Fecrin doğup doğmadığı veya güneşin batıp batmadığı ile ilgili toplam kaç mesele vardır, hükümleri nelerdir? Zan veya zann-ı gâlib ne demektir?

SORU: Oruçlu kimse, yemek yediği vakti gece zannederek yahut fecrin doğup doğmadığında şüpheye düşerek sahur yemeği yer veya güneş battı zannederek iftar eder de birinci durumda fecir doğmuş, ikinci durumda ise güneş henüz batmamış olursa, yalnız kaza lazım gelip, keffaret gerekmediğini öğrendik.

O halde, zikredilen birinci durumda fecrin doğup doğmadığı ortaya çıkmamış, ikinci durumda ise güneşin batıp batmadığı ortaya çıkmamış olursa hükmü ne olur? Bir kimseye fecir doğdu kanaati hâsıl olur da buna rağmen yemek yer, sonra fecrin doğup doğmadığı ortaya çıkmazsa yani bunu anlayamazsa hükmü ne olur? Özetle, fecrin doğup doğmadığı veya güneşin batıp batmadığı ile ilgili toplam kaç mesele vardır, hükümleri nelerdir? Zan veya zann-ı gâlib ne demektir?

CEVAP:

(Oruçlu kimse, yemek yediği vakti gece zannederek yahut fecrin doğup doğmadığında şüpheye düşerek sahur yemeği yer veya güneş battı zannederek iftar eder de birinci durumda fecir doğmuş, ikinci durumda ise güneş henüz batmamış olursa, yalnız kaza lazım gelip, keffaret gerekmediğini öğrendik. Bu anlatılan durumlarda) eğer (fecir ve güneş hakkındaki) hal belli olmazsa zâhiru’r-rivayete göre kaza etmez. Yani gecenin devam ettiğini zannederek yemek yediğinde yahut fecrin doğup doğmadığı hususunda şüpheye düşerek sahur yemeği yediği zaman, (bu durumlarda fecrin doğup doğmadığı ortaya çıkmaz/anlaşılamazsa) kaza gerekmez. Çünkü asıl olan gecenin devam ediyor olması olup, gecenin çıkıp çıkmadığındaki şüphe ile gece çıkmış olmaz.

Bu durum, “(birincide) fecir doğmuş olursa” ifadesinin mukabili olup, (fecir doğmuş olursa kavlinden) murad (ise fecrin doğmuş olduğunun) yakîn/kesin (olarak ortaya çıkmış olduğu ve anlaşıldığıdır). Hatta (bu durumda) fecir doğduktan sonra yediği zann-ı galebe çalsa bile, en meşhur rivayete göre o kimseye kaza lazım gelmez. Belli olmama durumuna bu hâl de dâhildir.

Bir kimseye fecir doğdu kanaati hâsıl olur da buna rağmen (yemek) yer, sonra (fecrin doğup doğmadığı ortaya çıkmazsa bunu) anlayamazsa, zâhiru’-rivayete göre o kimseye bir şey (keffaret veya kaza) lâzım gelmez. Bazıları, “ihtiyaten kaza eder” demişlerdir.

(Güneşin battığını zannederek veya güneşin batıp batmadığında şüphe ederek iftar etme meselesini, güneşin battığı anlaşıldığı veya anlaşılamadığı suretleriyle birlikte ileride zikredeceğiz.)

(Fecrin doğup doğmadığı ve güneşin batıp batmadığı ile ilgili zikredilen) bu mesele, 36 kısma ayrılır ki, (bunun açıklandığı) yerler mufassal/tafsilatlı kitaplardır.

Bu meselenin 36 kısma ayrılması, en-Nehir’in beyanına göredir. Nehir sahibi şöyle demiştir: Çünkü o kimse ya zann-ı gâlib/kanaat getirir, ya zan eder, ya da şüphe eder. (Böylece 3 suret meydana çıkmış olur.) Bu 3 suretten her biri de ya mübah kılan yahut haram kılan bir şeyle beraber bulunacaktır ki, böylece (suretler) 6 olmuş olur. (Mübah kılan yani gecenin devam ediyor veya güneşin batmış olması gibi. Haram kılan yani fecrin doğmuş olması veya güneşin batmamış olması gibi.) Bu (6 suretten) her biri de 3 kısma ayrılır; ya gördüğünün doğru olduğu anlaşılır, ya bâtıl olduğu anlaşılır, ya da hiç bir şey anlaşılmaz. (Böylece 18 suret olmuş olur.) Bu 18 (suretten) her biri de ya orucun başında (fecir hususunda) yahut sonunda (güneş hususunda) olur. (Böylece) toplamı 36 eder.”

Fakat bu taksim söz götürür. Çünkü Nehir sahibi ilk taksimde zan ile zann-ı gâlib arasında ayırım yapmıştır. Bunlar mefhum (içerik) itibarı ile (birbirlerinden) farklı olsalar da, hükümde bir/aynı olmaları sebebi ile bu farkın/ayırımın bir faydası olmaz. Zira zannın aslı, mücerret olarak, hükmün iki tarafından birinin aklın karşısında üstün gelmesidir. Bu üstün gelme artar da kesinliğe (yakinlik derecesine) yaklaşırsa, ona “galebe-i zan ve ekber-i rey” (fikrin daha büyük kısmı) denilir. Onun içindir ki el-Bahır sahibi bu kısımları 24 eylemiştir.

