Koyun ve Keçilerin zekatı…

1- SORU: Koyunların zekâtındaki tafsilatı açıklayınız? Koyun[1] ve keçinin (zekât hususunda) hükmü değişiyor mu?

CEVAP:

a) Kırk koyundan[2] azında zekât yoktur. (Sayıları) kırk sâime koyuna (ulaşıp) da üzerinden de bir sene geçmiş ise yüz yirmiye kadar (zekât olarak) bir koyun vardır. (Yüz yirminin üzerine) bir tane ziyade olursa, iki yüze kadar iki koyun vardır. (İki yüzün üzerine) bir tane ziyade olursa üç koyun vardır. Dört yüze ulaştığında dört koyun vardır. Sonra her yüz (tanede) bir koyun vardır.

b) (Koyun ve keçi zekât hususunda hükmü değişmeyip) her ikisi de eşittir[3] (ve zekâtın) hükmü ikisinde de (aynı olup) değişmemektedir.

 

[1] (“Da’n” yani) koyun yünlü; (ma’z yani) keçi ise kıllı (hayvanlardandır).

[2] “Ğanem” (kelimesi, koyun manasına olup) aynı kelimeden (müştaktır ve bu lafızdan) müfredi yoktur. Müfredi (ifade etmek için), “şât” (kelimesi kullanılır). Kâmus’da (“şât”), erkek ve dişiye kullanılan müennes cins bir isimdir. (Şât), erkek ve dişi için “ğanem” kelimesinin müfredidir. Sîbeveyh’in sahih olan mezhebine göre (“da’n”  ve “ma’z”) koyunla keçi kelimeleri birer cins isim olup aza, çoğa, erkeğe ve dişiye şamildirler.

[3] (Zekât hususunda koyun ve keçi eşittir), çünkü nas, “şât” ve “ğanem” ismiyle varid olmuştur ve o da her ikisini de kapsamaktadır. Reddü’l Muhtâr”’da “en-Nehir”’den naklen.

“Ed-Dürrü’l Muhtâr” (sahibi) de şöyle demiştir: Nisabı tamamlamada (koyunla keçi) eşittir. (Yani örneğin bir kimsenin nisabı doldurmayan koyunu olur, fakat bu kimsenin keçileri de bulunup ikisi birlikte nisabı tamamlıyorsa, o takdirde birbirlerine eklenirler.)

“Eş-Şâmî” şöyle demiştir: Koyunların sayısı nisabı doldurmaz da, (nisabı) tamamlayacak kadar keçisi bulunursa yahut bunun aksi olursa, zekât vacip olur. Keza keçinin nisabı tam olursa yine zekât vacip olur.

Nisap koyundan ise vacip olan (zekât) koyundan (alınır) ve eğer keçiden ise keçiden alınır. Nisap ikisinin (toplamından) ise (zekât) çok olandan (alınır). Her ikisi müsavi (yani sayıları eşit) iseler hangisinden dilerse ondan verir. “Cevhere”’de böyledir. Yani ya ucuz/zayıf olanların en pahalısı/kuvvetlisini, ya da pahalı/kuvvetli olanların en ucuzu/zayıfını verir, (en iyisinin en ednası veya en kötüsünün en âlâsı.) Reddü’l Muhtâr”

 

 

2- SORU: Develerin ve sığırların yavruları hakkında Ebû Hanife (rh.a)’in kavli nedir?

CEVAP:

Ebû Hanife ve Muhammed (rh.aleyhima)’ya göre, deve yavruları (“fuslân”)[1], koyun yavruları (“humlân”)[2] ve sığır yavruları (“acâcîl”)’de[3] zekât yoktur. Ancak (bu yavrularla) birlikte büyükler olursa (o takdirde zekât gerekir). Ebû Yusuf ise şöyle demiştir: (Bu yavrularda) vacip olan, ondan (yani yavrulardan) bir tanesinin (zekât olarak verilmesidir)[4].

 

[1] (“Fuslân” ve “Fıslân” olarak) damme ve kesre ile (okunur). (“Fuslân”), “fasîl”’in cemisidir. (“Fasîl” ise), annesinden ayrıldığı (memeden kesildiği) zaman ki deve yavrusudur. Kâmus’da olduğu gibi.

[2] (“Humlân” ve “Hımlân” olarak) damme ve kesre ile (okunur). (“Humlân”), “hamel”’in cemisidir. (“Hamel” ise), koyun yavrusudur.

[3] (“Acâcîl”), “ucûl”’ün cemisidir. (“Ucûl” ise), sığır yavrusu demek olan “ı’cl” manasınadır. Kâmus’dan.

[4] Bunda, Ebû Yusuf (rh.a)’e göre tafsilat vardır. “El-Hidâye” sahibi (bunu) zikretmiştir. Dilersen oraya müracaat edebilirsin.