SORU: Oruçlu kimse unutarak bir şey yer ve oruçlu olduğunu hatırladığında lokmayı ağzından çıkarırsa veya yemek yer de fecir/imsak vakti olduğunda lokmayı ağzından çıkarırsa hükmü ne olur? Oruçlu bir kimse dişlerinin arasında kalan nohut kadar veya daha fazla olan eti yerse hükmü ne olur?
CEVAP:
Oruçlu kimse unutarak bir şey yer ve oruçlu olduğunu hatırladığında (lokmayı ağzından çıkarırsa) veya fecir doğarken (yani imsak vakti olduğunda) lokmayı ağzından atarsa orucu bozulmaz. Şayet (oruçlu olduğunu hatırladığında veya yerken fecir doğduğunda) lokmayı ağzından çıkarmadan yutarsa keffaret gerekir.
Lokmayı ağzından çıkardıktan sonra tekrar yutarsa keffaret gerekmez. Çünkü (insan tabiatı) bundan yani çıkardığı lokmayı tekrar yutmaktan iğrenir. En sahih olan kavil budur. el-Vehbâniyye Şerhinde böyle açıklanmış olup keza aynı kitapta, “eğer (lokmayı çıkardıktan sonra) soğumadan yutarsa keffaret verir, soğuduktan sonra yutarsa vermez” denilmiştir. İbn-i Fadıl’dan rivayet olunduğuna göre ise, “(çıkardıktan sonra yuttuğu lokma) kendi lokmasıysa keffaret gerekir, başkasının lokmasını yutarsa gerekmez.”
Ben (İbn-i Âbidîn) derim ki: En sahih olan kavli “çünkü (insan fıtratı) bundan iğrenir” diye illetlendirmek, soğumakla kayıtlama (yani lokmanın soğumasıyla sınırlandırılması/bu şarta bağlanması) delalet eder ki, böylece (en sahih kavil) ikinci kavil ile (yani soğumadan yutarsa keffaret gerekir soğuduktan sonra yutarsa keffaret gerekmez kavliyle) birleşir. Zira Fukahâ, “(kişi) sıcak lokmayı ağzından çıkardıktan sonra âdeten (bunu tekrar) yiyebilir ve ondan da iğrenmez” demişlerdir. Lakin bu sözün bina edildiği husus, “(yenildiği zaman) keffareti icap eden gıdanın, tabiatın meylettiği ve iştihanın/yemeğe karşı isteğin giderildiği yiyecek olmasına göre olup, vücuda yararlı olduğuna göre değildir.”
el-Fetih’te beyan edildiğine göre, oruçlu bir kimse dişlerinin arasında kalan nohut kadar veya daha fazla olan eti yerse, İmam Züfer’e göre keffaret lazım gelir. Ebû Yusuf’a göre ise lazım gelmez, çünkü (insan) tabiatı bundan iğrenir ve binaenaleyh (dişlerin arasındaki bu et parçası) toprak mesabesinde olmuş olur. Bundan sonra el-Fetih sahibi şunları söylemiştir: “Tahkik şudur ki, başa gelen vakıalara fetva verecek kimsenin mutlaka bir nevi içtihatta bulunması ve insanların hallerini bilmesi gerekir. Malumdur ki, keffaret (lazım olması için) cinayetin kâmil olması (oruç bozucu unsurun tam işlenmesi) gerekir. Binaenaleyh fetva verecek kişi, soru soran kişinin haline bakar; eğer (bu soruyu soranın) tabiatını bundan iğrenir bulursa Ebû Yusuf’un kavli ile fetva verir, eğer iğrenmez bulursa Züfer’in kavli ile fetva verir.” (İbn-i Âbidîn, Oruç Bahsi)