ALTMIŞ İKİNCİ MENKIBE
(Zamanın “Tayyi Mekân” Evliyasının Hızır (a.s)’ın Emriyle Hz. Pîr’in Huzuruna Gelmeleri, Ona İtaat ve Hürmetleri)
Şam’a yerleşip (orayı vatan edinen) Şeyh Ebu Kasım Betâihî’den rivayetle, dedi ki:
– Beş yüz altmış dokuz senesinde, oradaki salih kimseleri ziyaret etmek için Lübnan dağlarına geldim. Orada “Asfahanlı” salihlerden bir adam vardı. Ona “Dağlı Şeyh” deniliyordu. “Lübnan” dağlarında uzun müddet kalmasından dolayı “Dağlı” diye isimlendirilmişti. Böylece ona geldim (yanına) oturdum ve ona:
– Ey efendim! Ne kadardır buradasınız? dedim. (O):
– Altmış senedir, dedi. (Ben):
– (Başınızdan) geçen acayip bir şey (var mı)? dedim. (O):
– Beş yüz elli dokuz senesinde burada iken, mehtaplı bir gecede (evliyalardan olan) dağ ahalisini gördüm. Bir araya gelip toplanıyorlar ve (sonra) gurup gurup “Irak” cihetine doğru havada uçuyorlardı. Bunun üzerine onlardan arkadaşım olan (kimseye):
– Nereye gidiyorsunuz? dedim. (O):
– Hızır (a.s) bize Bağdat’a gelmemizi ve “Kutbun” huzurunda bulunmamızı emretti, dedi. (Ben):
– O kim” dedi(m). (O):
– Şeyh Abdulkadir, dedi. Bunun üzerine ben de onlarla birlikte sefer etmek için izin istedim. (O da):
– Tamam, dedi. Böylece havada gittik ve fazla sürmeden Bağdat’a vardık. Baktım ki onlar onun huzurunda saf saf durmuşlar. Onların büyükleri (Şeyh’e), ‘Ey Efendimiz’ diye (hitap ediyorlar), o ise onlara (bir) emir veriyor ve onlar da hemen onu yerine getiriyorlar (idi). Sonra onlara ayrılmalarını emretti ve onun huzurundan geri geri (giderek) çıktılar. Tâ ki havada uçup gitmeye başladılar ve ben de arkadaşımla birlikteydim. Dağa döndüğümüzde ona:
– Bugün onun huzurundaki edebiniz ve onun emrini yerine getirmedeki süratiniz gibisini görmedim, dedim. Bunun üzerine (o):
– Ey kardeşim! Nasıl emrini hemen yerine getirmeyelim, o ki: “Ayağım bütün Allah dostlarının boynundadır” dedi. Muhakkak biz ona itaat ve hürmet etmekle emrolunduk, dedi…
(Hulâsatu’l-Mefâhir fî Menâkıbı’ş-Şeyh Abdulkâdir)