SORU: LGBTİ… Devlet Başkanı eğer uygun görürse, cezasına ilaveten, Eşcinseli, Zina edeni ve Cinayet işleyeni sürgüne gönderebilir mi? Siyaset-i Şeriyye, ne demektir, kaç çeşittir? Devlet Başkanı, bidat ehlini, siyaseten öldürebilir mi? “Siyaseten” denildiğinde, bu, ta’zir ile eşanlamlı mıdır ve ta’zir hem dövmek suretiyle hem de başka suretlerle yapılabilir mi? Ta’zir cezası, bir suç olmadan da verilebilir mi? Ta’zir cezasını verip vermemek Devlet Başkanının ve onun naibi olan Kâdı’nın/Hâkimin görüşüne mi bırakılmıştır? Kâdı’ların/Hâkimlerin, suçluyu uzun zaman hapiste bırakmaları caiz midir? Kâdı’ların/Hâkimlerin, şer ehlini hükümleri altına almak için onlara talâka ve daha başka şeylere yemin ettirmekle kaba ve şiddetli davranmaları ve şüphelendikleri zaman şahitlere yemin ettirmeleri caiz midir? Vali veya Kâdı’nın/Hâkimin, suçlunun halini nazar-ı itibara alarak yemin ettirmesi veya hırsızlıkla müttehem olan kimseyi dövmesi ve hapsetmesi caiz midir? Kâdı’nın/Hâkimin yanına yalın kılıç bir kimse girer, Kâdı/Hâkim de bu kimsenin adam öldürdüğüne zann-ı galib ile kanaat getirirse, zann-ı galib ile bu kimsenin öldürülmesi caiz olur mu?
CEVAP:
1- Eğer Devlet Başkanı/veliyyü’l-emr uygun görürse, hem siyaseten hem de ta’zir cezasını yerine getirmek için, değnek vurma ile sürgün cezasının ikisiyle birlikte hükmedebilir…
2- “Fethu’l-Kadîr”’’de şöyle zikredilmiştir: “Devlet Başkanı/veliyyü’l-emr zann-ı galibine göre, eğer sürgünde bir fayda görürse, tâzir cezası için bunu yapması caizdir. Zira Rasûlullah (s.a.v) ve Ashâb-ı Kirâm tarafından vâki olan/yapılan sürgünün yorumu budur…
Nitekim Ömer (r.a), Nasr b. Haccâc’ı yakışıklılığı sebebiyle kadınlar fitneye düştüğü için Medine-i Münevvere’den Basra’ya sürgün etmiştir. Gerçi güzellik/yakışıklılık sürgünü gerektirmez, fakat ‘siyaseten’ lüzum görülürse sürgün caizdir…
Bundan dolayı (tarikatlarda) Şeyhlerden pek çokları müridinin nefsini kuvvetli ve azgın olduğunu gördüğünde nefsi kırılsın ve yumuşasın diye sürgüne göndermişlerdir…”
(İbn-i Âbidîn bu naklin akabinde şöyle demiştir): “Fethu’l-Kadîr”’’in sözü şuna işaret etmektedir ki keza bu “Nehir”’e de nispet edilmiştir: “Devlet Başkanının/ veliyyü’l-emrin siyaseten sürgüne göndermesi zinayı irtikâp edenlere mahsus değildir…”
3- “Kuhistânî”’de şöyle zikredilmiştir: “Devlet Başkanının/veliyyü’l-emrin siyaseten sürgüne göndermesi yalnız zinayı irtikâp edenlere mahsus değildir, hatta herhangi bir cinayeti irtikâp eden kimseyi de sürgüne göndermesi caizdir. Bu husus Devlet Başkanının reyine/görüşüne bırakılmıştır…”
4- “Kâfi” ve keza “Temhîd” isimli eserlerde şöyle zikredilmiştir: “Devlet Başkanı/veliyyü’l-emr bir bidatçının bidatının yayılmasından korkarsa, her ne kadar bidatçının küfrüne/kâfir olduğuna hükmolunmasa bile siyaseten onu öldürebilir…”
5- a) “Siyaset” kelimesi Arapça olup “sâse” fiilinin mastarlarındandır…
b) Siyaset nedir? Siyaset; “Halkı dünya ve ahirette kurtulacakları yola irşat etmekle onların salâh ve menfaatine çalışmaktır…”
c) Siyaset kaç kısımdır? Siyaset: 1- “Siyaset-i âmme” 2- “Siyaset-i hâssa” olmak üzere 2 kısımdır…
1- Siyaset-i âmme: Bütün bir cemiyetin salah ve intizamı için gerekli olan bir kısım hükümlerdir…
2- Siyaset-i hâssa: Bazı cürüm işleyenler hakkında, velev katil suretiyle olsun, vuku bulacak zecir ve te’dibtir. Nitekim Fukahâ; “Livata yapan/Eşcinsel olan, hırsızlık eden ve hileyle başkasını boğarak öldüren kimselerin bu fena fiilleri tekerrür ederse, bidatçinin öldürüldüğü gibi siyaseten bunların öldürülmeleri de helâl olur…” demişlerdir…
Bundan dolayı bazıları; “Siyaset, fesadın kökünü kazımak için şer’î hükmü olan bir cinayetin cezasını ağırlaştırmaktır…” diye tarif etmişlerdir. Tarifteki “şer’î hükmü olan” ifadesinin manası, “cinayetin cezasını ağır vermek manasına olan siyaset üzerine her ne kadar hususi olarak delil bulunmasa bile bu siyaset şer’î kaideler altında dâhildir” demektir. Çünkü iman esaslarından sonra şeriatın etrafında dönüp dolaştığı nokta, âlemin beka ve devamı için fitne ve fesat maddelerini kökünden kesmektir…
Bundan dolayı “Bahır”’da şöyle zikredilmiştir: “Fukahânın kelamından anlaşılan; ‘siyaset, Devlet Başkanının/veliyyü’l-emrin faydalı gördüğü bir hükmü -her ne kadar o hüküm hakkında cüz’î bir delil bulunmasa bile- yapmasıdır’ diye zikredilmiştir.”
