Mezhepler arasındaki ruhsat ve kolaylıkları araştırıp almanın caiz olduğu hususunda Hz. Âişe (r.anhâ)’nın “Rasûlullah (s.a.v) iki şey arasında muhayyer bırakıldığında mutlaka o iki (şey)in -günah olmadığı müddetçe- en kolay olanını alırdı…” sözü delil olur mu?

SORU: Mezhepler arasındaki ruhsat ve kolaylıkları araştırıp almanın caiz olduğu hususunda Hz. Âişe (r.anhâ)’nın “Rasûlullah (s.a.v) iki şey arasında muhayyer bırakıldığında mutlaka o iki (şey)in -günah olmadığı müddetçe- en kolay olanını alırdı…” sözü delil olur mu?

CEVAP:

Bugün bazı insanlar mezhepler arasındaki ruhsat ve kolaylıkları araştırıp almanın caiz olduğu hususunda Hz. Âişe (r.anhâ)’nın şu sözünü delil getirmektedirler: “Rasûlullah (s.a.v.) iki şey arasında muhayyer bırakıldığında mutlaka o iki (şey)in -günah olmadığı müddetçe- en kolay olanını alırdı. Şayet günah ise, insanların ondan en uzak bulunanı olurdu. Rasûlullah (s.a.v) (hiçbir zaman) kendi (nef)si için intikam almamıştır. Ancak Allah’ın yasak (kıldığı şey)ler ihlâl edil(ip çiğnen)diğinde (Allah için öfkelenir) intikam alırdı…” (Buhârî, Menâkıb, 23)

Bu istidlal katıksız hatalı ve fasit bir istidlaldir. Nitekim Hafız İbn-i Hacer (v.h. 852) Fethu’l-Bârî’de şöyle demiştir: “Hadiste geçen (iki şey arasında muhayyerlik)ten maksat; dünya işleri arasında iki şey arasında muhayyer bırakılmaktır. Nitekim hadisin devamında “günah olmadığı müddetçe” cümlesi buna apaçık delalet etmektedir. Çünkü dinî işlerin içerisinde günah olmaz… İyice düşün!”

Hem ayrıca Efendimiz (s.a.v)’in önünde mezhepler var da, O’nun (s.a.v) mezheplerin içerisindeki kavillerden istediğini seçip alma gibi bir durumu mu var ki hâşâ böyle anlaşılıp yorumlanabilsin. Efendimize vahiy iniyor, Allah sana şunu emrediyor, şundan nehyediyor gibi emir ve nehiylerle ilâhî tevcih ve beyan doğrultusunda hareket ediyordu. Dolayısıyla; “Bir meselede ihtilaf edilmişse siz bakın, o meselede en kolayını, işinize geleni alın!” gibi batıl bir çıkarımda bulunmak, Efendimize (s.a.v.)’e söylemediği bir sözü, anlayışı atfetmek olur ki bu şeriat sahibine iftiradan başka bir şey değildir…

Yukarıda geçen Âişe annemizin kelamını, selef Âlimlerimiz şöyle anlayıp izah etmişleridir: Efendimiz (s.a.v.) mesela, bir yere misafir olarak gittiğinde: “Yâ Rasûlallah! Size sirke mi veya et mi getireyim sunayım?” denildiğinde Efendimiz (s.a.v.): “Sana en kolay olanını getir!” buyururlardı…

Efendimiz (s.a.v.), dünya ile ilgili mevzularda kolayı seçer ve insanlara da kolaylık gösterirdi. Kendisini davet eden Ashâbı’nın hazırlayıp sunduğu eti yediği gibi başka hiçbir şeyi olmayan Sahâbe’sinin evinde ekmek ve sirke yemekten de haz alır, hoş görürdü. Ne kendi hanımlarını ne de misafir olduğu ev sahibini yemek hususunda zorlamaz, itham etmez, ev sahibinin en kolay olanı getirmesini ister, zorluk çıkarmazdı…

Böylelikle Hz. Âişe’nin kelamının mezhepler arası ruhsat ve kolaylıkları araştırıp tabi olmaya bir delil olmadığı ve bu istidlali yapanların ya istidlal nasıl yapılır bunu bilmedikleri veyahut da insanların zihnini karıştırıp, din hususunda telafisi mümkün olmayan anlayışlara yol açtıkları ortaya çıkmış olmaktadır…

(Sahîhu Şerhi’l-Akîdeti’t-Tahâviyye, Hasan b. Ali es-Sekkâf el-Kuraşî el-Hâşimî el-Huseynî)