SORU: Bir yolcu oruç tutmamaya niyet eder sonra da mukim olur ve zevalden önce niyet ederse orucu geçerli olur mu? Bir yolcu henüz oruç tutmamaya niyet etmeden önce mukim olur ve zevalden önce niyet ederse orucu geçerli olur mu? Bir yolcu Ramazanda zevalden önce mukim olur ve bir şey yememiş bulunursa oruç tutması farz olur mu? Bir kimse Ramazanda imsak vaktinden sonra yolculuğa çıkarsa orucunu bozabilir mi? Yolculuk/seferi olma oruç bozmayı mübah kılar mı? “Bir yolcu Ramazanda ister oruç tutmamaya henüz niyet etmeden önce veya ister oruç tutmamaya niyet ettikten sonra mukim olur ve bir şey yememiş bulunur ve bu durum zevalden önce olursa oruç tutması o kimseye vacip olur. Keza bir kimse Ramazanda imsak vaktinden sonra yola çıkarsa orucunu bozması helal olmaz” dediniz. O halde bu kimseler bu durumlarda iftar ederse keffaret gerekir mi, açıklayınız? Yolcu kimse unuttuğu bir şeyi almak için şehrine dönüp de orada orucunu bozarsa keffaret lazım gelir mi? Yolcu kimse memleketinin evlerini geçtikten sonra bir şey yer de sonra memleketine dönerek orada tekrar bir şey yerse keffaret gerekir mi? Yolcu kimse oruçlu olup memleketine girmeye niyet ettikten sonra oraya girmeden orucunu bozarsa keffaret lazım gelir mi? Yolcu bir kimse namazında abdestini bozar da su bulamaz ve yakın olan memleketine girmeyi niyet eder ve memleketine girmeden su bulursa namazını kaç rekât olarak kılar? Yolcu bir kimse, bir şehirde yarım aydan/on beş günden az kalmaya niyet ederse, bu müddet zarfında ona namazı kısa kılmak helal olduğu gibi oruç tutmamak da helal olur mu?
CEVAP:
Bir yolcu oruç tutmamaya niyet eder (sonra da) mukim olur ve oruca vaktinde (yani) zevalden/günün yarısından önce bir şey yemeden niyet ederse, mutlak surette yani nafile olsun nezri muayyen/belirli adak olsun veya Ramazanın eda orucu olsun fark etmez sahih olur. Çünkü yolculuk, vücup ehliyetine (orucun farz olmasına ehil olmaya) ve oruca başlamaya zıt/aykırı değildir. Bu (tabirden) anlaşılıyor ki bu (anlatılan durumların) yeri geceden niyet şart olmayan oruçtur. Daha önce de geçtiği gibi şayet geceden niyet şart olan bir oruca (zevalden önce) niyet ederse (bu oruç) nafile olur.
(Keza bir yolcu) buna (oruç tutmamaya henüz) niyet etmeden (mukim olur da oruca vaktinde yani zevalden/günün yarısından önce bir şey yemeden niyet ederse, mutlak surette yani nafile olsun nezri muayyen/belirli adak olsun veya Ramazanın eda orucu olsun fark etmez orucu sahih olur. Çünkü yolculuk, vücup ehliyetine yani orucun farz olmasına ehil olmaya ve oruca başlamaya zıt/aykırı değildir. Bu (tabirden) anlaşılıyor ki bu (anlatılan durumların) yeri geceden niyet şart olmayan oruçtur. Daha önce de geçtiği gibi şayet geceden niyet şart olan bir oruca (zevalden önce) niyet ederse (bu oruç) nafile olur).
Şârih’in (yukarıdaki) “oruç tutmamaya henüz niyet etmeden” sözü şuna işarettir: (Yolcu kimse) niyet zamanında bir şey yemeden orucu bozmaya niyet etmemiş olsa (ve oruca niyet etse) hüküm evleviyetle yine budur (orucu sahih olur). Çünkü orucun zıddını (yani iftar etmeyi) niyet etmekle oruç bozulmazsa, böyle bir şey bulunmadığı vakit bozulmaması evleviyette kalır. Bir de (orucu) bozma niyetine itibar yoktur.
