SORU: Bir kimse itikâfa girdiği yerden Cumaya gitmek için ne kadar önce çıkabilir? Bir kimse bir mescide girdiğinde hemen farza veya sünnete başlarsa tahiyyetü’l-mescit namazı yerine de geçerli olur mu? Cumadan sonra sünnet olarak dört rekât mı yoksa altı rekât mı kılmak sünnettir? Cumadan sonra zuhr-u âhir kılmanın hükmü nedir? Bir şehirde birden fazla yerde Cuma kılmanın hükmü nedir? Cumanın farz olmayıp onun yerine öğle namazını kılmanın yeterli olacağına inanmanın hükmü nedir? İtikâfta bulunan kişi Cuma namazı kılmak için gittiği Cuma mescidinde, Cumayı sünnetleriyle birlikte eda edebileceği süreden daha fazla durursa itikâfı bozulur mu? İtikâfta bulunan kişi büyük veya küçük abdest bozmak için çıkar da, evine gider ve orada bir müddet durursa itikâfı bozulur mu? İtikâftaki kişi için hasta ziyaret etme ve cenaze namazı kılma hususunda ruhsat olduğuna dair Peygamber (s.a.v)’den rivayet olunan hadis hakkında ne dersiniz? Bir kimse itikâfta olur ve itikâftayken hac veya umre için ihrama girerse, hac ve umre de Cuma namazına çıkmak gibi şer’î bir özür sayılır mı? Eğer itikâfı bitinceye kadar haccın vaktinin geçeceğinden korkarsa ne yapması gerekir?
CEVAP:
Bir kimsenin itikâf yeri uzaksa, Cuma (namazını kılmak için) Cumaya sünnetleri (ve hutbesi ile) yetişebilecek bir zamanda yola çıkar. Bu (zamanın ne kadar olduğu) hususundaki hükmü kendi görüşüyle verir…
Musannıf ( “Cumaya sünnetleri ile yetişebilecek bir zamanda…” diyerek sadece sünneti zikretmiş, hutbeyi söylememiştir,) onu zikretmemesi, (hutbe zaten) bilindiği içindir. Zira (itikâftaki kişinin Cumaya sünnetleri ile yetişebileceği bir vakitte yola çıkacağını zikretmiş olup, Cumanın) sünneti ise (zaten) hatip minbere çıkmadan kılınır…
Aynı şekilde tahiyyetü’l-mescit’i de zikretmemiştir. Hâlbuki diğer Ulema onu bu (mevzuda) zikretmişlerdir. Bunun sebebi, bu kavlin zayıf olmasıdır. Zira açıklamışlardır ki, bir kimse mescide girdiğinde (hemen) farza başlarsa, tahiyyetü’l-mescit adına yeterlidir, (farz namazı kılmakla tahiyyetü’l-mescit namazı) hâsıl olmuştur, ayrıca tahiyyetü’l-mescit namazı (kılmaya) hacet yoktur. Keza (mescide girer girmez) sünnete başlarsa hüküm yine budur (sünnet namazı kılmakla tahiyyetü’l-mescit namazı hâsıl olmuştur, ayrıca tahiyyetü’l-mescit namazı kılmaya hacet yoktur). Lâkin Hayreddin Remlî’nin Allâme Makdisî’nin el yazmasından naklettiğine göre, tahiyyetü’l-mescit namazının ayrı kılınması şüphesiz farz zımnında kılınmasından efdaldir. Aşikârdır ki, itikâf yapmak (suretiyle) Kerîm olan Allah’ın kapısına (yapışıp ayrılmayan) bir kimse de, ancak fazla lütfü ve keremi mûcip olacak şeyi (yapmayı) arzu edip ister…
(İtikâf yerinden çıkıp Cumaya giden kişinin) Cumadan sonra sünnet olarak dört mü yoksa altı rekât mı kılabileceği hususunda ise ihtilâf vardır…
Yani İmam-ı Âzam’a göre (Cumadan sonra) dört (rekât sünnet kılınır), İmameyn’e göre ise altı rekât kılınır. el-Bahır sahibi şöyle demiştir: “Bundan anlaşıldığına göre, Cumadan sonra “zuhr-u âhir (en son öğle)” niyeti ile kılınan dört rekât namazın mezhepte aslı yoktur. Çünkü Cumadan sonra ancak (Cumanın) son sünnetinin kılınacağını burada nâssan (metnen açıkça) bildirmişlerdir. Bir de müteahhirîn (Ulemadan “zuhr-u âhir” kılınmasını) kabul edenler, bir şehirde birkaç yerde Cuma kılınamayacağına binaen, Cumasının (diğer camilerde kılınan Cuma namazlarından) önce vâki olup olmadığı şüphesi ile kabul etmişlerdir. Ama İmam Serahsî, mezhebin sahih kavline göre (bir şehirde birkaç yerde Cuma kılınabileceğinin) caiz olduğunu bildirmiştir. Binaenaleyh zamanımızda (bir şehirde birkaç yerde Cuma kılınamayacağına) fetva vermek doğru değildir. Çünkü halk, bundan (bir şehirde birkaç yerde Cuma kılınamayacağı fetvasıyla), Cumayı terk etmek için bahane ararlar ve Cumanın farz olmadığını, onun yerine öğlenin yeterli olacağını zannedebilirler ki böyle itikat etmek ise küfürdür…”
Ben (İbn-i Âbidîn) derim ki: Bu açıklamada gizlilik vardır; çünkü asıl olan, Cumanın birkaç yerde kılınmamasıdır, ama bu (yani birkaç yerde kılınamaması) bütün memleketler için geçerli değildir. Ulemanın, (itikâf yerinden çıkıp Cumaya giden kişinin Cumadan sonra kılacağı namazları zikrederken) sadece sünneti beyan etmeleri, buna (yani Cumanın birkaç yerde kılınabilmesine) binaen oluversin. Keza bir de itikâfa giren kimsenin Cumayı mutlaka Cuma camiinde kılması lazım değildir, onu itikâf yaptığı camide de kılabilir…
