SORU: Âşir (öşür/zekât memuru), bir kimseden zekâtını vermesini ister, bu kimse de zekâtını daha önce verdiğini söylerse, âşir nasıl davranır?
CEVAP:
Âşir (öşür/zekât memuru), bir kimseden zekâtını vermesini ister, bu kimse de; “zekât senesi henüz tamamlanmadı”, “ben ticarete niyet etmedim”, “nisabı eksiltecek veya bütün malımı kapsayacak şekilde borçluyum”, “bu mal benim değildir, emanettir”, “ben bu malda bekçiyim”, “bu ortaklı maldır”, “bu malda zekât yoktur” gibi sözler söylerse, sebebini açıklamamış olsa bile yeminiyle birlikte tasdik olunur.
Eğer bu kimse, “başka bir öşür memuruna verdim” derse, bakılır; şayet başka bir öşür memuru varsa ve âşir de bunu kesinlikle biliyorsa, o kimse yemini ile birlikte tasdik olunur. Eğer âşir başka bir öşür memuru olup olmadığını tam olarak bilmiyorsa, bu kimse tasdik olunmaz, zira asıl olan, başka bir âşir’in olmamasıdır.
Yukarıdaki bu gibi durumlarda, kişinin zekâtını ödediğine dair bir belge (makbuz) göstermesi şart değildir, bu belgeyi göstermeden tasdik olunur. Zira yazı yazıya benzeyebilir veya sahte olabilir yahut dalgınlıkla makbuz alınamayabilir veyahut alındıktan sonra kaybolması mümkündür. Bu nedenle bu belgenin hakem kılınması mümkün değildir, şu halde söz, yeminiyle birlikte mal sahibinindir. Eğer mal sahibinin yalan söylediği seneler sonra meydana çıkarsa, o senenin zekâtı kendisinden tahsil edilir.
Âşir (öşür/zekât memuru)’nun zemmi hakkında bazı hadisler varit olmuştur. Bunlardan bazısı şöyledir: Taberânî Kebîr’de şöyle rivayet etmiştir: “Şüphesiz Allah Teâlâ mahlûkatına yaklaşır ve dilediğini bağışlar, ancak fuhşiyat yapan (zina eden) ve öşür toplayanlar müstesna (bunları affetmez).” Yine Ebû Dâvûd Sünen’de, İbn-i Huzeyme Sahihi’nde, Hâkim Müstedrek’de rivayet ettiğine göre, Ukbe b. Âmir (r.a) Rasûlullah (s.a.v)’i şöyle buyururken işitmiştir: “Meks ashabı (yani bâccı) cennete giremez.” Yezîd b. Harun; bundan murad “öşür toplayanlardır” demiştir.
Bağavî şöyle demiştir: ““Meks ashabı (yani bâccılardan)”’dan murad, kendisine uğrayan tüccardan zekât adı altında “bac” alan memurlardır.” Hâfız el-Münzirî’de şöyle demiştir: “Şimdi onlar öşür adı altında “bac” alıyorlar. Diğer bir “bac” daha vardır ki onun da ismi yoktur. Bilakis aldıkları bu şeyi haram ve zıkkım olarak alıyorlar ve karınlarına doldurasıya ateş yiyorlar. Rablerine karşı bu hususta hüccetleri de batıldır ve üzerlerine gazap ve şiddetli azap vardır. Bilmelisin ki bazı fasık tacirler, kendilerinden alınan bacc’ı verirken zekâta niyet ederlerse onun yerine geçeceğini zannediyorlar. Bu batıl bir zan’dır ve Şafii mezhebinde de bunun bir mesnedi yoktur. Çünkü devlet başkanı bâccıları zekât almak için tayin etmez, bilakis az olsun çok olsun, zekât farz olsun olmasın buldukları malların öşürlerini almak üzere memur tayin eder.”
Verilen bacc’ın zekât olmasına niyet ederse, sahih olan kavle göre zekât olmaz. (İbn-i Âbidîn, Zekât Bahsi)
(Bac, Farsça “baj” kelimesinin Arapça ve Türkçede kullanıldığı şeklidir. Bac, bir çeşit vergidir. Bu vergi; pazarlarda, panayırlarda alınıp satılan her cins maldan ve hayvandan (yani alım-satım vergisi), ithal edilen ve devletin topraklarından transit olarak geçirilen mallardan (yani gümrük vergisi) olarak alınan bir vergidir. (Kâmus)