1- SORU: Şayet nisap kalır ve affedilen miktar (afv) helak olursa, geriye kalan mevcut (malların) hepsinde zekât vacip midir? Yoksa helak olan (kısım), hesabınca bütün maldan çıkartılır (düşülür) mü?
CEVAP:
Ebû Hanife ve Ebû Yusuf’a göre bunda asıl olan (şudur); zekât, nisapta vaciptir, affedilen miktar (afv)’da[1] (vacip değildir). Eğer afv helak olur da nisap kalırsa, (Ebû Hanife ve Ebû Yusuf’a) göre vacibin tamamı kalmış olur[2].
Muhammed ve Züfer (rh.aleyhima) ise şöyle demiştir: Helak olan (kısmın) miktarınca, vacip (olan miktardan) sakıt olur.
[1] Afv; bütün mallarda iki nisabın arasıdır.
[2] Yani nisabtan fazla olan miktar (afv) zayi olur da sadece nisap miktarı kalırsa, iki imama göre nisap ziyana uğrayıp da afv helak olmadan önce zekât olarak ne kadar vermesi gerekiyorsa, o kadarını vermesi gerekir. Zira zekâtın farz miktarı nisaptadır, afv’da değildir. İmam Muhammed ve Züfer’e göre ise farz, hem nisapta hem de afv’dadır.
Yukarıdaki hilafın semeresi şu meselede ortaya çıkar: Bir kimsenin dokuz devesi bulunur da üzerinden bir sene geçtikten sonra dördü ölürse, Ebû Hanife ve Ebû Yusuf’un kavline göre zekâttan bir şey sakıt olmaz, düşülmez, Muhammed ve Züfer’e göre ise bir koyunun dokuzda dördü miktarı sakıt olur. Keza bir kimsenin yüz yirmi koyunu olurda sekseni ölürse birinci kavle göre zekâttan bir şey sakıt olmaz, ikinci kavle göre bir koyunun üçte ikisi miktarında zekât sakıt olur.
Keza, sene dolduktan sonra seksen koyunun kırkı helak olursa, Ebû Hanife ve Ebû Yusuf’un kavline göre zekât olarak bir koyun vermesi gerekir. Muhammed’e göre ise yarım koyun vermesi icabeder. (El-Hidâye, Zekât Bahsi; İbn-i Âbidîn, Zekât Bahsi)
2- SORU: Bu özet açıklamayla (yukarıdaki) ihtilafın semeresi açığa kavuşmadı, (o halde bunu) açıklayınız?
CEVAP:
Bunun için bir misal verelim, sen de zahirinle ve batınınla tam bir teveccüh ile (mevzuya) yönel (odaklan).
(Birinci misal): Bir kimsenin dokuz devesi olup üzerinden bir sene geçer, sonra da dört tanesi ölürse, kalan (develer için zekât olarak) tam bir koyun (vermesi) gerekir, tıpkı beşten fazla deve olmayıp (sadece beş deve olduğunda tam bir koyun vermenin) vacip olduğu gibi.
Helak olan (dört deve) afv’e yani (develerin sayısı) ona ulaşıncaya kadar kendisinde bir şey gerekmeyen ziyadeye sarfedilir. Bu, Ebû Hanife ve Ebû Yusuf (rh.aleyhima)’ya göredir.
Muhammed ve Züfer (rh.aleyhima)’ya göre ise (şöyledir): (Bir kimsenin dokuz devesi olup üzerinden bir sene geçer, sonra da dört tanesi ölürse), kalan (develer için bu kimsenin) bir koyunun dokuzda beşini (vermesi) gerekir. Böylece vacibi (yani zekât olarak vermesi gereken bir koyunu) dokuz deve üzerine böldüler, helak olanı ise malın tamamına sarfettiler ve vacip olan (zekât miktarının) tamamından helak olanın oranını ıskat ettiler (düşürdüler)[1].
İkinci misal: O da, bir kimsenin yanında seksen koyun var ise ve senenin tamam olmasından sonra kırk (tanesi) helak olmuş (ölmüşse), kalan (kırk koyun için); Ebû Hanife ve Ebû Yusuf (rh.aleyhima)’ya göre tam bir koyun (vermesi) gerekir, (Muhammed ve Züfer rh.aleyhima’ya) göre ise yarım koyun (vermesi gerekir). Şayet (seksen koyundan) altmışı helak olursa; Şeyhayn (Ebû Hanife ve Ebû Yusuf)’a göre yarım koyun, (Muhammed ve Züfer’e) göre ise koyunun dörtte biri gerekir[2]. Düşün.
[1] Buradaki meselenin özü şudur; beş devede bir koyun gerekir. Dokuz devede de bir koyun gerekir. Zekât olarak verilecek bu bir koyun sadece nisabın/beş devenin zekâtı ise, o takdirde beş deve baki ve mevcut olduğu müddetçe bir koyun verilmesi gerekir. Velev ki beş deveden üzerine ziyade olan dört deve helak olsa bile. Eğer bu bir koyun afv olan yani beşin üzerine ziyade olan miktarı da kapsıyorsa, o takdirde “bu bir koyun dokuz baş devenin zekâtıdır” manasına gelir ve helakten sonra ortada kaç tane deve var ise, bir koyun o sayıya bölünerek hissesince zekât verilir.
[2] Bakınız: “El-Hidâye”’nin iki şerhi “Fethu’l Kadîr” ve “el-İnâye”. El-Kudûrî şerhi el-Cevheretü’n-Neyyire.