Bununla beraber ikisine de şu itiraz vârid olur: Şekki (şüpheyi), bir kere mübah kılan şeyde, bir kere de haram kılan şeyde saymanın bir vechi yoktur. Zira şekte (şek edilen) iki taraf da eşit/müsavi olduğundan (yani tercih edilen bir taraf olmadığından), (mübah kılan veya haram kılan şeyden) ikisinden birinde şek etmek diğerinde de şek etmek olur. Zan ise öyle değildir, onun bazen mübah kılana, bazen de haram kılana taallûkunun sahih olması, iki taraftan birine hususi nisbeti olduğundandır. (Şöyle ki) zan, gecenin mevcut olduğuna taallûk etti mi, gündüzün mevcut olduğuna taallûk edemez, aksi de olamaz.

Şu halde (bu) taksimde/kısımlandırmada hak söz şudur: O kimse ya mübah kılan şeyin veya haram kılan şeyin varlığı hususunda zanda bulunacak yahut şekke düşecektir. (Böylece 3 suret meydana çıkmış olur.) Bu 3’ten her biri de ya orucun başında veya sonunda olur. (Böylece 6 suret olmuş olur.) Bu 6 şekilden her birinde de ya mübah kılan şeyin, ya da haram kılan şeyin bulunduğu anlaşılacak/ortaya çıkacak yahut anlaşılmayacaktır ki, toplamı 18 olur. (Bu 18’in ise) 9’u orucun başında, 9’u da sonundadır. Zeylaî’nin 18 (suretten) başka bir şey zikretmemesi de buna şahit olup, o, bunları hükümleri ile birlikte zikretmiştir ki (bu suretler ve hükümler) şunlardır:

(1) Gece devam ediyor zannı ile sahur yemeği yerse; (bu durumda) gecenin devam ettiği ortaya çıkarsa yahut (gecenin devam edip etmediği) ortaya çıkmaz (bilinemezse bu kimseye) bir şey lazım gelmez. (Bu durumda) fecrin doğduğu anlaşılırsa (ortaya çıkarsa), yalnız kaza lazım gelir. (Böylece orucun başında vuku bulan 3 suret zikredilmiş oldu.)

(2) Fecrin doğmasında şek etmesi meselesinde de böyledir (1’inci kısımdakinin misli gibi 3 suret vardır). (Yani gecenin devam ettiği ortaya çıkarsa yahut gecenin devam edip etmediği bilinemezse bu kimseye bir şey lazım gelmez. Fecrin doğduğu anlaşılırsa, yalnız kaza lazım gelir.) (Böylece orucun başında vuku bulan 3 suret daha zikredilmiş oldu.)

(3) Fecrin doğduğunu zanneder (de buna rağmen) sahur yerse; (bu durumda fecrin) doğduğu anlaşıldığı (ortaya çıktığı) takdirde yalnız kaza lazım gelir. (Fecrin doğup doğmadığı hususunda) hiçbir şey belli olmazsa (ortaya çıkmazsa), zâhiru’r-rivayete göre bir şey lazım gelmez. Bazıları “sadece kaza eder” demişlerdir. Eğer gecenin devam ettiği anlaşılırsa (ortaya çıkarsa), bir şey lazım gelmez. (Böylece orucun başında vuku bulan 3 suret daha zikredilmiş oldu.) Bunlar baştaki (yani oruca başlarken vuku bulan) 9 kısımdır.

(4) Güneşin battığını zanneder de (orucunu açarsa); (bu durumda güneşin) batmadığı anlaşılırsa (ortaya çıkarsa), (bu kimseye) sadece kaza lazım gelir. (Güneşin) battığı anlaşılır veya hiçbir şey anlaşılmazsa, bir şey lazım gelmez. (Böylece orucun sonunda vuku bulan 3 suret zikredilmiş oldu.)

(5) (Güneşin batıp batmadığında) şek eder de (orucunu açarsa); (bu durumda güneşin batması hususunda) bir şey anlaşılmazsa (batıp batmamış olduğu ortaya çıkmazsa), (sadece) kaza lazım gelir, (bu durumda) keffaretin lazım gelip gelmeyeceği hususunda iki rivayet vardır. (Güneşin) batmadığı anlaşılırsa, hem kaza hem kefaret lazım gelir. (Güneşin) battığı anlaşılırsa bir şey lazım gelmez. (Böylece orucun sonunda vuku bulan 3 suret daha zikredilmiş oldu.)

(6) (Güneşin) batmadığını zanneder de (buna rağmen orucunu açarsa); (bu durumda güneşin) batmadığı anlaşılır (ortaya çıkarsa) veya hiçbir şey anlaşılmazsa hem kaza hem kefaret lâzım gelir. Battığı anlaşılırsa bir şey lazım gelmez. (Böylece orucun sonunda vuku bulan 3 suret daha zikredilmiş oldu.) Bunlar sondaki (yani orucu bitirirken vuku bulan) 9 kısımdır.

Hâsılı/sözün özeti: 10 surette hiçbir şey lazım gelmez. 4 surette yalnız kaza lazım gelir. 4 surette de hem kaza, hem kefaret lazım gelir. Bunu Halebî ifade etmiştir. (İbn-i Âbidîn, Oruç Bahsi)