SORU: Oruçlu kimse, hataen/yanlışlıkla ağzını çalkalarken boğazına su kaçarsa veya uyurken su içerse yahut imsak vakti girmedi zannederek sahur yemeği yerse veya cima ederse, ya da zorla veya uyurken boğazına bir şey akıtılırsa üzerine ne gerekir? Oruçta yanlışlıkla hata eden kimseden murad kimdir? Hata olarak işlenen oruç bozucu bir fiilin orucu bozacağını söylediniz. O halde “ümmetimden hata kaldırılmıştır…” hadisini nasıl anlamamız gerekir? Unutarak yer-içer veya cima ederse yahut ihtilam olursa yahut bakmakla menisi inerse veya kusacağı kalkar/gelir ve bu durumlarda “orucum bozuldu” zannederek bu fiillerden sonra kasten orucunu bozarsa ne gerekir ve bunun illeti nedir? Yukarıdaki bu meselelerde orucunun bozulmadığını bilirse ve buna rağmen orucunu bozarsa ne lazım gelir?
CEVAP: Musannıf buraya kadar orucu bozmayan şeyleri anlattıktan sonra, ikinci kısım olan sadece kaza gerektiren halleri açıklamaya başlamıştır.
Oruçlu kimse, hata ederek/yanlışlıkla orucunu bozarsa, meselâ ağzını çalkalarken boğazına su kaçarsa (orucu bozulup) sadece kaza gerekir. Boğazına su kaçtığında orucunun bozulması, oruçlu olduğunu hatırlar halde olması şartına bağlıdır. Boğazına su kaçtığında oruçlu olduğunu hatırlamaz haldeyse bozulmaz. Zira oruçlu olduğunu hatırlamaz haldeyken su içerse orucu bozulmaz ki, oruçlu olduğunu hatırlamaz haldeyken boğazına su kaçmasında bozulmaması ise evleviyette/öncelikli kalır.
el-Bedâyi’de bildirildiğine göre bazıları (kıyl); “üç defa ağzını çalkalarsa bozulmaz, üçten fazla çalkalarsa bozulur” demişlerdir.
Keza, oruçlu kimse, hata ederek/yanlışlıkla orucunu bozarsa, meselâ uyurken su içerse (orucu bozulup) sadece kaza gerekir.
Burada şöyle denilebilir: Uyuyan kimse hata etmiş değildir. Çünkü o, (su içme) fiilini kasten yapmamıştır. Evet, en-Nehir’de açıklandığına göre, zorla yaptırılan/mukrah ile uyuyan/nâim, hata eden/muhtı’ gibidir. Ama uyuyan kimse/nâim unutan kimse/nâsî gibi değildir. Zira uyuyanın veya aklı başından giden kimsenin kestiği yenmez. Ama besmeleyi unutan kimsenin kestiği yenir. Rahmetî bu hususta şöyle demiştir: “Bunun manası şudur: Unutmak, besmeleyi terk hususunda özür sayılmıştır. Uyku ve delilik bunun gibi değildir (besmeleyi terk etmede özür değildir). Keza unutmak, oruçlunun bir şey yemesi hususunda özür sayılır. Çünkü unutmak nadir başa gelen bir şey değildir. Hayvan kesmek, uyurken oruç bozmak ve delirmek ise nadir başa gelen şeyler olup, onun için unutmaya katılmamışlardır/onun hükmünde değillerdir.”
Keza, oruçlu kimse, hata ederek/yanlışlıkla orucunu bozarsa, meselâ tan yeri ağarmadı/imsak vakti girmedi zannı ile sahur yemeği yerse veya cima ederse, (orucu bozulup) sadece kaza gerekir.
Yanlışlıkla cima ederse cümlesinden anlaşılıyor ki, cima bazen hata yolu ile (yanlışlıkla da) olur. es-Sirâc sahibi bunu açıklayarak şunları söylemiştir: “Bir kimse gece zannederek cima yapar, sonra da fecir doğduktan sonra yaptığını anlar ve o an hemen vaz geçerse (zekerini çıkarırsa) orucu bozulur. Çünkü hata etmiştir. Ama orucu bozmak kastı olmadığı için keffaret lazım gelmez.” Bu izah, cimada hatanın nasıl olacağını tasvir hususunda yapılan tekellüfe (külfete girmeye) hacet bırakmaz.
