SORU: Mehdi (a.s)’ın yapacağı Melhametü’l-Kübrâ/Büyük Savaş hakkında Nuaym b. Hammâd’ın rivayeti nasıldır? Süfyani öldürüldükten sonra Mehdi (a.s)’ın 9 seneliğine Rumlarla/Batıyla sulh anlaşması yaparak birlikte Rumların/Batının düşmanlarına karşı savaşacak mıdır? Mehdi (a.s)’ın 9 seneliğine Rumlarla/Batıyla sulh anlaşmasının bozulması ve Rumların/Batılıların 9 ay içerisinde 960 bin kişilik ordu hazırlayıp denizden Halep ve Antakya civarına gelip Dimeşk/Şam şehri ve “mu’tak” haricindeki Şam arazisinin tamamını karasıyla deniziyle almaları ve Mescid-i Aksâ’yı yıkıp yakmaları nasıl olacaktır? Rumların/Batılıların 960 bin kişilik bu ordusunun karşısına Medine’nin en hayırlılarından bir ordunun çıkması 3’te birinin geri kaçması, 3’te birinin öldürülmesi ve 3’te birine de fetih nasip olması nasıl olacaktır? Medine’nin en hayırlılarından oluşan bu orduda savaşta geri kaçan 3’te birin tevbesini Allah (cc) kabul edecek mi? Bu savaşta öldürülen 3’te birdeki her bir şehit Bedir şehitlerinden 10 şehit gibi midir? Bu savaşta Cebrail (a.s)’ın 200 bin Mikail (a.s)’ın da 200 bin melekle inmesi, kâfirlerin hezimete uğrayıp Müslümanların Afyonkarahisar yakınlarına kadar gelmesi, Rumlarla/Batılılarla anlaşma yapılması, Deccal’in çıktığı haberi üzerine Müslümanların bir kısmının gitmesi, geride kalan kısmının tamamının Rumlar tarafından katledilmesi, giden Müslümanların geri gelip Rumları/Batılıları öldürmeleri ve Müslümanların Haliç’e inip Kostantiniyye’yi/Roma’yı fethetmeleri nasıl olacaktır? Bu savaştan sonra Deccal’in hakikaten çıkması ve İsa (a.s)’ın Nuzulü nasıl olacaktır? Müslümanlarla Rumların bir olup Farslılarla savaşması nasıl olacaktır?
CEVAP:
Melhametü’l-Kübrâ/Büyük Savaş hususunda Nuaym b. Hammâd’ın İbn-i Mesud (r.a)’tan olan rivayeti şöyledir: “Müslümanlar ile Rumlar/Batılılar arasında güvenlik anlaşması ve sulh olur. Hatta (Müslümanlar, Rumlarla/Batılılarla) birlikte onların (Rumların/Batılıların) düşmanlarıyla savaşırlar ve ganimetlerini onlarla birlikte paylaşırlar. Sonra Rumlar/Batılılar Müslümanlarla birlikte Farslılara hücum ederler, onların savaşçılarını öldürürler ve nesillerini esir alırlar. Bunun üzerine Rumlar/Batılılar; “Bizim ganimetleri sizinle paylaştığımız gibi siz de ganimetleri bizimle paylaşın” derler. Müslümanlar da onlarla (ganimet) mallarını ve müşrik esirleri paylaşırlar. Ancak Rumlar/Batılılar; “(Sadece müşrik esirleri değil), sizin zürriyetlerinizden (Müslümanlardan) olup esir aldıklarınızı da bizimle paylaşın” derler. Müslümanlar da; “Müslüman esirleri kesinlikle/ebediyen sizinle paylaşmayız” derler. Rumlar/Batılılar da; “Bize ihanet ettiniz/anlaşmayı bozdunuz” derler. (Sonra) Rumlar/Batılılar dönüp (giderler) ve Kostantiniyye/Roma Kralına/Devlet başkanına; “Araplar bize ihanet etti/anlaşmayı bozdu. Biz onlardan sayıca daha fazlayız, teçhizat olarak onlardan daha eksiksiziz/hazırlıklıyız ve kuvvet olarak onlardan daha güçlüyüz, bize yardım et onlarla savaşalım” derler. Kostantiniyye/Roma Kralı; “Ben onlara ihanet edecek/anlaşmayı bozacak değilim. Bütün zaman boyunca bizim üzerimize galip gelmek onların idi, (yani uzun zamandır onlar hep bize galip geldi biz ise onlara hep mağlup olduk)” der. Bunun üzerine (Rumlar/Batılılar) Rûmiyye’nin Kralına/Devlet başkanına gelirler ve bu durumu haber verirler. (Rûmiyye’nin Kralı)’da denizden, her sancağın altında 12 bin kişi olmak üzere 80 sancak (yani 960 bin kişi) gönderir ve Kralları onlara; “Şam sahillerine demir attığınızda kendinizi müdafaa etmeniz (canla başla savaşabilmeniz için) gemileri yakın” der ve öyle de yaparlar. Bu ordu Dimeşk (Şam) şehri ve “Mu’tak” haricindeki Şam arazisinin tamamını karasıyla deniziyle alırlar ve Beyt-i Makdis’i (Mescid-i Aksâ’yı) harap ederler/yıkıp yakarlar…” İbn-i Mesud dedi ki: “Ben; “Dimeşk (Şam), Müslümanlardan kaç kişiyi alır” (yani bu kadar Müslüman oraya nasıl sığacak) diye sordum” Nebî (s.a.v) de şöyle buyurdu: “Nefsimi (kudret) elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, rahmin çocuğa (göre) genişlediği gibi muhakkak (Dimeşk) de kendisine gelen Müslümanlar (miktarınca) genişler…” (İbn-i Mesud devamla dedi ki: “Ben); ‘Mu’tak’ nedir Ya Nebiyyallah? Dedim, Nebî (s.a.v) şöyle buyurdu: “Şam (bölgesindeki) Humus’ta kendisine (eski ismiyle) “Erît/Urayt/Ernat” denilen (şimdiki ismiyle Asi) nehri üzerinde bir dağdır (veya nehrin kendisidir yahut kendisine nehrin izafe edildiği bir yerdir). Müslümanların zürriyetleri (kadınları ve çocukları) “Mu’tak” dağı üzerinde olup (erkekleri/savaşçıları) ise “Erît/Asi” nehri üzerinde olurlar ve sabah-akşam Rumlarla/Batılılarla savaşırlar. Kostantiniyye’nin/Roma’nın Kralı/Devlet başkanı bu durumu görünce “Kınnesrîn’e/Kın Nesreyn’e/Kanserîn’e” (yani Halep ve Humus civarında bir yere) karadan 300 bin (kişilik bir ordu) gönderir hatta onlara “Yemen Unsuru/Öğesi”, Allah’ın kalplerinin arasını imanla ülfet ettiği 1000 (bin) kişi, beraberlerinde “Himyer”’lilerden (Yemenlilerden) 40 bin kişi ile birlikte gelir ta ki Beyt-i Makdis’e (Mescid-i Aksâ’ya) ulaşırlar. Rumlarla/Batılılarla savaşırlar ve onları hezimete uğratırlar. Onları asker asker (bir bir) çıkartırlar. Ta ki “Kanserîn”’e ulaşırlar. Keza onlara, “Mevâlî Unsuru/Öğesi” gelir. (İbn-i Mesud devamla dedi ki: “Ben); ‘Mevâlî’ nedir Ya Rasûlallah?” Dedim, (Rasûlullah) (s.a.v) şöyle buyurdu: “Onlar sizin azatlılarınızdır. Onlar sizdendir. Fars tarafından gelen bir topluluktur. (Bu topluluk) şöyle derler: “Ey Arap topluluğu! Siz taassuba (asabiyetçiliğe) düştünüz. (Eğer taassubu bırakmazsanız) iki topluluktan/kesimden hiç biri sizinle bir ve beraber olmaz (yanınızda yer almaz. Diğer rivayette, bizler iki topluluktan hiç biriyle birlikte olmayız) ve (binaenaleyh) birlik ve beraberliği sağlayamazsınız. Böylece bir gün “Nizâr”’lılar bir gün “Mevâlî”’ler (diğer bir rivayette bir gün de “Yemen”’liler) savaşır.” (“Nizâr” bir kabile ismidir. “Nizâr”(isimli kişinin) iki oğlu olup, birisinin ismi “Mudar” diğerinin ismi “Rabîa”’dır. Rasûlullah (s.a.v) “Rabîa” kabilesinden gelmektedir.) (Sonra Şam bölgesindeki Humus’ta kendisine eski ismiyle “Erît/Ernat” denilen şimdiki ismiyle Asi nehri üzerinde bir dağ) olan “Mu’tak”’a giderler (diğer rivayette Rum’ları/Batılıları oraya kadar çıkartırlar) ve Müslümanlar “keza ve keza” (ismi belirtilmeyen) bir nehre inerler/gelirler, müşrikler ise “Rakabe” denilen “Siyah Nehir”’e inerler/gelirler. (Müslümanlar) müşriklerle savaşır, ancak Allah yardımını/zaferi her iki ordudan da kaldırır (yani Müslümanlar da müşrikler de muzaffer olamaz), (Allah) her iki orduya da sabrı indirir (yani iki ordu da geri çekilmeyip sabredip savaşırlar), ta ki Müslümanların (ordusunun) üçte biri öldürülür, üçte biri firar eder/kaçar ve üçte biri (savaşta) kalır ki (bu üç taifenin durumları şöyledir):
