SORU: Başa çokça gelen tabii veya şer’î bir ihtiyaçtan dolayı itikâftan dışarı çıkıldığında itikâfın bozulmayacağını öğrendik. O halde başa çokça gelmeyen, boğulan bir kimseyi kurtarmak veya itikâfa girdiği mescidin yıkılması gibi durumlarda dışarı çıktığında itikâfı bozulur mu? İtikâfta olan bir kimse unutarak veya zorla/ikrah yoluyla yahut küçük abdest bozmak için itikâftan çıkar da alacaklısı bir saat/müddet kendisini hapsederse yahut hastalık sebebiyle çıkarsa itikâfı bozulur mu? İtikâfta olan bir kimse cihat için umumi seferberlik ilan edildiğinden dolayı itikâftan çıkarsa hükmü ne olur?
CEVAP:
(Vukuu çok olan): (İtikâfta olan kişi) başa çok gelen (çokça vâki olan) bir özürden dolayı çıkarsa -ki o da yukarıda geçen tabii veya şer’î ihtiyaçtan başkası değildir- itikâfı bozulmaz…
(Vukuu az olan): Boğulan bir kimseyi kurtarmak ve (itikâfa girdiği) mescidin yıkılması gibi başa çok gelmeyen özürden dolayı (itikâfından) çıkarsa, bu (durumlar) bâtıl olmayı değil, günahı ıskat eder (yani itikâfı bozulur ama itikâfı bozma günahı düşer)…
Aksi takdirde unutma (durumunda itikâfın) bozulmaması evlâ (öncelikli) olurdu. Çünkü unutma durumunda bazı hükümlerin şer’an sahih kabul edildiği sabit olmuştur. Nitekim oruçlunun unutarak yemesi, kazaya kalmış namazını unutan kimsenin vakit namazının sahih olması bu kabildendir…
Nitekim Kemâl (b. Hümâm) bunu tahkik etmiş ve şöyle demiştir: “el-Hâniyye ve el-Hulâsa’da açıklanan şudur: (İtikâfta olan bir kimse) unutarak çıkarsa veya zorla (ikrah yoluyla çıkarılırsa) yahut küçük abdest bozmak için itikâftan çıkar da alacaklısı bir saat/müddet kendisini hapsederse yahut hastalık sebebiyle çıkarsa, İmam-ı Âzam’a göre bozulur. el-Hâniyye sahibi hastalığı, “başa çok gelmez (vukuu az olan)” diye illetlendirmiştir. Bu sebeple icaptan müstesna olmaz ve (zikredilen durumların) hepsinde (itikâfın) bozulacağını ifade eder…
Bu izaha göre, hasta ziyaret etmek veya cenazede bulunmak için (itikâfından) çıkarsa, (bu) vazifeyi (yerine getirmek) onun üzerine taayyün etse bile itikâf bozulur. Ancak hastalık durumunda olduğu gibi burada da (hasta ziyaret etmek veya cenazede bulunmak onun üzerine taayyün ettiği durumda çıktığında) günahkâr olmaz. Bilâkis, Cuma (namazına çıkmasının vacip) olduğu gibi (burada da dışarı çıkması) vaciptir, (ancak şu var ki Cuma namazı için dışarı çıktığında) itikâf bozulmaz, çünkü (Cumanın) vâki olacağı (zaten önceden) malumdur, binaenaleyh (dışarı çıkıldığında bozulma durumlarından) müstesnadır…
Bu izaha göre, (itikâftaki kişi), boğulan bir kimseyi kurtarmak için veya yangından dolayı yahut (cihat için) umumi seferberlik (ilan edildiğinden dolayı itikâftan) çıkarsa bozulur, ama günahkâr olmaz. Keza (itikâfa girdiği) mescit yıkılır (da bundan dolayı dışarı çıkarsa) hüküm budur (itikâfı bozulur, ama günahkâr olmaz). el-Hâniyye ve diğer kitaplarda bu nassan beyan edilmiştir. (İtikâfa girdiği mescidin) cemaatinin dağılması, bitmesi/kesilmesi de böyledir (bu durumda da itikâftan çıkarsa bozulur, ama günahkâr olmaz). Hâkim el-Kâfî adlı eserinde bunu bildirmiş ve “Ebû Hanife’nin kavline göre ise, büyük veya küçük abdest bozmak ile Cuma (namazı kılma haricinde) başka bir sebeple (itikâf yerinden) bir saat çıkarsa itikâfı bozulur” demiştir.” Kısaltılarak alınmıştır…
