SORU: Kolaylık olsun diye mezheplerdeki ruhsatlar ile fetva vermenin hükmü nedir? Mezheplerdeki Âlimlerin vermiş oldukları fetvaları ve ruhsatları araştırarak işine hangisi geliyorsa ona göre amel etmenin hükmü nedir? “Bu meselede ihtilaf var veya birden farklı görüş var!” deyip görüşler arasında tercih yapmanın hükmü nedir? Bir mezhepten diğer mezhebe sıçrayarak kaviller arasında ruhsat ve kolaylıkları aramanın hükmü nedir?
CEVAP:
1- İnsanın fıtratında yer alıp “hevâ-heves” diye tabir edilen, menşei nefis olan arzu ve istekler, kontrol altına alınmadığı takdirde her alana teaddi (nüfuz) etmektedir. Nitekim hevaya dayalı bir din anlayışı günümüz Müslümanlarının arasına sirayet etmiş müzmin bir hastalıktır…
Kur’ân ve Sünnet’i anlama, idrak etme, özümseme ve hayata tatbik etme hususunda hiçbir kaide ve kural tanımaksızın, menşei sadece hevâ ve kolay olanı, yani “hangi yorum, hüküm, fetva ya da içtihat, arzusuna yatkınsa” onu menhec edinme neticesinde yanlış bir dinî yaşantı ortaya konmaktadır…
2- Bir Müslüman’ın heva ve arzuları çerçevesinde çeşitli mezheplerdeki Âlimlerin vermiş oldukları fetvalar ve ruhsatları araştırarak işine hangisi geliyorsa ona göre amel etmesi haramdır…
3- “Bu meselede ihtilaf var veya birden farklı görüş var!” deyip hevasına itimat ederek kendisini “ehl-i tercîh” görüp farklı kaviller/görüşler arasında tercih yapmak ne kadar bayağılık ve Allah’ın dinini hafife almaktır!
4- Âlimlere ve onların görüşlerine tabi olduğu görüntüsü sergileyip bir mezhepten diğer mezhebe sıçrayarak kaviller arasında ruhsat ve kolaylıkları aramak, Cenâb-ı Hakk’ın nehyettiği; “heva hevese tabi olmak”tan başka bir şey değildir ve arzu ve isteklerin peşine takılıp gitmek ise Kur’ân’ın birçok yerinde şiddetle nehyedilmiştir:
“Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın? Yoksa zanneder misin ki, onların çoğunluğu işitirler veya akıllıca düşünürler? Onlar ancak hayvanlar gibidirler, belki onlar yolca daha sapıktırlar…” (Furkân, 44/43-44)
“…Size ne zaman herhangi bir peygamber, nefislerinizin hevasına uymayan (hoşunuza gitmeyen) bir şey getirdiğinde, kibirlendiniz…” (Bakara, 2/87)
“…Her ne zaman bir Peygamber, onlara nefislerinin arzusuna uymayan (hoşlanmadığı) bir hükmü getirdiyse; onlardan bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler…” (Mâide, 5/70)
“…Artık haktan dönerek hevâya tâbi olmayınız. Ve eğer dilinizi eğer bükerseniz veya yüz çevirirseniz şüphe yok ki Allah Teâlâ işlediğiniz şeyden bihakkın haberdardır…” (Nisâ, 4/135)
“…İnsanlar arasında hak ile hüküm ver. Nefis arzusuna uyma, yoksa seni Allah’ın yolundan saptırır…” (Sâd, 38/26)
Allah (c.c.), aziz kitabında, kavmi arasında Âlim olan birini şöyle zemmediyor:
“Lâkin o, yere (alçaklığa) saplandı ve hevasının ardına düştü…” (A‘râf, 7/176)
“Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, hevasına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş kimselere boyun eğme…” (Kehf, 18/28)
“Sonra (ey Rasûlüm), seni dinden bir yol (şeriat) üzere görevli kıldık. Onun için sen o şeriata uy da, ilmi olmayanların arzu ve isteklerine tabi olma…” (Câsiye, 45/18)
“…Dalâlete düşmüş ve birçoklarını da dalalete düşürmüş ve doğru yoldan sapıtmış olan bir kavmin hevâlarına uymayınız…” (Mâide, 5/77)
Yukarıda zikredilen bütün bu ayetlerden; hevâya, boş arzulara tabi olmanın dinin usul ve erkânına aykırı olduğu kesin bir şekilde bilinmektedir. İşte çeşitli mezheplerde Ulemanın verdikleri fetva ve kavilleri araştırarak, dini bir hükmün icrasında kendi hevasına uygun, adeta kendini (nefsini) kaviller arasında tercih yapacak yeterlilikte görmek ve buna binaen bir din anlayışı oluşturmak, ayetlerde yasaklanan hevaya tabi olmaktan başka bir şey değildir…
5- İtibar olunan (kabul gören) Ulemanın ittifak ettiğine göre; fetva verirken toleranslı davranmak (kolaylık ve müsamaha göstermek) ve râcih (Ulema tarafından tercih edilen) görüşü terk etmek haramdır…
Müçtehit olan kişiye vacip olan; delile tabi olmasıdır. Yani elindeki delil ne yapmayı gerektiriyorsa onunla fetva vermesidir. Mukallit olana vacip olan ise; mezhebinde itimat olunan sahih racih görüşle amel etmesidir…
(Sahîhu Şerhi’l-Akîdeti’t-Tahâviyye, Hasan b. Ali es-Sekkâf el-Kuraşî el-Hâşimî el-Huseynî)