Keza, oruçlu kimsenin zorla (mukrah olarak) boğazına bir şey akıtılırsa (veya mukrah olarak kendi eliyle bir şey yiyip içerse) yahut uyurken boğazına bir şey akıtılırsa (orucu bozulup) sadece kaza gerekir.
(Zorla yaptırılanın/mukrahın orucunun bozulduğu hükmüne) İmam Züfer’le Şafii muhaliftir. el-Fetih sahibi şöyle demiştir: “Malumun olsun ki, Ebû Hanife önceleri cimaya zorlanan/mukrah hakkında hem kaza, hem keffaret lazım geldiğini söylüyordu. Çünkü cima ancak âletin/zekerin kalkması ile yapılır. Âletin kalkması ise kendi ihtiyarı (seçimi) ile olduğuna alamettir. Sonra bu kavilden döndü ve keffaret lazım gelmediğini söyledi ki, İmameyn’in kavilleri de budur. Çünkü orucun bozulması âletin girmesi ile tahakkuk eder, o kimse ise buna (âletin girdirilmesine) zorlanmıştır. Bununla birlikte şu da var ki, âleti kalkan herkes de cima etmemektedir.” Yani küçük çocukla uyuyan kimsenin de âleti de kalkar, fakat bununla birlikte ortada cima bulunmamaktadır.
Uyurken boğazına bir şey akıtma da zorlanan (mukrah) hükmüne girer.
“Hata eden” kişiden murad: Kasten yaptığı bir fiille orucu bozulan, fakat bu fiili bozma kastı ile yapmayan kimsedir.
“Ümmetimden hata kaldırılmıştır” hadisine gelince; ondan murad, (hatadan dolayı olan) günahın kaldırılmasıdır. et-Tahrîr adlı kitapta açıklandığına göre, biz Hanefilerce hatadan dolayı muâheze/ceza aklen caizdir. Mutezile fırkası ise buna muhaliftir.
Bu hadis şudur: (İbn-i Mace’nin, keza Beyhakî’nin de Sünen’inde rivayet ettiğine göre) Rasûlullah (s.a.v.); “ümmetimden, hata, unutma ve zorla yaptırılan şey (ikrah) kaldırılmıştır” buyurmuşlardır. Bu, İmam Şafii’nin istidlâline (getirdiği delile) cevaptır ki, ona göre hata ve zorlama/ikrah yolu ile (olan bir fiille) oruç bozulmaz. Zira hadisteki (hata, nisyân ve ikrahın kaldırılmasının) manası; “hatanın (nisyânın ve ikrahın) hükmü kaldırılmıştır” takdirindedir. Çünkü (hadis) hatanın bizatihi kendisini kaldırmamıştır (kaldırılmaz). Hüküm ise iki çeşittir: Dünyevî ve Uhrevî. Dünyevî hüküm fesattır. Uhrevî hüküm ise günahtır. Hadis (bu mevzuda) iki (hükmü) de kapsamaktadır (hem fesad yoktur yani orucu bozulmamıştır hem de günahı yoktur).
Şafii’ye cevabımız şudur: İmam Şafii sözü düzeltmek için “hükmü” takdir etmiştir ki bu muktezadır. Muktezanın ise umumu (genellenmesi) yoktur. Hükümden murad ise, ittifakla, günahtır. Binaenaleyh (burada günahtan) başkasını muradetmek sahih olamaz. İçeriye orucu bozan şey girdiği için kıyasa göre orucun bozulması gerektiği halde, unutanın orucunun bozulmaması, (Buhârî ve Müslim’in rivayet ettiği) Peygamber (s.a.v.)’in; “oruçlu olduğunu unutup da bu halde yiyip içen kimse orucunu tamamlasın. Onu ancak Allah yedirmiş ve içirmiştir” hadisinden dolayıdır. İzahının tamamı mufassal kitaplardadır.
