13. Menkıbe… Hz. Pîr’in Cinlere hükmetmesi, Sara/Epilepsi hastalığına devası, Ricali Gayb’le görüşmesi, Tavanın çökmesi

 

ON ÜÇÜNCÜ MENKIBE

(Hz. Pîr’in Cinlere Hükmetmesi, Sara/Epilepsi Hastalığına Devası, Ricali Gayb’le Görüşmesi, Tavanın Çökmesi)

Ebu Sait Abdullah b. Ahmet Bağdadi’den rivayetle, dedi ki:

– İsmi Fatıma olan kızım evimizin damına çıktı ve kaçırıldı. O, bakire ve o gün yaşı on altı idi. Bunun üzerine Şeyh Muhyiddin Abdulkadir (r.a)’e geldim ve ona bu (olanları) anlattım. (Bana):

– Bu gece “Kerh’in” harabelerine git ve beşinci tepede otur. “Bismillah, Şeyh Abdulkadir niyetine” diyerek (kendi etrafında) yere bir daire çiz. Gecenin karanlığı basınca, sana çeşitli suretlerde cin taifeleri uğrar (geçip giderler). Onların (güçlü) kuvvetli (oluşları ve tavırları) seni sakın korkutmasın. Seher vakti olduğunda onların kralları, atlı ve çok büyük bir (cin) ordusuyla birlikte sana uğrar ve;

– İsteğin nedir? (diye) sorar. O’na:

– Beni sana Abdulkadir gönderdi, diye söyle ve kızının durumunu ona anlat, dedi.

Bunun üzerine gittim ve (Şeyh’in) bana emrettiği (gibi) yaptım. (Böylece Şeyh’in dediği gibi) onlardan görünüşü rahatsız edici suretlerde (cin taifeleri) uğradı (geçip gitti, fakat) onlardan hiç birinin (yere çizip de) içinde olduğum daireye yaklaşmaya gücü yetmiyordu. Bölük bölük geçip (gitmeye) devam ettiler. Ta ki kralları atına binmiş ve önünde de onlardan topluluklar olduğu hâlde geldi ve dairenin hizasında durdu. Bana:

– İsteğin nedir? dedi. Ben:

– Beni sana Şeyh Abdulkadir gönderdi, dedim. Bunun üzerine (kral hemen) atından indi, yeri öptü, o ve beraberindekiler dairenin dışında oturdu. (Kral):

– Senin halin (müşkilin) nedir? dedi.

Ben de kızımın kıssasını (başına gelenleri) anlattım. (Olanları duyunca) beraberindekilere:

– Bunu kim yaptı, dedi. (Etrafındakiler) kimin yaptığını bilemediler. Bunun üzerine “Mârid” kız ile beraber (kralın huzuruna) getirildi ve ona, bu “Çin”’deki cinlerden denildi. O’na:

– Kutbun (eli altındaki) yolcuları (arasından birisini) gizlice kaçırmana seni iten sebep nedir? dedi. (Mârid):

– O kız gönlüme düştü (yani âşık oldum onun için kaçırdım), dedi.

Bunun üzerine (kral) onun (öldürülmesini) emretti de hemen boynu vuruldu ve kızımı da bana verdi. Ben (krala):

– Bu geceye kadar senin gibi Şeyh Abdulkadir’in emrine imtisal eden (itaat ve sadakat gösteren kimse) görmedim, dedim. (Kral):

– Evet, o, evinden yeryüzünün en uzak yerindeki cinlere bakar (seyreder), (cinler) de onun heybetinden meskenlerine kaçışırlar. Allah Teâlâ bir Kutbu kaim kıldığı zaman onu insanlara ve cinlere gücü yeter (hâkim) kılar, dedi…

 

——————————-

 

(Ravi devamla) dedi ki: Şeyh (Abdulkadir (r.a)’e) bir adam geldi ve;

– Ben İsfahanlıyım, benim bir hanımım var, sıkça sara nöbetine yakalanıyor. Onun bu hali cinci hocaları (efsuncuları, büyücüleri)  aciz bıraktı, dedi. Şeyh de ona:

– Bu “Serendip” vadisi cinlerinden bir cin. İsmi “Hânis”. Hanımına “sara” nöbeti geldiğinde kulağına “Ya Hânis! Bağdat’ta ikamet eden Abdulkadir sana: “Bir daha geri dönme, eğer dönersen helak olursun” diyor de, dedi.

