örneklik alanına giren davranışlar değildi. Bugün hem sakal âdeti hem de diş temizleme araçları değişti, ben günümüzde en maksada en uygun olanı kullanırım” diyen mü’min de manevî amacına ulaşabilir, O’nun örnekliğini terketmiş olmaz… Sakal ve misvak adet sünnetidir, bir kültürdür… Modası geçti. Öbürü de daha güzel temizlik yapan fırçalar çıktığından önemsizdir. İsteyen yine de kullanır…”, der…

 

26- Hayrettin Karaman, “GÜNÜMÜZDE ARTIK DİŞ FIRÇASININ MİSVAKIN YERİNİ TUTTUĞUNU-ALDIĞINI…”, SÖYLER…

Hayrettin Karaman; “Sakal bir kültür, bir beşerî âdet idi, misvak de o gün diş temizliği için bulunan ve bilinen en uygun araç idi, bunlar örneklik alanına giren davranışlar değildi. Bugün hem sakal âdeti hem de diş temizleme araçları değişti, ben günümüzde en maksada en uygun olanı kullanırım” diyen mü’min de manevî amacına ulaşabilir, O’nun örnekliğini terketmiş olmaz…” Sakal ve misvak adet sünnetidir, bir kültürdür… Modası geçti. Öbürü de daha güzel temizlik yapan fırçalar çıktığından önemsizdir. İsteyen yine de kullanır…”, der…

 

27- Hayrettin Karaman, “MASON MUHAMMED ABDUH VE REŞİD RIZA, FAZLURRAHMAN, CEMALEDDİN AFGÂNÎ GİBİ EHL-İ SÜNNET DÜŞMANI SAPIKLARI AKLAYIP ÖVER…”

Hayrettin Karaman kitabında, Mısırlı Muhammed Abduh’a müctehid-i mutlak, Reşid Rıza’ya müctehid-i fil-mezhep ve diğer hayranlarına derece derece unvanlar ihsan etmiştir…

Hayrettin Karaman; “Fazlurrahman, Efgânî’nin modernist olduğunu söylüyor, hayır o müceddittir. Modernizm öncesi ıslahatçıdır…”, der…

Hayrettin Karaman; “Reşit Rıza El Hüseynî, Üstad Abduh gibi taklide karşı mezhepler arası tercih yapabilen müçtehittir…”, der…

 

28- Hayrettin Karaman, “ÖLÜLERE TELKÎN VERMENİN BİDAT OLDUĞUNU” SÖYLER…

Hayrettin Karaman; “Bugün telkin bid’at haline gelmiştir…”, der…

 

29- Hayrettin Karaman; “ÖLÜLER DİRİLERİ İŞİTMEZ…”, DER…

 

30- Hayrettin Karaman, MUT’A NİKÂHINI İÇTİHAT FARKLILIĞI GİBİ SUNAR…

Hayrettin Karaman; “Dört mezhepten hiçbir müftü, hiçbir durumda mut’a nikâhına cevaz vermez. Ancak samimi olarak ictihad veya taklid yoluyla farklı görüşte olanlara da fasık diyemeyiz…”, der…

 

31- Hayrettin Karaman, “KURBANDA MEZHEPLER İTTİFAK ETMEDİĞİ İÇİN KURBAN KESİLMEYİP PARASI SADAKA OLARAK VERİLEBİLİR…”, DER…

 

32- Hayrettin Karaman, “YAZILI VE İMZALI ŞAHİTLİKTE UNUTMA OLMAZ VE BU TAKDİRDE BİR KADININ DA ŞAHİTLİĞİ GEÇERLİ OLABİLİR…”, DER… 
Hayrettin Karaman, “KADIN OKURYAZAR DEĞİLDİ. BUGÜN KADIN OKUYUP İMZA ETTİ Mİ ONU İFADE EDERKEN ŞAŞIRTMA İHTİMALLERİ ORTADAN KALKAR VE AYET BU MANADAKİ ŞAHİTLİĞİ KAPSAR…”, DER…

HÂLBUKİ şahitlikle ilgili Bakara suresi 282. ayet şöyledir: “Ey iman edenler! Muayyen bir vade ile borçlandığınız vakit onu yazın. Hem aranızda, bir kâtip, doğrulukla yazsın. Hiçbir kâtip, Allah’ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Üzerinde hak bulunan kimse, borcunu yazdırsın. Ve Rabbi olan Allah’tan korksun da, o haktan hiçbir şeyi eksik bırakmasın. Eğer borçlu akılsız ve zayıf ise yahut kendisi söyleyip yazdıramayacaksa, velisi dosdoğru söyleyip yazdırsın. Erkeklerinizden iki kişiyi de şahit tutun. Eğer iki erkek olmazsa, o zaman doğruluğundan emin bulunduğunuz şahitlerden bir erkekle iki kadın gerekir ki, biri unutursa diğer hatırlatsın…”

 

33- Hayrettin Karaman, “PEYGAMBERLERE VAHİY GELMEDEN ÖNCE ONLARIN DÜŞÜNCE VE DAVRANIŞLARININ ALLAH RIZASINA UYGUN OLDUĞUNU DÜŞÜNMEMİZ VE BÖYLE İNANMAMIZ DOĞRU OLMAZ…”, DER…

Hayrettin Karaman; “Allah Teâlâ Duhâ suresinde Peygamberimize hitaben “Seni yanlış yolda bulup da doğru yola yönlendirmedi mi?” buyuruyor. Şu halde peygamberlere vahiy gelmeden önce onların düşünce ve davranışlarının Allah rızasına uygun olduğunu düşünmemiz ve böyle inanmamız doğru olmaz; böyle olsaydı vahye de gerek kalmazdı…”, der…

 

34- Hayrettin Karaman, MEZHEPSİZDİR, KENDİSİNİ MÜÇTEHİT GÖRÜR, BİTMİŞ MESELELERİ YENİDEN GÜNDEME GETİREREK KARIŞIKLIK ÇIKARIR…