(Yukarıda zikredilen bu durumlar) Ramazanda vuku bulursa (yani bir yolcu Ramazanda ister oruç tutmamaya henüz niyet etmeden önce veya ister oruç tutmamaya niyet ettikten sonra mukim olur ve bir şey yememiş bulunur ve bu durum zevalden önce olursa), oruç (tutması) o kimseye vacip olur. Çünkü onun hakkında (oruç tutmama hususunda) ruhsatın sebebi kalkmıştır.
Bu kimsenin o gün oruç tutması icabeder. Zira vaktinde niyetlendiği ve oruca aykırı bir şey bulunmadığı için oruç sahih olur. Aksi takdirde -daha önce de geçtiği gibi- oruca zıt/aykırı bir şey bulunursa, hayızdan temizlenen kadın ve ayılan deli gibi onun da kendini oruçlu gibi tutması/davranması (yemeden içmeden ve cimadan alıkoyması) vacip olur.
Nitekim mukim bir kimse Ramazanda yola çıkarsa, çıktığı günün orucunu tamamlar. Çünkü bu faslın başında görmüştük ki, yolculuk oruç bozmayı mübah kılmaz. Yolculuk yalnız oruca başlamamayı mübah kılar. Kişi, fecirden (imsak vaktinden) sonra yola çıkarsa orucunu bozması helal olmaz. el-Bahır sahibi şöyle demiştir: “Keza yolcu geceden oruca niyet eder de fecirden önce niyetini bozmaz, sonra bu halde oruçlu olarak sabahlarsa, o gün orucunu bozması helal olmaz, ama bozarsa keffaret lazım gelmez.”
Ben (İbn-i Âbidîn) derim ki: (Yolcu oruca) gündüz niyet eder (de ondan sonra bozarsa), bu durumda keffaret evleviyetle lazım gelmez. Binaenaleyh “geceden” demesi bir kayıt/şart değildir.
Lakin her iki durumda da orucu bozarsa keffaret lazım gelmez. Yani (yukarıda zikredilen) gerek yolcunun mukim olması meselesinde, gerekse mukimin yolculuğa çıkması meselesinde orucu bozarsa, keffaret lazım gelmez. Nitekim el-Kâfî’de böyle denilmiştir. el-İhtiyâr sahibi ise ikincide keffaret lazım geldiğini açıklamıştır. İbn-i Şelebî Kenz Şerhi’nde, “el-Kâfî’deki söze itimat etmelidir” demiş yani “ikisinde de keffaret lazım değildir” demek istemiştir.
Ben (İbn-i Âbidîn) derim ki: Hatta Şurunbulâliyye sahibi bunu el-Hidâye, el-İnâye ve Fethu’l-Kadîr’e de nisbet etmiştir.
(Yukarıda zikredilen yolcunun mukim olması ve mukimin yolculuğa çıkması meselesinde orucu bozarsa keffaret lazım gelmez.) Zira başında ve sonunda şüphe vardır. Yani birinci meselede (yolcunun mukim olma hususunda) vaktin evvelinde, ikincide (yani mukimin yolculuğa çıkma meselesinde) ise sonunda şüphe vardır. Şârih leffü neşr-i mürettep[1] yapmıştır.
Ancak yolcu kimse unuttuğu bir şeyi almak için şehrine dönüp de (orada) orucunu bozarsa bu takdirde keffaret lazım gelir. Yani kıyasen keffaret icabeder. Çünkü yemek yerken mukimdir, evine dönmekle seferi reddetmiştir (yolculuğu iptal etmiştir). Biz de kıyasla amel ederiz. Bu (husus) da kıyasın istihsana tercih edildiği meselelere eklenir.
Daha önce de geçtiği gibi, mukim bir kimse yemek yer de sonra yolculuğa çıkar veya zorla/ikrah yoluyla yolculuğa çıkarılırsa, keffaret sâkıt olmaz. Zâhire bakılırsa, o kimse şehrinin evlerini geçtikten sonra bir şey yer de sonra (şehrine) dönerek (orada) tekrar yerse keffaret icabetmez. Bu durumda aslen, sefere çıkmamaya bir şey yedikten sonra niyet etmiş olsa bile (yine keffaret vermesi icabetmez) çünkü (bu kişinin yemek) yemesi ruhsat yerinde olmuştur. Evet, (bununla beraber bu kimsenin) o günün geri kalanında (kendisini yemeden içmeden ve cimadan alıkoyması) tutması icabeder.
