44. Menkıbe… Bir rüya ve Rasûlullah’ın işaretiyle Hz. Pîr’e intisap

 

KIRK DÖRDÜNCÜ MENKIBE

(Bir Rüya ve Rasûlullah’ın İşaretiyle Hz. Pîr’e İntisap)

İbn-i Hamâmî diye bilinen Şeyh Salih Ebu Hasan Ali b. Muhammed b. Ahmet Bağdâdî’den rivayetle -Allah ona rahmet etsin- dedi ki:

– Beş yüz elli üç senesinde ben çocukken rüyamda bir nehir gördüm. Suyu kan ve irin idi. Balık(ları) ise yılanlar ve haşereler olup (nehir de gittikçe) büyüyordu. Ben ise (bana ulaşıp) beni elde edecek korkusuyla (nehirden) kaçarak ta evimize vardım. Evin içinden bir kimse bana bir yelpaze verdi ve;

– Bunu çok sıkı tut, dedi. (Ben):

– Bununla mı beni taşıyıp (kurtaracaksın)?dedim.

– İmanın seni taşıyıp (kurtaracak), dedi. Böylece onun (yelpazenin) bir tarafını (sıkıca) tuttum. Bir de (baktım ki) ben o (kimsenin) yanında, evimizde yatağın üstündeyim ve korkumda gitmişti. Ona:

– Seni bana nimet olarak (lütfedenin) hakkı için sen kimsin? dedim. O:

– Ben senin Nebîn Muhammed Rasûlullah (s.a.v), dedi. Bunun üzerine ben O’nun heybetinden titredim ve;

– Ya Rasûlullah! Allah’a, O’nun Kitabı ve Senin Sünnetin üzere ölmem için dua et, dedim. (O):

– Evet ve (de senin) Şeyh’in Abdulkadir Cîlânî, dedi.

Zikretti ki: O, bu hitabı (isteği) Nebî (s.a.v)’e tekrarladı. O’da (s.a.v) bu cevabı ona üç kez tekrarladı.

(İbn-i Hamâmî devamla dedi ki):

– Sonra uyandım ve rüyayı babama ve aileme anlattım. Sabah namazını kılınca babam beni aldı ve Şeyh Abdulkadir’e gittik. O gün (Şeyh’in) “Ribat’ta” konuşma günü idi. O’na konuşma (esnasında) kavuştuk. İnsanların çokluğu (kalabalığı sebebiyle) onun yakınına oturma imkânımız olmadı. Bunun üzerine insanların en sonuna oturduk. (Şeyh hemen) sözünü kesti ve “Bana bu iki adamı getirin”, dedi ve bizi işaret etti. Böylece ben ve babam insanların boyunları üzerinden taşınarak kürsüye kadar getirildik. (Şeyh) bizi çağırdı ve babam onun (yanına) çıktı, ben de arkasında. (Şeyh) babama:

– Ey akılsız (ahmak), bize ancak delil ile geldin, dedi ve ona gömleğini, bana da başındaki takkesini giydirdi. (Böylece) insanların arasına oturduk. (Baktık ki) Şeyh’in babama giydirdiği gömlek ters (giyilmiş). (Babam hemen) onu düzeltmek istedi (fakat) ona: “İnsanlar dağılana kadar sabret”, denildi. Şeyh (konuşması bitip kürsüden) indiğinde, babam, insanların kalabalığı içinde (gömleği) düzeltmek istedi, baktı ki (gömlek) ters değil. Böylece hemen bayıldı. İnsanlar da bunun için telaşlandılar. Bunun üzerine Şeyh:

– Onu bana getirin, dedi.

Biz de, “Evliyalar Kubbesinde” oturur haldeyken O’nun huzuruna girdik. (Burası) “Ribat’ta” bir kubbedir. Şeyh’i ziyaret etmek için “ricali gayb” ve evliyaların oraya sıkça gelip-gittiklerinden dolayı böyle isimlendirilmiştir. Babam bana:

– Kimin delili (rehberi) Rasûlullah (s.a.v), Şeyhi de Abdulkadir olur da nasıl onun kerameti olmaz! İşte bu da senin kerametin, dedi. (Sonra) bir hokka ve bir kâğıt (sayfa) istedi ve bize “hırkanın” senedini yazdı. Allah ondan razı olsun…

(Hulâsatu’l-Mefâhir fî Menâkıbı’ş-Şeyh Abdulkâdir)