“Ebû Hanife, Kur’ân-ı Kerim’den sonra Peygamber (s.a.v)’in en büyük mucizelerinden biridir” sözünü açıklar mısınız? İmam-ı A’zam’ın bu vecihle faziletinden bahseder misiniz?

SORU: “Ebû Hanife, Kur’ân-ı Kerim’den sonra Peygamber (s.a.v)’in en büyük mucizelerinden biridir” sözünü açıklar mısınız? İmam-ı A’zam’ın bu vecihle faziletinden bahseder misiniz?

CEVAP:

Hâsılı, Ebû Hanifetün’n-Numan, Muhammed Mustafa (s.a.v)’in Kur’ân’dan sonra en büyük mucizelerinden biridir. Çünkü Rasûlullah (s.a.v) onu, dünyaya gelmeden önce, sahih hadislerle haber vermiştir. Bu hadisler hiç şüphesiz Ebû Hanife’ye hamledilmiştir… Nitekim “Kureyş’e sövmeyin, çünkü onun âlimi yeryüzünü ilimle dolduracaktır” hadis-i şerifi de İmam Şafii’ye hamledilmiştir. Lâkin bazıları bu hadisi İbn-i Abbas (r.a)’a hamletmişlerdir ki o da buna lâyıktır, zira bu ümmetin âlimi ve Kur’ân-ı Kerim’in tercümanıdır… Nitekim “İnsanların ilim tahsili uğrunda develerini mahmuzlayacakları zaman yakındır. Ama Medine’nin âliminden daha bilgilisini bulamayacaklardır” hadisi de İmam Malik’e hamledilmiştir. Ancak bu hadisin, İmam Malik’ten başka o zamanın güzide Medine âlimleri hakkında varit olması ihtimali de vardır… Lakin Ebû Hanife hakkında naklettiğimiz sahih hadisler böyle değildir. Onları Ebû Hanife ile ashabından başkalarına hamletmeye imkân yoktur. Tahtâvî de böyle söylemiştir…

Selman-ı Fârisî (r.a)’a gelince, sahabe olması cihetinden Ebû Hanife’den efdal ise de, ilim, içtihat, dinin neşri ve dinin hükümlerinin tedvini hususlarında Ebû Hanife gibi değildir. Bazen efdal/üst derecede olanda bulunmayan bir meziyet, mefdul/ondan aşağı derecede olanda bulunabilir…

İmam-ı A’zam’ın menkıbeleri namına, mezhebinin şöhret bulması kâfidir… İmam-ı A’zam Ebû Hanife’nin mezhebi, bütün İslâm memleketlerinde iştihar etmiştir. Hatta Rum diyarı ile Hind, Sind (Pakistan), Maveraünnehir[1] ve Semerkand gibi birçok memleketlerde onun mezhebinden başkasını bilen yoktur… Rivayete göre, Semerkand’da “Muhammed’ler Türbesi” namında bir yer bulunup, bu yerde her biri telif ve fetva sahibi olan, birçok kişiler yetiştiren, dört yüz kadar Muhammed isimli âlim yatmaktadır. “Hidâye” sahibi Burhaneddin Ali Merginânî vefat edince oraya defnedilmesine müsaade olunmamış da yakın bir yere defnedilmiştir…

(İmam A’zam’ın mezhebini dört bin kadar âlimin naklettiği rivayet olunur.) Elbette bunlardan her birinin ashabı ve ashabının ashabı ilâ âhirihî… olacaktır… İbn-i Hacer’in açıkladığına göre imamlardan bazısı şöyle demiştir: “Müslümanların meşhur imamlarından hiç birinin Ebû Hanife kadar ashap ve talebesi olduğu görülmemiştir. Ulema ve sair insanlar müteşabih hadislerin tefsiri, istinbat edilmiş meseleler, vâki hâdiseler, kadıyyeler/davalar ve ahkâm hususunda ondan ve ashabından faydalandıkları kadar kimseden istifade etmemişlerdir. Allah onların cümlesini tam bir hayır ile mükâfatlandırsın. Müteahhirîn hadis imamlarından birisi, yazdığı “Terceme”’sinde bunların sekiz yüz kadarını isimleri ve nesepleri ile zikretmiştir…”

İmam-ı A’zam’ın mezhebi, o zamandan bu zamana kadar mahkemelerde hüküm mercii olmuştur. Meselâ, Abbâsiler dedelerinin mezhebinde olmakla beraber ekseri hâkimleri/kadıları ve şeyhülislâmları Hanefi idi. Tarih kitaplarını karıştıranlar bunu bilirler. Abbâsiler ise beş yüz seneye yakın hüküm sürmüşlerdir. Selçuklular ile onlardan sonra gelen Harzemlilerin ise hemen hemen bütün hâkimleri/kadıları Hanefi idi. Zamanımızın Osmanlı sultanlarının hâkimleri dokuz yüz tarihinden günümüze kadar hep Hanefilerdir.[2] Bunu ulemadan bazıları söylemişlerdir…

İmam A’zam’ın hiçbir kavli yoktur ki, onunla müçtehit bir imam amel etmemiş olsun. O, söylediği kavilden dönsün veya dönmesin, kendi ashabından biri mutlaka onunla amel etmiştir yahut diğer mezheplerdeki müçtehitlerden birisinin içtihadına muvafık gelmiştir… (İbn-i Âbidîn, Mukaddime)

 

[1] Maveraünnehir: Orta Asya’da, Ceyhun ve Seyhun arasında ki tarihi bölge olup, bugün Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan arasında bölünmüştür…

[2] Kitabımızın şârihi bütün zaman ve mekânlarda hâkimliğin Hanefîlere tahsisini iddia etmiş değildir. Onun için kendisine, “Mısır’da hâkimlik Zahir Baybars’ın zamanına kadar Şafii mezhebine mahsus idi” şeklinde bir itiraz varit olamaz…