Zeylâî’’nin ve başkasının tafsile gitmesi (yukarıda anlatılanın) hilâfınadır. (Zeylâî), hasta ziyaret etmek, cenazede ve cenaze namazında bulunmak, boğulanı kurtarmak, yangın, (cihat için umumi) seferberlik ve şahitliği eda gibi bir şey için çıkmayı (itikâfı) bozucu saymıştır. (İtikâfa girdiği) mescidin yıkılmasından veya (mescidin) cemaatinin dağılıp da beş vakit namaz kılınmaz olduğu için başka bir mescide gitmesi, zâlim tarafından zorla çıkarılması, malı ve canı hususunda zorbalardan korkması bunun hilâfınadır (bu durumlarda dışarı çıktığında itikâfı bozulmaz). Nûru’l-Îzah sahibi de bu tafsilâta göre hareket etmiş olup en-Nehir’den aşağıda nakledeceğimiz tafsilâta uymamıştır…
Lakin en-Nehir sahibi ve başkaları, (itikâfa girdiği mescidin) yıkılması, cemaatinin dağılması ve zorla (ikrah yoluyla) çıkarılmasıyla (itikâfın) bozulmamasını istihsan saymışlardır. en-Nehir sahibi şöyle demiştir: “el-Bedâyi ve diğer kitaplarda açıklandığına göre, (itikâfa girdiği mescidin) yıkılması ile zorla (ikrah yoluyla) çıkarılmasıyla (itikâfın) bozulmaması istihsandır. Çünkü buna mecburdur, (itikâfa girdiği mescit) yıkıldıktan sonra artık orası itikâf yeri olmaktan çıkmıştır ve artık orada cemaatle beş vakit namaz kılınmaz. Bu da (itikâfa girilen mescidin) cemaatinin dağılması (nedeniyle oradan çıktığında itikâfın) bozulmayacağını ifade eder.” Şurunbulâliyye’de açıklandığına göre, bu bâbta istihsan bulunduğu, el-Muhît, el-Mübtegâ ve el-Cevhere’de bildirilmiştir…
Ben (İbn-i Âbidîn) derim ki: Keza el-Müctebâ, es-Sirâc ve Tatarhâniyye’de de (böyle) bildirilmiştir. Bununla Miskîn Hâşiyesi’ni yazan Ebussuûd’un, “el-Bedâyi ve diğer kitaplardaki kavil İmameyn’indir. Zeylaî, Miskîn, Şurunbulâlî ve başkaları iki kavli birbirine karıştırmışlardır…” sözü itibardan sâkıt olur. O bu hususta boş yere sözü uzatmıştır. Zira bu İmameyn’in kavli olsaydı, bazı özürlerde istihsanın bulunması, bazılarında ise bulunmamasının ne manası vardı. İmameyn (zaten) hiç özür yokken yarım günden az çıkmakla itikâfın bozulmayacağını söylemişlerdir. Keza, bu İmameyn’in kavli olsaydı, bu zevattan biri naklederdi. Bilakis el-Bedâyi sahibi, (itikâfa girilen mescidin) yıkılması ve (oradan) zorla/ikrah (yoluyla çıkarılması) meselelerinde hemen o saatte başka bir mescide girerse istihsanen bozulmayacağını açıklamıştır. “Hemen o saatte” demesi, açıkça gösteriyor ki, bu, İmam-ı Âzam’ın kavline göredir…
Hâsılı (sözün özeti): İmam-ı Âzam’ın mezhebine göre, mescitten çıkmakla itikâf bozulur. Bundan yalnız büyük ve küçük abdest bozmak ile Cuma (namazı kılmak) için çıkmak müstesnadır. Nitekim bunun açıklaması Hâkim’in el-Kâfî adlı eserinden naklen yukarıda geçti. el-Hâniyye, el-Hulâsa ve el-Fetih de naklettiğimiz (bu tafsilat) üzeredir. Birtakım Ulema ise bazı meselelerde bozulmamayı istihsan kılmışlardır, galiba el-Hâniyye sahibi bu istihsanı beğenmediğinden (öyle demiştir). Zira mescidin yıkılması, onu itikâf yeri olmaktan çıkarmaz. Şu kavle binaen ki, bu bâbın (konunun) başında geçtiği gibi (itikâfa girilebilmesi için) o mescitte beş vakit namazın cemaatle kılınıyor olması şart değildir. Bir de hastalık, hayız, unutmak, Allah tarafından olduğu halde (itikâfı) bozarsa, kul tarafından olan zorlama (ikrah) evleviyetle bozar olmalıdır. Muhakkık İbn-i Hümâm bu cihete bakmış olacak ki, zâhiru’r-rivayet kitapları ile el-Hâniyye ve diğer kitapların kısaltılmışı olan Hâkim’in el-Kâfî’sine uymuş, el-Bahır sahibi de ona uymuştur. el-Burhân sahibi dahi ona itimat ederek “Mevahibû’r-Rahmân” adlı kitabının metninde yalnız bu (kaville) iktifa etmiştir. Musannıf da ona tâbi olmuştur. Kezâ Allâme Makdisî, şerhinde, Şurunbulâlî’ye muhalefet etse de Kemâl’e uymuştur… (İbn-i Âbidîn, Oruç Bahsi)