d) “Hamevî”’den naklen “Hâşiye-i Miskîn”’de şöyle zikredilmiştir: “Siyaset ağır bir şeriat olup iki çeşittir: 1- Siyaset-i zâlime 2- Siyaset-i âdile
1- Siyaset-i zâlime: Halkın haklarına zıt olan bir siyasettir ki şeriat bunu haram kılmıştır…
2- Siyaset-i âdile: Halkın haklarını zalimlerin elinden kurtaran, zulüm ve fenalıkları defeden, fitne ve fesad ehlini men eden siyasettir ki şeriattan sayılır…
Bu siyaset bahsinin tafsili Kâdı Alaaddin’in “Mutnü’l-Hükkam” isimli telifinde açıklanmıştır…”
e) Ben (İbn-i Âbidîn) derim ki:
1- Siyaset, ta’zir ile müteradif/eşanlamlıdır…
2- Ta’zir; “men ve red” manasına olan “özr”’den alınmış olup had’den az olarak tatbik edilecek tedip ve cezadan ibarettir…
3- Ta’zir dövme suretiyle yapılabileceği gibi başka suretlerle de yapılabilir…
4- Ta’zir mutlaka bir cürmün karşılığında olması lazım gelmez. Bundan dolayı 10 yaşındaki bir çocuk namaz kılmadığında ta’zir için dövülür…
5- Siyaset de ta’zir gibi bir cürmün karşılığında olması lazım değildir. Nitekim Ömer (r.a) Nasr b. Haccac’ı güzelliği sebebiyle kadınlar fitneye düştükleri için Medine’den Basra’ya sürgün gönderirken Nasr b. Haccac Ömer (r.a)’a; “Ey müminlerin emiri benim günahım nedir?” diye sormuş, bunun üzerine Ömer (r.a); “Senin günahın yoktur, Medine-i Münevvere’yi temizlemediğim cihetten günah ancak benimdir” diye cevap vermiştir. Kadınların fitneye düşmesinde Nasr b. Haccac’ın hiç bir günahı olmadığı halde Ömer (r.a) mekânların en şereflisi olan Medine-i Münevvere’de onun sebebiyle olan fitne ve fesadı kesmek için ‘siyaseten’ onu sürgün etmiştir. Bu meselede, “izalesi vacip olan münkeri men etme” vardır.
6- Fukahâ, ta’ziri, Devlet Başkanının/veliyyü’l-emrin reyine/görüşüne bırakmıştır. Bundan anlaşılır ki ta’zir babı siyasi hükümlerin kefaletini üzerine almıştır. Bununla malum oldu ki, siyaset işini, Devlet Başkanı/veliyyü’l-emr yaptığı gibi, hükümleri yerine getirmede onun naibi olan Kâdı da yapar…
7- “Muînü’l-Hükkâm”’dan naklen “Dürrü’l-Müntekâ”’da ve keza “Tatarhaniyye”’de şöyle zikredilmiştir: “Kâdı’ların pek çok işleri yapması, hatta suçluyu uzun zaman hapiste bırakmaları, şer ehlini hükümleri altına almak için onlara talâka ve daha başka şeylere yemin ettirmekle kaba ve şiddetli davranmaları, şüphelendikleri zaman şahitlere yemin ettirmeleri caizdir…”
8- Vali veya Kâdı’nın, suçlunun halini nazar-ı itibara alarak yemin ettirmesi veya hırsızlıkla müttehem olan kimseyi dövmesi ve hapsetmesi caizdir. Ta’zir babında gelecektir ki; ‘bir suç ile müttehem olan kimseyi Kâdı’nın ta’zir etmesi caizdir…’
Zeylaî cihat bahsinden önce şöyle zikretmiştir: “Bir kimsenin hırsız olduğuna ‘zann-ı galib’ hâsıl olup o kimsenin yanında çalınan mal da bulunursa, Kâdı, siyaseten ona ceza verebilir…”
9- Fukahâ şöyle demişlerdir: “Kâdı’nın yanına yalın kılıç bir kimse girip, Kâdı bu kimsenin adam öldürdüğüne zann-ı galib ile kanaat getirse, zann-ı galib ile bu kimsenin öldürülmesi caizdir…” demişlerdir… (İbn-i Âbidîn “Hadler” bahsi)