1) Öldürülen (üçte bir) kimselerden bir şehit Bedir şehitlerinden 10 şehit gibidir ki Bedir şehitlerinden bir şehit 70 şehide şefaat edecektir (yani bu savaşın şehitleri 700 şehide şefaat edecektir)…
2) (Firar edip kaçanlar da) üçe ayrılırlar:
a) Üçte biri Rumlara iltihak ederler/varırlar/katılırlar ve şöyle derler; “Eğer Allah’ın bu dine haceti olsaydı onlara yardım ederdi” (diğer rivayette bunlar Müslüman Araplardır)…
b) Üçte biri ki bunlar Arapların Müslümanları olup şöyle derler; “(Haydi) gidelim Rumlar/Batılılar bize ebediyen ulaşamasın/bizi ele geçiremesin (yani böyle olan yerlere gidelim). Haydi, (badiyedeki/çöllerdeki) bedevilere gidelim. -Bunlar Ârâbîlerdir-. Haydi, Rumlardan/Batılılardan muaf olacağımız/onlardan dolayı korku içinde olmayacağımız (yerler olan) Irak’a, Yemen’e ve Hicaz’a gidelim…”
c) Üçte biri ise birbirlerine gidip şöyle derler; “Allah Allah! Asabiyetçiliği bırakın (ve böylece) birlik beraberliğiniz sağlansın da düşmanınızla savaşın, şüphe yok ki asabiyetçilikte olduğunuz müddetçe zafer elde edemezsiniz. Bunun üzerine hep beraber toplanıp, “öldürülen/şehit olan ihvanlarına/kardeşlerine katılıncaya kadar savaşacaklarına” dair birbirlerine biat ederler. Rumlar/Batılılar, (hem) kendilerine yönelen/katılan (bu Müslüman askerlerini gördüklerinde), (hem Müslümanlardan) öldürülenleri gördüklerinde ve (hem de geriye kalan) Müslümanların sayılarının azlığını gördüklerinde, (iki ordunun) safları arasında bir Rum/Batılı, beraberinde üstünde “haç” olan büyük bir sancakla ayağa kalkıp; “Haç galip geldi” diye nida eder. Bunun üzerine Müslümanlardan bir kişi, (iki ordunun) safları arasında beraberinde büyük bir sancakla ayağa kalkıp; “Bilakis Ensârullâh (Allah’ın yardımcıları) galip geldi, bilakis Ensârullâh ve Evliyâullâh galip geldi” diye nida eder. Kâfirlerin; “Haç galip geldi” sözlerinden dolayı Allah (c.c) onlara gazaplanır ve bunun üzerine (Allah emreder de) Cebrail (a.s) 200 bin (bir rivayette 100 bin) melekle birlikte iner. (Allah); “Ya Mikail kullarıma yardım et” der ve (Mikail) de 200 bin melekle Allah (c.c) Müminlerin üzerine yardımını/zaferini indirir, kâfirlerin üzerine de azabını/kahrını indirir ve böylece (kâfilerin ordusu) öldürülürler ve hezimete uğrarlar. (Sonra) Müslümanlar Rum/Batılıların topraklarında ilerlerler ta ki “Amûrâ”’ya varırlar. (O gün“Amûrâ”)’nın surlarının üzerinde birçok insan (kalabalık bir topluluk) bulunmaktadır. (O günün ekonomide lokomotif şehri olan, “Amûrâ/Amûriye” bugün Afyonkarahisar ili, Emirdağ ilçesi, Hisar köyü dolaylarında bulunmaktadır.) (Müslümanlar surların üzerindeki bu kalabalığı görünce taaccüp edip); “Rumlardan/Batılılardan daha çok (olan) bir şey görmedik! Onlardan ne kadar çok öldürdük ve ne kadarının kanını akıttık! Onlar bu şehirde ne kadar da çoklar (kalabalıklar)” derler. Bunun üzerine (“Amûrâ”’daki