Oruçlu kimse, unutarak yer veya unutarak cima ederse yahut ihtilam olursa yahut bakmakla menisi inerse/gelirse veya kusacağı kalkar/gelir de (bu durumlarda) “orucum bozuldu” zannederek (bu fiillerden sonra) kasten yerse/orucunu bozarsa veya kasten cima ederse (orucu bozulup) sadece kaza gerekir.
Yukarıdaki durumların tamamında sadece kaza gerekmesi, hepsinde şüphe bulunduğundandır. Şüphe, hepsinde (keffaret lazım gelmemesinin) illetidir.
el-Bahır sahibi şunları söylemiştir: “Unutarak yedikten veya içtikten yahut cima ettikten sonra kasten orucunu bozmakla keffaret lazım gelmemesi (şüphe olduğunda keffaretlerin sakıt olmasından dolayıdır ki burada da iki şüphe bulunmaktadır, birincisi), benzeri (yani yemek) ile şüpheye düşülen yerde zan olduğu içindir ki, o da kasten yemek yemektir. Çünkü yemek, yanılarak/unutarak olsun, kasten olsun oruca zıttır. Bu ise bir şüphe meydana getirmiştir (yani oruca zıt olan yemek yeme fiilini işlemekle orucun bozulduğu zannı meydana gelmiş olup bu ise bir şüphedir zira zan, yerinde/makamında vuku bulmuştur). (İkinci şüphe), bunda Ulemanın ihtilâfından mütevellid olan şüphe vardır. Zira İmam Mâlik unutarak yiyenin orucunun bozulduğunu söylemektedir. Şârih, (keffaretin lazım gelmeyeceği) cümlesini mutlak olarak söylemiştir, binaenaleyh kişinin (bunların orucu bozmayacağını bildiren) hadisi veya fetvayı bildiği ve bilmediği bütün halleri kapsamaktadır (yani kişinin bunları yapmakla orucunun bozulduğunu bilse de bilmese de keffaret lazım gelmez). Bu Ebû Hanife’nin kavlidir ve sahih olan da budur.
Keza oruçlunun kusacağı kalkar/gelir de bunun da orucu bozduğunu zannederek iftar ederse/bir şey yerse keffaret lazım gelmez. Zira benzeri ile şüpheye düşmek şüphesi vardır. Çünkü kusmak ile kusacağı kalkmak (gelmesi) birbirine benzerler. Zira ikisinin de çıktıkları yer ağızdır (bu nedenle kişinin orucunun bozulduğunu zannetmesi, makamında zandır).
Keza ihtilâm olur da orucu bozulduğunu zannederek bir şey yerse keffaret lazım gelmez. Çünkü ihtilam olma ile kazayı şehvet (şehveti giderme) arasında benzerlik vardır. Şayet bunun orucunu bozmadığını bilirde (buna rağmen bir şey yerse) keffaret vermesi gerekir. Çünkü burada hem şüpheye düşme şüphesi yoktur hem de ihtilâf şüphesi yoktur.
Yukarıdaki meselelerde bu fiilleri işlemekle orucunun bozulmadığını bildiği halde orucunu bozarsa keffaret lazım gelir. Bundan yalnız şu meseleler müstesnadır: “Unutarak bir şey yerse veya su içerse yahut cima ederse” bu meseleler müstesnadır. Bunlarda mutlak olarak keffaret yoktur yani bunlarla orucun bozulmadığını bilmesine rağmen bu fiilleri işledikten sonra orucunu bozarsa keffaret gerekmeyip sadece kaza gerekir, çünkü keffaret lazım gelmemesinin illeti, İmam Mâlik’in muhalefetidir (ihtilaf şüphesidir). Onun muhalefeti, yemek içmek ve cima etmek hususundadır (yani ona göre bir kimse unutarak bir şey yerse veya içerse yahut cima ederse orucu bozulur).
İmameyn buna muhaliftirler. Onlara göre, “unutarak bir şey yerse veya su içerse yahut cima ederse ve bunlarla orucunun bozulmadığını bilmesine rağmen orucunu bozarsa keffaret gerekir.” (İbn-i Âbidîn, Oruç Bahsi)