SORU: Orucu bozan şeyler kaç kısımdır? İbadetlerde veya muamelelerde “fasit oldu” (fesâd) ile “batıl oldu” (butlân) kelimeleri ne anlama gelir? Oruçlu bir kimse farz veya nafile oruçta niyetten önce veya sonra unutarak yer, içer veya cinsî münasebette bulunursa hükmü ne olur? Bir kimse, şek günü Ramazan olup olmadığının ilan edilmesini beklerken unutarak bir şey yiyip içerse ve sonra da Ramazandan olduğu ilan edilirse durumu ne olur? Oruçlu olduğunu unutarak bir şey yiyen kimseye oruçlu olduğu hatırlatıldığı halde hatırlayamayıp yemeye devam ederse orucu bozulur mu? Oruçlu olduğunu unutarak bir şey yiyen kimseye oruçlu olduğunu hatırlatıp hatırlatmamanın hükmü nedir? Kul haklarında unutmak bir özür müdür?
CEVAP:
Müfsit (yani orucu bozan şeyler) iki kısımdır: Birincisi yalnız kaza gerektirir, ikincisi ise hem kaza, hem keffaret gerektirir.
Orucu bozmayan şeyler de iki kısımdır: Birincisi, fiili mübah olan, ikincisi ise fiili mekruh olandır.
İbadetlerde “fasit oldu” (fesâd) demekle “bâtıl oldu” (butlân) demek aynı manadadır (yani ikisi de bozulmayı ifade eder). Muamelelerde ise farklıdırlar. Eğer bir muamelenin eseri, o muamele üzerinde meydana gelmez/hâsıl olmazsa o muamele bâtıldır. Şayet bu muamelenin eseri o muamele üzerinde hâsıl olur ve şer’an matlup olan da muamelenin fesholunması ise (bu muamele) fasit, matlup olan bu değilse o zaman sahih olmuş olur. Bunun açıklaması şöyledir: Eğer bir kimse ölü bir hayvanı satarsa, burada muamelenin eseri olan mülk edinme meydana gelmez (dolaysıyla bu muamele batıl olmuş olur). Eğer bir kimse fasit bir şartla bir köle satıp da teslim ederse, müşteri o köleye fasit olarak malik olur, velâkin bu akdi bozmak vaciptir. Eğer bu kimse köleyi şartsız satarsa, (müşteri) ona sahih akitle malik olmuş olur.
(Musannıf burada birinci kısım olan orucu bozmayan şeyleri açıklamaya başlamıştır.)
Oruçlu bir kimse sahih kavle göre niyetten önce veya sonra unutarak yer, içer veya cinsî münasebette bulunursa orucu bozulmaz. (Unutma hadisesi, farz oruçta hem niyetten önce hem de niyetten sonrayı kapsamakta olup, nafile oruçta ise sadece niyetten sonrasını kapsamaktadır.) “Unutarak yerse” cümlesinden murad, orucu unutmaktır. Zira bu kimse yemeyi, içmeyi ve cinsî münasebeti bilerek yapar.
Şârih “niyetten önce veya sonra” meselesini, Vehbâniyye’ye tabi olarak yevm-i şekte öğleye kadar bekleyen hakkında tasvir etmiştir. Çünkü (daha önce 140’ıncü soruda geçtiği gibi) şek gününün Ramazandan olduğu anlaşılırsa, (henüz Ramazandan olduğu anlaşılmadan ve oruca niyet etmeden önce) unutarak yiyip içen kimse oruçlu manasındadır. Sonra bu kimse oruca niyet ederse, ondan unutma tasavvur olunabilir yani oruç için beklediğini unutması (kabul edilebilir ve bundan sonra Ramazandan olduğu anlaşılırsa oruca niyet etmesi de sahih olur).
Şârih, “şek gününde oruca niyet etmeden önce unutarak yiyip içen kimsenin oruçlu manasında olduğu ve ondan unutmanın kabul edileceği” kavlinin sahih olduğunu söylemiştir. Zira bazılarına göre bu kimsenin orucu sahih değildir. İbn-i Vehbân, manzûmesinde her iki kavilden de bahsetmiş, fakat birinci kavlin sahih olduğunu bildirmiştir. Binaenaleyh mutemet olan kavil odur (yani birinci kavildir).
Nafile oruca niyet eden böyle değildir yani bir kimse, nafileye niyetlenmeden önce bir şey yiyip içerse, unutmuş sayılmaz. Kaza ve keffaret oruçlarında da böyledir (bu oruçlara niyetlenmeden önce bir şey yerse unutmuş sayılmaz). Ramazanın edası ile muayyen nezir oruçlarında ise unutma tasavvur olunabilir (kabul edilebilir).