Rumlar/Batılılar); “Bize eman (emniyette olacağımıza dair güvence) verin biz de size cizye (yani devlet teminatı altında bulunmanın karşılığı olarak verilen vergiyi) verelim” derler. (Müslümanlar da bunu kabul ederler, böylece) Rumlar (hem “Amûrâ”’daki hem de diğer Rumlar/Batılılar) için eman alırlar ve cizyeyi ödemek için toplanırlar. (Sonra) taraftarları toplanıp (Müslüman ordusuna) şöyle seslenirler; “Ey Arap topluluğu! Muhakkak Deccal sizden sonra zürriyetlerinize (aile-çoluk çocuğunuza) musallat oldu (esir aldı).” (Hâlbuki bu) haber batıldır (yalan bir haberdir). (Sonra Rasûlullah (s.a.v) şöyle devam etti): “Sizden kim onların (yani Deccal’in zürriyetlerine musallat olduğu haberi verilen ordunun) içerisinde bulunursa beraberindekinden bir şeyi (yani elde ettiği ganimeti) sakın bırakmasın. Zira o, kaldığı sürece kendisi için bir kuvvettir.”(Deccal’in zürriyetlerine musallat olduğu haberi) üzerine (Müslüman ordusundakiler memleketlerine) giderler fakat (bu haberin) batıl olduğunu görürler. Rumlar bu zayıflığı fırsat bilerek, (Müslüman ordusundan, Deccal’in zürriyetlerine musallat olduğu haberi üzerine memleketlerine gidenlerin haricindeki) geriye kalan Araplara (saldırırlar), onlara galip gelirler ve (Arapları) öyle öldürürler ki Rum/Batılıların topraklarında ne bir Arap erkeği ne bir Arap kadını ne de bir Arap çocuğu kalmaz (hepsi) öldürülür. (Sonra) bu haber Müslümanlara ulaşır ve Müslümanlar Allah için gazaplanarak geri dönerler, (Rumların/Batılıların) savaşçılarını öldürürler, zürriyetlerini (aile-çoluk çocuklarını) esir ederler, malları (ganimet olarak alıp) toplarlar, herhangi bir şehre veya kaleye uğrayıp 3 günden fazla kaldıklarında (orası) onlara fetholunur (yani orayı fethederler). (Sonra) “Haliç”’e inerler, (bakarlar ki Haliç’in suyu) dolup taşar/kabarır, Kostantiniyye/Roma ahalisi sabah uyanıp (Haliç’in suyunun kabardığını ve bundan dolayı Müslüman ordusunun Haliç’i geçemediğini görünce bazısı) şöyle derler; ““Haç” (bize yardım etti) bizim lehimize denizimizi (yani Haliç’i) kabarttı (suyu dolup arttı), Mesih (İsa) bizim yardımcımızdır.” (Sonra ertesi gün) sabahladıklarında (bakarlar ki) “Haliç” kupkuru olmuş. Bunun üzerine (Müslümanlar Haliç’e) çadırlarını kurarlar. (O vakit) deniz, Kostantiniyye’den gizlenmiştir/durdurulmuştur (diğer rivayette ise deniz/haliç yarılmıştır. Zikredildiği üzere, Musa (a.s)’a denizin yarıldığı gibi Rasûlullah (s.a.v)’in bir mucizesi olarak, burada da “Haliç” yarılmıştır. Bunu şu da teyit etmektedir: Âlimler: “Peygamberlere verilip de benzeri Peygamberimize verilmemiş hiçbir mucize yoktur” demişlerdir). (Bunu görünce Kostantiniyye/Roma ahalisinin bazısı, “Haç bize yardım etti” diyenlere yönelik); “Haç bize yardım mı etmişti!?” derler. (Sonra) Müslümanlar (bu) küfür şehrini Cuma gecesi sabaha kadar “Tahmîd” (Elhamdulillâh), “Tekbîr” (Allah-u Ekber) ve “Tehlîl” (Lâilâhe illallâh) (diyerek) kuşatırlar ve (bu durumda Müslümanların içinde) uyuyan veya oturan kimse bulunmaz. Fecir doğduğunda Müslümanlar bir defa “Tekbîr” getirirler (Allah-u Ekber derler), peşi sıra iki burcun arasındaki (sur) düşer. Bunun üzerine Rumlar: “Biz Araplara karşı savaşıyorduk, şimdi ise Rabbimize karşı savaşıyoruz (yani “Allah onlara yardım etti, artık biz onlarla savaşamayız”) (Rabbimiz, Müslümanlar) için şehrimizi harap eyledi, yerle bir etti” derler (ve sonra da esir olarak teslim olurlar).” (Müslümanlar zafer elde ettikten sonra, bir müddet orada kalıp) ellerini (ganimet mallarıyla) doldururlar (zengin olurlar), altını (sayıyla değil) kalkanlarla ölçerler (dağıtırlar), (esir aldıkları) zürriyetleri aralarında paylaşırlar hatta bir erkeğe 300 bakire (cariye) düşer ve (bu hal üzere) Allah’ın dilediği müddet istifade eder faydalanırlar/hazlanırlar. Sonra (bu defa) hak olarak Deccal çıkar ve Allah Kostantiniyye’yi/Roma’yı toplulukların eliyle fetheder ki bu (topluluk) “Evliyâullâh” (Allah dostlarıdır), Allah onlardan ölümü, hastalığı, derdi/ağrıyı, (maluliyeti/sakatlığı) kaldırır, ta ki İsa b. Meryem üzerlerine iner (nuzûl eder) ve O’nunla birlikte Deccal’e karşı savaşırlar…”
(İmam) Suyûtî Bu hadisi uzun uzadıya el-Câmiu’l-Kebîr’de (Cem’u’l-Cevâmi’’de) zikretmiştir… (Bunu Ebû Nuaym’da rivayet etmiştir…)
Not: (Hadis-i şerifte geçen); “(Sonra) Müslümanlar Rum topraklarında ilerlerler ta ki “Amûrâ/Amûriye”’ye varırlar” kavlindeki “Amûrâ/Amûriye” kelimesi 3 nüshada “Amûr” olarak sonunda te’nis “he”’si veya neseb “ya”’sı olmadan geçmektedir. Kamusta ve diğerlerinde ise “Amûriye” olarak geçmektedir. Bu kelimede ya ayrı ayrı lügatler vardır ya da nüshalarda bu kelime noksan yazılmıştır…
(el-İşâatü li-Eşrâti’s-Sâati, Müellif; Şerif, Seyyid Muhammed b. Rasûl el-Hüseynî el-Berzencî)
SORU: Yukarıdaki Hadis-i şerifte geçen “Kostantiniyye’nin/Roma’nın Kralı/Devlet başkanı bu durumu görünce Halep ve Humus civarında bir yere karadan 300 bin kişilik bir ordu gönderir” kavli ile “Rumlar/Batılılar, Müslümanların sayılarının azlığını gördüklerinde” kavli birbiriyle çelişmekte midir?
CEVAP:
(Mehdi (a.s)’ın yapacağı Melhametü’l-Kübrâ/Büyük Savaş hakkında Nuaym b. Hammâd’ın İbn-i Mesud (r.a)’tan rivayet ettiği hadis-i şerifi okuyan kişiye şu hususta) karışıklık hâsıl olur: (Hadis-i şerifte geçen) “Kostantiniyye’nin/Roma’nın Kralı/Devlet başkanı bu durumu görünce “Kınnesrîn’e/Kın Nesreyn’e/Kanserîn’e” (yani Halep ve Humus civarında bir yere) karadan 300 bin kişilik bir ordu gönderir” kavli ile “Rumlar/Batılılar, (hem) kendilerine yönelen/katılan bu Müslüman askerlerini gördüklerinde, hem Müslümanlardan öldürülenleri gördüklerinde ve hem de geriye kalan Müslümanların sayılarının azlığını gördüklerinde, iki ordunun safları arasında bir Rum, beraberinde üstünde “haç” olan büyük bir sancakla ayağa kalkıp; “Haç galip geldi” diye nida eder” kavli birbirine zıt değildir/birbiriyle çelişmemektedir. Çünkü;
a) 80 sancak ve her sancağın altında 12 bin (yani 960 bin) kişi yanında 300 bin kişi azdır. Özellikle (Müslüman ordusundan) öldürülen öldürülüp, Rumlara katılan katıldıktan sonra (Müslümanların sayısının az görülmesi, gayet normaldir)…
b) Kostantiniyye ahalisi Mehdi (a.s)’a geldiklerinde, memleketlerinde onların yerlerini kâfirler alırlar (istila ederler), bunun üzerine (Müslümanlar) memleketlerini/Kostantiniyye’yi, Şam diyarını aldıkları gibi alırlar. Zahir olan da budur…
(el-İşâatü li-Eşrâti’s-Sâati, Müellif; Şerif, Seyyid Muhammed b. Rasûl el-Hüseynî el-Berzencî)