Sahih kavle göre, birkaç yerde Cuma kılmanın caiz görülmesi, bu dört rekât (“zuhr-u âhir’in” kılınmasının) müstehap olmasına aykırı değildir, zira mezhebimizle başka mezhepler arasındaki kuvvetli ihtilaftan çıkmak için (“zuhr-u âhir” kılmak müstehaptır). Cuma bahsinde en-Nehir ve diğer kitaplardan naklen arzetmiştik ki, bu (“zuhru âhir” namazının kılınmasının) müstehap olduğunda şüphe yoktur. el-Bahır sahibinin (yukarıda, “çünkü halk, bir şehirde birkaç yerde Cuma kılınamayacağı kavlinden, Cumayı terk etmek için bahane ararlar ve Cumanın farz olmadığını, onun yerine öğlenin yeterli olacağını zannedebilirler ki böyle itikat etmek ise küfürdür” diyerek) zikrettiği sebepten dolayı buna zamanımızda (yani Cumanın bir şehirde birkaç yerde kılınmasının caiz olmadığına) fetva verilmemesinin evlâ olmasından, onu (yani “zuhru âhir” namazını, zikredilen bu tehlike) hususunda hiçbir endişesi olmayanın kılmaması lazım gelmez. Nitekim (Cuma bahsinde) Makdisî’den ve başkalarından naklen uzun uzadıya izahı geçmişti…
(İtikâfta bulunan kişi Cuma namazı kılmak için gittiği Cuma mescidinde, Cumayı sünnetleriyle birlikte eda edebileceği süreden) daha fazla durursa, meselâ bir gün bir gece kalır veya itikâfını orada tamamlarsa, itikâf bozulmaz. Çünkü bu (Cami) onun (itikâfın) yeridir (mahallidir). Ama üzerine aldığı vazifeye zaruret yokken muhalefet ettiği için tenzîhen mekruh olur…
Yani Cuma Camii itikâf yeridir (mahallidir). Bu sözde, büyük veya küçük abdest bozmak için çıkıp da, evine girmesi ve orada durması arasında fark olduğuna işaret vardır. Bu durumda evinde durduğunda itikâfı bozulur…
el-Bedâyi’de açıklandığına göre, hasta ziyaret etmek ve cenaze namazı kılmak hususunda Peygamber (s.a.v)’den rivayet olunan hadis hakkında İmam Ebû Yusuf, “bu, nafile itikafa hamledilmiştir” demiştir. Bu ruhsatı şuna hamletmek de caizdir: (İtikâftaki kişi), insanın tabii ihtiyacından dolayı veya Cuma gibi mübah bir sebeple (itikâfından) çıkar da, hasta ziyaret eder veya cenaze namazı kılar fakat kasten bunun için çıkmış bulunmazsa, bu caizdir. Bu izahtan anlaşılır ki, mübah bir sebeple (itikâf yerinden) çıktıktan sonra (dışarıda) durmak, (dışarıda durması) ancak mescitten başka bir yerdeyse ve hasta ziyaret etmekten başka bir sebepten dolayı olursa zarar verir…
(İtikâfta bulunan kişi, itikâfını, Cuma namazı kılmak için gittiği Cuma mescidinde tamamlarsa, itikâfı bozulmaz, ancak böyle yapması tenzihen mekruh olur.) Yani birinci mescitteki itikâfa muhalefet ettiği için tenzihen mekruh olur. Çünkü orada (yani birinci mescitte) itikâfa başlayınca, sanki o mescidi bu iş için tayin etmiş (belirlemiş) gibi olur. Bundan dolayı orada tamamlamak imkânı varken yer değiştirmesi mekruh olur…
Ben (İbn-i Âbidîn) derim ki: Galiba (itikâfı için) o (birinci) mescidin taayyün etmemesi daha önce de geçtiği üzere (muallâk olmayan) nezirde zaman ve mekân tayinle taayyün etmediği içindir. Özürsüz olarak oradan (yani itikâfa girdiği birinci mescitten) çıkmasının caiz olmaması ise, (o mescidin itikâf için) taayyün etmesinden dolayı değil, (dışarı) çıkmanın itikâfın hakikati olan durma/bekleme ve ikamet etmeye aykırı olduğundandır…
Şârih, (itikâftaki kişinin) cemaat için dışarı çıkmasının caiz olduğunu söylemedi. Biz en-Nehir ve el-Fetih’ten naklen bunun caiz olduğunu arz etmiştik. İleride Şârih’in sözünde de (bunun caiz olduğu) gelecektir…
el-Bahır’da el-Bedâyi’den naklen şöyle denilmektedir: “Bir kimse hac veya umre için ihrama girerse, itikâfı bitinceye kadar itikâfında durur. Eğer haccın vakti geçeceğinden korkarsa (ilkönce) hacceder, sonra itikâfı yeniden yapar. Çünkü hac daha mühimdir. İtikâfı yeniden yapması şundandır: (İtikâf yerinden) çıkması şer’î (bir nedenden dolayı) vacip olsa da, (oradan çıkmasının nedeni) ancak kendi fiili sebebi iledir. Onun fiilinin meydana geleceği ise (normal süreç dâhilinde örneğin bir Cuma namazı gibi) bilinmiyordu. Onun için (hac veya umre için dışarı çıkmak) itikâfta müstesna sayılmamıştır…” (İbn-i Âbidîn, Oruç Bahsi)