Oruçlu olduğunu unutarak yiyen kimseye oruçlu olduğu hatırlatıldığı halde hatırlayamazsa bu müstesnadır. Yani unutarak bir şey yer de, oruçlu olduğunu birisi hatırlattığı halde hatırlayamayarak yemeye devam ederse, sahih kavle göre orucu bozulur. Çünkü diyanet ve taatlarda, bir kişinin haberi makbuldür. Kendisine hatırlatanın bulunması nedeniyle bu kimsenin (içinde bulunduğu) hâli düşünmesi gerekirdi. Bazıları ise bu durumda orucunun bozulmayacağını söylemişlerdir.
Ben (İbn-i Âbidîn) derim ki: Lâkin o kimsenin üzerine keffaret yoktur. Muhtar olan kavil budur. Bu meseleyi İmam Ebû Yusuf’a nisbet etmişlerdir. Kuhistânî, unutmakla mutlak surette orucun bozulacağını da O’na nisbet etmiştir. Fakat başkasının nisbet ettiğini görmedim.
Şayet oruçlu olduğunu unutarak yiyen kimse kuvvetli ise, halini gören kendisine (oruçlu olduğunu) hatırlatır, değilse hatırlatmaz. Yani oruçlu olduğu hatırlatılan kişinin zayıf düşmeden orucu tamamlamaya kudreti varsa, hatırlatmak lazımdır. Böyle bir kişiye hatırlatmayı terk etmek ise tahrîmen mekruh olur.
Şayet bu kişi oruçtan dolayı zayıf düşer de, yemek yediği takdirde sair ibadetleri yapabilecek kuvveti bulacaksa, ona oruçlu olduğunu hatırlatmayabilir. Diğer kitaplarda “evlâ olan ona hatırlatmamaktır” denilmiştir. Zeylâî’nin burada “genç” ve “ihtiyar” tabirlerini kullanması, ekseriyetle vukua göredir. Sonra bu tafsilatı birçok kitaplar yapmıştır. el-Vâkıât’tan naklen es-Sirâc’da ise, “muhtar olan kavle göre (genç-yaşlı, zayıf-kuvvetli) mutlak surette hatırlatır” denilmiştir.
Halebî, Şeyhinden naklen şöyle demiştir: “Uyuyarak namaz vaktini geçirmek de, unutarak oruç yemek gibidir. Çünkü her ikisi de haddi zatında masiyettir/günahtır. Nitekim Ulema, sabah namazına kalkamayacağından korkan kimsenin gece uyanık kalmasının mekruh olduğunu açıklamışlardır. Fakat unutan veya uyuyan kimse muktedir/güç yetirir olmadıkları için onlardan bu günah sakıt olmuştur. Lakin onların hallerini bilen kimsenin, unutana hatırlatması, uyuyanı ise uyandırması vaciptir. Ancak bu kişi zayıf olursa, ona merhametten dolayı orucu hatırlatmayabilir.”
Kul haklarında unutmak özür değildir. Yani unutma fiili, üzerine hüküm terettüp etmesi bakımından bir özür sayılmaz/değildir. Mesela, bir kimse emanet bırakılan bir şeyi unutarak yerse tazmin eder/öder. Ama ahiretteki muaheze (ceza) cihetinden ise, Allah haklarında/hukûkullah’ta olduğu gibi (kul haklarında da unutmak) bir özürdür, günahı yoktur.
Fakat hüküm cihetinden ise Allah haklarında/hukûkullah’ta bakılır: Eğer (hem hatırlatıcı) bir yerde olup (hem de unutmaya götüren) bir sebep de yoksa kusur ettiği için (günah) sakıt olmaz, örneğin namazda olan kimsenin bir şey yemesi gibi. Zira namaz hâli hatırlatıcıdır. Yemeye sebep olacak uzun bir zaman da mevcut değildir (geçmemiştir, bu nedenle günah sakıt olmaz). Ama kişinin ilk oturuşta selam vermesi ve oruçlu iken bir şey yemesi böyle değildir. Bunlarda günah sakıttır. Çünkü bu durumlarda (unutmaya götüren) bir sebep vardır, o da (hatırlatıcı bir unsurun bulunmamasıyla birlikte) ka’denin selamın mahalli olmasıdır (yani oturuşun selam verme yeri olmasıdır). (Oruçlu hakkında ise unutmaya götüren sebep), hatırlatıcı bir unsurun bulunmamasıyla birlikte, yemeye neden olan uzun zamanın mevcut olmasıdır. Hayvan keserken besmeleyi terk etmek ise böyle değildir. Çünkü kesme hâli hatırlatıcı/müzekkir (bir unsur) değil, ürkütücü/uzaklaştırıcı/müneffirdir. Sebep de yoktur. Aynı şekilde burada da günah sakıt olur. (İbn-i Âbidîn, Oruç Bahsi)