Âşir (öşür/zekât memuru), zimmî’ye vergi hususunda nasıl davranır?

SORU: Âşir (öşür/zekât memuru), zimmî’ye vergi hususunda nasıl davranır?

CEVAP:

Bizim lehimize ne varsa onların lehine de o vardır. Yani Müslümanlardan zekât almak için şart koşulan; malın üzerinden sene geçmesi, malın nisap miktarı olması, borçtan hâlî bulunması ve malın ticaret için olması gibi şartlara, zimmîler hakkında da riayet edilir, (örneğin, “senesi henüz tamamlanmadı”, “ben ticarete niyet etmedim”, “nisabı eksiltecek veya bütün malımı kapsayacak şekilde borçluyum”, “bu mal benim değildir, emanettir”, “ben bu malda bekçiyim”, “bu ortaklı maldır” gibi sözler söylerlerse tasdik olunurlar). Ancak zimmîlerden, Müslümanlardan alındığı gibi onda birin dörtte biri (yani kırkta bir alınmayıp, onlardan Müslümanlardan alınanın iki katı alınır). Zira Müslümandan alınan zekâttır, zimmîlerden alınan ise cizyedir,[1] zekât değildir. Çünkü zekât temizliktir ve paklamaktır, zimmîler ise temizlik ehlinden değillerdir.

Ancak zimmî, “ben vergimi kendim verdim” veya “bir fakire verdim” derse tasdik olunmaz (tekrar vermesi gerekir). Çünkü zimmîlerin fakirleri zekâtın verileceği yerlerden (yani zekât almaya müstehak olanlardan) değildir. Keza zimmînin, kendi vergisini, -Müslümanların maslahatlarına olan- zekât almaya müstehak olan yerlere verme salahiyeti de yoktur. (İbn-i Âbidîn, Zekât Bahsi)

 

[1] Cizye; İslam devletinde gayri-müslim tebaadan ve fethettikleri gayri-müslim memleketlerinde müslüman olmayanlardan himaye karşılığında (yani devlet teminatı altında bulunmanın karşılığı) alınan vergidir. (Cizye’nin, mal cizyesi, arazi cizyesi ve şahıs (baş) cizyesi gibi çeşitleri vardır.) (Kâmus)