Bundan sonra adam gitti ve on yıl hiç görülmedi. Daha sonra (ortaya çıktığında) ona (hanımının sara hastalığının nasıl olduğunu) sorduk.

– Şeyh’in dediğini yaptım, sara (hastalığı) şu ana kadar bir daha geri dönmedi, dedi.

(Bağdat’taki) efsun işi (ile uğraşanların) büyükleri (liderleri): “Şeyh Abdulkadir’in hayatı döneminde, Bağdat kırk yıl (sara hastalığından yana) sükûn buldu da hiç kimse sara hastalığına yakalanmadı. (Şeyh Abdulkadir) ölünce sara hastalığı (Bağdat’ta) çoğaldı”, dediler…

 

—————————–

 

Şeyh Ebu Abdullah Muhammed b. Ebu Ğanaim’in oğlu Şerif Ebu Abbas’tan rivayetle, dedi ki:

– Ebu Hasan b. Hiti bir gün Efendim Şeyh Muhyiddin Abdulkadir (r.a)’in evine geldi. Ben de beraberindeydim. Dehlizde bir genci kafası üzere yere yatmış bulduk. Şeyh Ali (Hiti)’ye:

– Şeyh Abdulkadir’in yanında bana şefaat eyle, dedi.

Şeyh’in yanına girdiğimizde İbn-i Hiti durumu ona anlattı. Bunun üzerine (Şeyh) ona:

– Onu sana bağışladım, dedi. Böylece Şeyh Ali (Hiti), ben de beraberindeyken (gencin) yanına gitti. Ona:

– Sana şefaat ettik, dedi. Bunun üzerine genç kalktı, dehlizdeki bir aralıktan (delikten) çıktı ve havada uçtu (gitti). Ben de (olanları) seyrediyordum. Böylece Şeyh’in yanına girdik ve ona:

– Bu (olanlar) nedir? dedim. (Şeyh):

– O havada uçarak gitti, dedi. (Sonra) kendi kendine: “Bağdat’ta (benim gibi) “ricalden (bir er)” yoktur, ondan hâlini hemen çekip aldım. Eğer Şeyh (Hiti) olmasaydı, o hâli ona geri vermezdim, diye söylendi…

 

———————————

 

(Ravi) dedi ki:

– Beş yüz elli iki senesinin “Rabiu-l Ahir” ayının dokuzunda, cumartesi gecesi akşamla yatsı arasında, medresenin damında sırtüstü uzanmıştım. Zaman (yaz mevsimi), hava sıcak idi. Efendim Şeyh Muhyiddin Abdulkadir de (yönü) kıbleye dönük önümde idi. Birden gökyüzünde bir adam gördüm, ok hızıyla havada uçarak gidiyordu. (O adamın üzerinde) başında ucu (püskülü) iki omzu arasına uzanmış kibar (hoş) bir sarık, üzerinde beyaz bir elbise, elbisenin ortasında da havlu (peşkir) vardı. Şeyh’in başı (tarafına) yaklaştığında, ava saldırmak için alçalan bir kartal gibi indi. Ta ki (Şeyh’in) önünde oturdu ve selam verdi. Sonra (tekrar) gökyüzünde (uçup) gitti, ta ki gözümden kayboldu. Bunun üzerine Şeyh’e doğru kalkıp gittim ve ona bu kimsenin hâlinden sordum. Bana:

– Sen onu gördün mü? dedi. Ben:

– Evet, dedim. (Şeyh):

– O, seyyar (gezici) “ricali gayb’dandır”, selam onların üzerine olsun,” dedi…

 

———————————-

 

(Ravi) dedi ki:

– Beş yüz elli dokuz senesinin Muharrem ayında bir gün Şeyhin ziyaretçilerinden yaklaşık üç yüz kişi “Hilbe”’deki tekkesinin revaklarının (altında) toplandı. (Şeyh) alelacele hanesinden çıkıp insanlara haykırdı ve;

– Acele edin, çabuk olun, (koşun) bana doğru gelin! Çabuk olun bana doğru gelin!” dedi. Hemen (koşup) ona geldiler. Hanedeki (son kimsede çıkıp da) hiç kimse kalmadığı anda tavan çöktü ve insanlar da (böylece ezilmekten) kurtuldu. Bunun üzerine (Şeyh):

– Hanede iken bana “şu an tavan çökecek” denildi de ben de size acıdım, merhamet ettim, dedi…

(Hulâsatu’l-Mefâhir fî Menâkıbı’ş-Şeyh Abdulkâdir)