SEKSEN BİRİNCİ MENKIBE
(Hz. Pîr’in Nehire Emir Göndermesi ve Suyun Yükselip Bir Şeyh’e ve Ashabına Geçit Vermemesi)
Arif Şeyh Ebû Muhammed Muferrac b. Şihabuddin Şeybânî’den rivayetle, -mensup olduğu (belde hakkında iki rivayet olup) birincisi “Şeybân”dır ikincisi ise maruf belde “Beysân”dır- dedi ki:
– Şeyh Atâ Kûnî her Cuma, ashabı da etrafında iken memleketinden “Beysân’a” yelkenli ile geçerdi. Onlar yüksek hâllerin sahibi idiler. Onlardan kimisi aslana biniyor idi. Bu durum içimde bir şey (rahatsızlık) husule getirdi.
(Şeyh Muferrac devamla) dedi ki:
– Bunun üzerine Bağdat’a sefer ettim ve Efendim Şeyh Muhyiddin Abdulkadir (r.a) ile bir araya geldim. Şeyh Atâ’nın hâlini ona anlattım. Beni birkaç gün (yanında) alıkoydu. Ondan sefer buyruğunu alığımda, ayrılırken bana:
– Yelkenliye ulaştığında (nehrin) yürüyerek geçilebilen sığ yerinde dur ve “Abdulkadir sana ne Şeyh Atâ ve ne de ashabının senden geçip gitmesine izin verme diyor, de”, dedi.
(Şeyh Muferrac devamla) dedi ki: “Geri döndüğümde (nehrin) yürüyerek geçilebilen sığ yerinde durdum ve Şeyh Abdulkadir’in bana dediği gibi söyledim… Cuma günü olduğunda âdetleri üzere Şeyh Atâ ve ashabı geldiler ve sığ yerden yürüyerek geçmek istediklerinde, kendileri ile su arasında yüksek bir barikat (engel olduğunu gördüler). Sonra da su barikata kadar yükseldi ve (bunun üzerine) geçmekten imtina ettiler. Şeyh Atâ ashabına:
– Geri dönün, bu cereyan etmiş (olmuş) bir iştir, dedi. Sonra (yine) onlara:
– Başlarınızı açın da hepimiz Bağdat’a gidelim ve Şeyh Abdulkadir’in yanında (Allah’a) tevbe-istiğfar edelim (ve de Şeyh’ten bağışlanma dileyelim), dedi. Bunun üzerine oğlu İbrahim ona:
– Şeyh Muferrac’a git ve onun yanında tevbe-istiğfar et (ve de ondan bağışlanma dile), dedi. Bunu yapmaya azmedip (niyetlendiklerinde) su ilk haddine kadar indi ve “Beysân’a” geçip Şeyh Muferrac’ın yanında (Allah’a) tevbe-istiğfar ettiler (ve de ondan bağışlanma dilediler). Onun huzurunda mütevazı idiler. Onların bu istiğfar ettikleri gün (gerçekten) büyük bir gün idi…
(Hulâsatu’l-Mefâhir fî Menâkıbı’ş-Şeyh Abdulkâdir)
Bu yazı yorumlara kapalı.