DOKSAN SEKİZİNCİ MENKIBE
(Hz. Pîr İle Havada Yaşayan Bir Şeyhin Havada Buluşması, Bir Çok Meşayihin ve Hızır (a.s.)’ın O’nun Hakkında Söyledikleri)
Büyük Şeyh Ârif Billâh Halife b. Musa Irakî (r.a.)’den rivayetle, dedi ki:
– Bir kere kalabalığın çok olduğu bir beldeye çıkıp geldim. (Orada) havada oturan bir Şeyh gördüm ve ona selam verdim. Selamıma karşılık verdi. Ona:
– Niçin (nasıl) havada oturabiliyorsun? dedim. (O):
– Ey Halife! Hevâ (hevese) muhalefet ettim ve havada oturdum, dedi.
Sonra tekkesinde Şeyh Abdulkadir (r.a)’ı ziyarete geldim. Onu kubbede havada otururken gördüm. Havada otururken gördüğüm o adam da O’nun huzurunda mütevazı şekilde oturuyordu. Adam (Şeyh ile) konuştu ve O’na hakikatlerdeki hükümlerden sordu. Sonra ikisi marifetler hakkında konuştular, (fakat öyle) bir konuşma (ki) ben ondan hiç bir şey anlamadım. Sonra Şeyh kalkıp (gitti) ben de adamla yalnız kaldım. Ona:
– Seni niçin burada görüyorum (niçin buradasın)? dedim. (O):
– Allah Teâlâ’nın seçilmiş bir velîsinin veya mukarreb kılınmış (yakınlık verilmiş) bir habibin (sevgilinin) mutlaka buraya sık sık ziyareti ve medet isteği vardır, dedi. Ona:
– İkinizin konuşmasından hiç bir şey anlamadım, dedim. (O):
– Her makamın hükümleri vardır. Her hükmün manaları vardır. Her mananın bir ibaresi, o manayı ifade eden bir (ifadesi ve cümlesi) vardır. (Bu) ibareyi ancak onun manasını anlayan anlar. Manayı da ancak onun hükmünün (kendisinde) tahakkuk ettiği kimse anlar. Hüküm de ancak işaret edilen makama ulaşan kimsede tahakkuk eder. (İşte) böylece onun huzurunda oturdum. Beni idareci kılan (mevki, makam veren) ve beni tasarruf sahibi yapan bir (zatın) huzurundan bugün nasıl uzak dururum, dedi. Ona:
– Seni neye idareci kıldı (makam verdi) ve ne hususunda seni tasarruf sahibi kıldı? dedim. (O):
– Bana havada oturup (yaşayıp hayat süren ricali) gayb’den yüz erin öncülüğünü verdi. O erler ki onları ancak Allah’ın dilediği görür. Beni onların hâllerinde kabz ve bast olarak tasarruf sahibi kıldı, dedi.
Sonra dedi ki:
– Şeyh Abdulkadir, işi Evliya’ya, Ebrar’a ve Ebdal’a yüklemiş (tayin etmiş, yetki vermiştir). Kendi zamanında onun dışındaki yetkili (evliyanın) hâllerine ve sırlarına şamil (muttali) idi…
——————————
Ârif Billâh Şeyh Ebû Abdullah Kuraşî (r.a)’dan rivayetle, dedi ki:
– Şeyh Abdulkadir, zamanındaki ahalinin efendisidir. Evliyalar onların en yüceleri ve en kemale ermiş olanlarıdır. Âlimler ise onların en çok verâ ve zühd sahibi olanlarıdır. Ârifler de onların en çok bilenleri ve en tamam olanlarıdır. Meşayih ise onların en çok temkin ve yakınlık ehli ve en kuvvetli olanlarıdır…
———————————
Büyük Şeyh Arif Billâh İbrahim A’zeb (r.a)’dan rivayetle, dedi ki:
– Şeyh Abdulkadir, efendimizdir. (O) muhakkıkların efendisi, sıddıkların imamı, âriflerin hucceti ve Allah’a suluk eden saliklerin kudvesi (örneği ve önderidir)…
——————————–
Büyük Şeyh Ârif Billâh Ebû Ya’zê Mağribî diye meşhur, Şeyh Abdulkadir hakkında dedi ki:
– Doğu, batı üzerine onunla faziletli kılınır. İlmi ve nesebi, net ve muazzam biçimde O’nun, evliyalar içinde farklı ve üstün olduğunu ortaya koydu…
———————————-
Şeyh Ârif Billâh Ebû Medyen Mağribî (r.a) diye meşhur, onun talebesi Şeyh Ebû Muhammed Salih’ten -Allah Teâlâ ona rahmet etsin- rivayetle, dedi ki:
– Hızır (a.s) ile karşılaştım ve ona bu asrımızda doğu ve batıdaki meşayihi sordum. Onunla Hak (c.c) arasında ancak bir nefis kalmıştı. Bütün evliyaların mertebeleri ise bu nefsin ardında idi. Ona Şeyh Abdulkadir (r.a)’dan sordum:
– O, sıddıkların imamı ve âriflerin üzerine bir hüccettir. O, marifette bir ruh’tur. O’nun durumu evliya içinde tefrid’dir. Ben de, onun işaret (ettiği şekilde) evliyaların mertebelerinde tasarrufta bulunuyorum, dedi…
(Hulâsatu’l-Mefâhir fî Menâkıbı’ş-Şeyh Abdulkâdir)