SORU: İtikâfta bulunan kişi itikâf yerinden özürsüz olarak bir vakit dışarı çıkarsa ne gerekir, bu durum vacip ve nafile itikâfta değişir mi? Nezir itikâfı nasıl kaza eder? Nafile itikâfı kaza etmesi gerekir mi? İtikâfın; cima, hayız, delilik, uzun süre bayılma, hasta ziyareti maksadıyla dışarı çıkma gibi sebeplerden dolayı bozulması arasında bir fark var mıdır? İtikâf, dinden dönme suretiyle bozulursa kazası gerekir mi? İtikâfta dışarı çıkma ne kadar bir vakit olursa itikâf bozulur?
CEVAP:
İtikâf, nezir (adak adama) yoluyla vacip olmuşsa; unutarak bile olsa özürsüz olarak, kum saatiyle değil zaman saatiyle bir saat/bir vakit (itikâf yerinden dışarı) çıkmakla, itikâf bozulup kaza gerekir. (Bir vakit dışarı çıkmakla bozulması İmam-ı Âzam’a göredir. İmameyn’e göre ise günün ekserisinde çıkarsa bozulur. İmam-ı Âzam’ın görüşü kıyastır, İmameyn’in görüşü ise istihsandır. Nitekim aşağıda gelecektir…)
İtikâf nafile itikâf ise; (unutarak bile olsa özürsüz olarak itikâf yerinden dışarı çıkmakla) bir gün olmadan bozduğu takdirde kaza etmek gerekmez. Yalnız daha önce geçtiği vecihle, İmam Hasan’ın rivayetine göre kazası gerekir…
(Bozduğu itikâf) nezir olan bir itikâf ise, kaza ederken oruçla kaza eder. Şu kadar var ki, muayyen/belirli bir ayın (itikâfını nezredip de) bozmuşsa, bozduğu kadarını kaza eder, (muayyen olmayan bir ayın itikâfını nezretmiş ve bozmuşsa, ister peş peşe olmasını şart koşmuş olsun ister olmasın) yeniden başlar. Çünkü (muayyen olmayan bir ayın nezrini yerine getirme) kendisine aralıksız lazım gelmiştir…
(İtikâfı, ister) kendi fiiliyle olup bir özür bulunmaksızın bozsun örneğin cima gibi ki bundan yalnız dinden dönme müstesnadır, (ister) kendi fiiliyle bir özür bulunduğundan dolayı bozsun örneğin (kasten/maksud olarak) hasta ziyareti (için dışarı çıkma) gibi, (ister) kendi fiili olmayan bir şeyle bozulsun örneğin hayız, delilik, uzun süre bayılma gibi ki (bunlar) arasında bir fark yoktur…
Hükmüne gelince: (Muayyen/belirli bir ayın itikâfını nezreder de) muayyen olan vakti geçmişse bakılır; yalnız bir kısmı geçmişse (kazaya kalmışsa), yalnız onu kaza eder, yeniden başlaması gerekmez. Hepsi (kazaya) kalmışsa, hepsini aralıksız olarak kaza eder. (Hepsini) kaza etmeye kudreti olur da, ölünceye kadar kaza etmezse, her gün için bir fakir yiyeceğini (yani fidye) vasiyet eder. Bir kısmını (bir gün bile olsa kaza etmeye) kudreti olur da (ölünceye kadar kaza etmezse), nezirde bulunurken sıhhatli olduğu takdirde, hüküm yine budur (her gün için bir fakire fidye verilmesini vasiyet eder). (Nezirde bulunurken sıhhatli) değilse, bir gün iyileştiği takdirde oruçta geçen ihtilâfa göre halledilir. Aksi takdirde (iyileşmeden ölürse) bir şey lazım gelmez…
İtikâfını dinden dönmek sureti ile bozarsa (bu müstesnadır kaza etmesi lazım gelmez). Çünkü dinden dönmek, ondan (yani irtidaddan) önce Allah’ın (onun üzerine) vacip kılmasıyla veya kişinin kendi üzerine vacip kılmasıyla boynuna borç olan her şeyi ıskat eder (düşürür). Nezir de, kişinin kendi üzerine vacip kıldığı şeylerdendir. Yani (kişinin üzerine vacip olmasının) sebebi bâki (kalıcı) değildir, zira sebebi nezirdir. el-Fetih sahibi, “kurbet olan bir fiili nezretmek kurbettir. Binaenaleyh sair kurbetler gibi o da dinden dönmekle bâtıl olur” demiştir. Sebebi bâtıl olunca, kazası da vacip olmaz. Hac ile vakit namazı bunun gibi değildir. Zira onların sebebi bâkidir…
(İtikâfta dışarı çıkma hususunda) günün ekserisi muteberdir. Çünkü (bundan daha) azında zaruret vardır. Ulema bunun istihsan olduğunu söylemişlerdir. Burada Kemâl inceleme yapmış olup şöyledir: “İstihsan budur” sözü onun tercih (edildiğini gösterir) iktiza eder. (Hâlbuki burada istihsan tercih edilmemiştir). Çünkü bu, kıyasın istihsana tercih edildiği sayılı yerlerden değildir.” Sonra da, “zaruret olduğundan dolayı istihsan olduğu” hususunu menetmiş (reddetmiş) ve şunları söylemiştir: “Hafifletmeye (tahfife) sebep olan zaruret, sürekli olan veya ekseriyetle vuku bulan zarurettir. Hâlbuki İmameyn, (itikâftan dışarı) çıkmayı hiç zaruret yokken de caiz görmektedirler. Çünkü meselenin faraza (olarak bina edildiği durum), bir ihtiyaç için olsun olmasın, hatta oyun için olsa bile bir günden az çıkması hususundadır. Ben şüphe etmem ki, bir kimse günün yarısından öncesine kadar çarşıya mescitten oyun, eğlence ve kumar için çıkar da sonra da, “Ya Rasûlallah ben itikâftayım” derse, (Rasûlallah s.a.v); “sen itikâfçılardan ne kadar uzaksın” der.” Bu satırlar kısaltılarak alınmıştır. Kemâl merhum, bu (mevzuyu) tahkik hususunda sözü uzatmıştır. Nitekim (tahkik yaparken) âdeti budur. Bundan anlaşılır ki, meselenin istihsan olduğu müsellem (söz götürmez) değildir ki, Rahmetî’nin dediği gibi kıyasın istihsana tercih edildiği yerlerden olsun. el-Hidâye’de, ihtilaf ve zayıflık olduğunu bildiren “(Ulema) söylemişlerdir” sözünü zikretmeden direk “istihsan” olduğunu söylemiştir. Şârih, “söylemişlerdir” lafzını Kemâl’in (yukarıdaki) incelemesine meylettiği için söylemiştir… (İbn-i Âbidîn, Oruç Bahsi)