“Mükellef bir kimse, Ramazan (ayının başlangıcını gösteren hilali) veya (Ramazan) Bayramının hilalini görür de bu sözü şer’î bir delil ile reddedilirse, o gün mutlak surette oruç tutması vaciptir” dediniz. O halde şahitliği reddedildikten sonra bu kimse bu günlerde oruç tutmayıp iftar ederse hükmü ne olur? Keza, şahitliği reddedilmeden önce veya hiç şahitlikte bulunmadan iftar ederse hükmü ne olur? Veya şahitliği kabul edildikten sonra iftar ederse hükmü ne olur?

SORU: “Mükellef bir kimse, Ramazan (ayının başlangıcını gösteren hilali) veya (Ramazan) Bayramının hilalini görür de bu sözü şer’î bir delil ile reddedilirse, o gün mutlak surette oruç tutması vaciptir” dediniz. O halde şahitliği reddedildikten sonra bu kimse bu günlerde oruç tutmayıp iftar ederse hükmü ne olur? Keza, şahitliği reddedilmeden önce veya hiç şahitlikte bulunmadan iftar ederse hükmü ne olur? Veya şahitliği kabul edildikten sonra iftar ederse hükmü ne olur?

CEVAP:

Mükellef bir kimse, Ramazan (ayının başlangıcını gösteren hilali) veya (Ramazan) Bayramının hilalini görüp de bu sözü/şahitliği şer’î bir delil ile reddedilirse ve bu kimse şahitliği reddedildikten sonra her iki halde de oruç tutmazsa/iftar ederse, üzerine kaza gerekir keffaret gerekmez.

Ramazan hilalinde keffaretin düşmesinin illeti şudur: Kâdı o kimsenin sözünü şer’î bir delille reddedince, bir şüphe meydana gelmiş olur ve keffaret ise şüphelerle sakıt olur/düşer.

Bayram hilalinde keffaretin düşmesinin illeti ise şudur: Hilali gören kimseye göre o günün bayram olmasıdır.

Şayet bu durumlarda şahitliği reddedilmeden önce iftar ederse veya şahitlik etmeden oruç tutar sonra da iftar ederse, bu hususta mütekaddimîn’den/selef Ulemasından bir rivayet olmadığı için, (müteahhirin) Ulema[1] ihtilaf etmişlerdir. Tercih edilen kavle göre keffaret vacip değildir. Bu kavli birçok Ulema sahih kabul etmişlerdir. Çünkü bu kimsenin gördüğünün “hilal” değil “hayal” olması ihtimali vardır. es-Sirâc’daki rivayete göre Hz. Ömer (r.a) hilali gördüğünü söyleyen kişiye “kaşlarını su ile silmesini” emretmiş, sonra “hilal nerede?” diye sormuş. O kimse de “kaybettim (göremez oldum)” deyince, bunun üzerine Hz. Ömer (r.a) “iki kaşının arasında bir kıl dikilmiş, sen de onu hilal sanmışsın” demiş.

Halebî; bu ancak Ramazan hilalinde keffaret gerekmediğinin illeti olabilir. Şevval hilalinde keffaret gerekmediğinin illeti ise yukarıda da belirtildiği gibi bu kimseye göre bayram olduğu içindir.

Ramazan başlangıcı hilalinde şahitliği kabul edildikten sonra iftar ederse, sahih olan kavle göre fâsık olsa bile yine de keffaret vacip olur. Çünkü o gün herkesin oruç tuttuğu gündür.

Ramazan başlangıcı hilalini gördüğünü haber veren kişi âdil bir kimse olsaydı, şahitliği kabul edildikten sonra iftar etmesi durumunda üzerine keffaretin vacip olacağında ihtilaf bulunmazdı. Çünkü fâsıkın şahitliğinin kabul edilmemesinin sebebi, onun şahitliğiyle hüküm vermenin helal olmadığı içindir. Âdil olan kimsede ise böyle bir şey söz konusu değildir. Zira fâsıkın şahitliği ile hüküm vermek sahihtir, ancak kâdı fâsıkın şahitliğiyle hüküm verdiği için günahkârdır. (İbn-i Âbidîn, Oruç Bahsi)

 

[1] Mütekaddimîn/Selef Ulema: Mutekaddimîn Ulemadan murad, selef Ulemasıdır ki bunlar, İmam-ı Âzam’dan İmam-ı Muhammed’e kadar olan Ulemadır.

Halef Uleması: Halef Ulemasından murad, İmam-ı Muhammed’den Şemsüleimme Hulvânî’ye kadar olan Ulemadır.

Müteahhirîn Ulema: Şemsüleimme Hulvânî’den sonraki Ulemaya ise müteahhirîn Ulema denilir. (İbn-i Âbidîn tercemesi, Ahmed Davudoğlu Oruç Bahsi)