Şu da var ki; el-Bedâyi’nin yolcu namazı bahsinde, “bir kimse namazında abdestini bozar da su bulamaz ve yakın olan memleketine girmeyi niyet ederse, (memleketine) girmese bile o anda mukim olur. Eğer (memleketine) girmeden su bulursa namazını dört rekât olarak kılar. Çünkü niyet etmekle mukim olmuştur” denilmiştir.
Ben (İbn-i Âbidîn) derim ki: Bunun muktezası şudur: O (yolcu) kimse (memleketine girmeye) niyet ettikten sonra oraya girmeden orucunu bozarsa, yine keffaret lazım gelir.
TEMBİH: Yolcu bir kimse, bir şehirde yarım aydan az kalmaya niyet ederse, acaba bu müddet zarfında ona namazı kısa kılmak helal olduğu gibi oruç tutmamak da helal olur mu? Bunu bana (İbn-i Âbidîn) sordular. Fakat bunu açık olarak bir yerde görmedim. Ancak el-Bedâyi ve diğer kitaplarda şunu gördüm: “Yolcu, kendi memleketine veya mukim olmaya niyet ettiği başka bir şehre girmek isterse, günün evvelinde yolcu olsa bile o günün orucunu bozması mekruh olur. Çünkü (orucu) bozmayı haram kılan “mukimlik” ile (orucu bozmayı) mübah kılan veya ruhsat veren “yolculuk” bir günde bir araya gelmişlerdir. Binaenaleyh ihtiyaten haram kılan taraf tercih edilir. (Şayet bu kimsenin), güneş batmadan o şehre giremeyeceğini aklı keserse, iftar etmesinde (orucu bozmasında) bir beis yoktur.” “Mukim olmak niyeti ile” diye kayıtlamasından anlaşılıyor ki, (mukim olmaya) niyet etmezse günün evvelinde girse bile (şehre) girdiği gün orucunu bozması mübah olur. Çünkü (oruç bozmayı) haram kılan şer’an mukim olma bulunmamaktadır. Meselâ ikinci günde de öyledir (mukim olma niyeti olmadığından ikinci günde de orucunu bozması mübah olur). Hâsılı/işin özeti, kaideler iktizasınca “hilâfına (aksine) açık naklî delil bulunmadıkça caizdir” denilir. Düşün! (İbn-i Âbidîn, Oruç Bahsi)
[1] Leff-ü Neşr: Edebiyata ait bir söz sanatıdır. Beyitlerde ve keza düz yazıda görülebilir. Birkaç şeyi andıktan sonra onlarla ilgili nitelikleri, özellikleri sıralama (söz simetrisi) sanatıdır. (Önce bir veya iki kelime zikredilir, ondan sonra bunlarla alakalı şeyler zikredilir.) İki çeşittir.
1- Leff-ü Neşr-i Mürettep: Birinci sözde anılanlarla, ikinci sözde anılanlar aynı sıradaysa düzenli leff-ü neşir olur.
2- Leff-ü Neşr-i Gayri Mürettep: Birinci sözde anılanlarla, ikincide anılanlar karışık ya da çapraz olarak sıralanmışsa düzensiz leff-ü neşir olur. Örneğin “savaş ve barışa işaret olarak, bir elimizde kan dökücü mızrak, bir elimizde zeytin dalı var” cümlesinde, savaş sözcüğü kan dökücü mızrak sözcüğüyle, barış sözcüğü ise zeytin dalı sözcüğüyle ilişkilidir. Düzenli leff-ü neşir yapılan bu örnekteki kan dökücü mızrak ve zeytin dalı sözlerinin yerleri değiştirilirse, düzensiz leff-ü neşir yapılmış olur.
Veya başka bir deyişle “leff-ü neşr” arka arkaya söylenecek bileşik sözlerin ilk öğelerini ikincilerden ayırıp bunları ibarede ayrı birer dizi halinde sıralamaktır. Örneğin; “yazın sıcağı ve kışın soğuğu” denirse bu “leff-ü neşr-i mürettep”, “yaz ile kışın sıcağı ve soğuğu” denirse bu “leff-ü neşr-i gayri mürettep” olur.