Orucu yolculuk veya hastalıktan dolayı terk eder, sonra da tutamadığı oruçları kaza edeceği günlere erişir ancak kaza etmez ve ecel gelip çatarsa bu kimse ne yapar?

SORU: (Bir kimse) ki orucu yolculuk veya hastalıktan dolayı terk eder, (sonra da tutamadığı oruçları) kaza (edeceği) günlere erişir (ancak) kaza etmez ve ecel gelip çatarsa (bu kimse) ne yapar?

CEVAP:

(Bu kimse) Allah’a tevbe ve istiğfarda bulunur ve (tutamadığı) her bir gün (oruç) için kendisinin yerine (yine) kendi malından, velisinin, bir miskine buğdaydan yarım sâ’ yahut da kuru hurma veya arpadan bir sâ’ (yani fıtır sadakası miktarı) ödemesini/yedirmesini vasiyet eder

(Veli; vasiyet veya veraset sebebiyle ölenin malında tasarruf hakkı olan kimsedir…)

ed-Dürrü’l-Muhtâr (sahibi) şöyle demiştir: Ölenin yerine, onun malında tasarruf (sahibi olan) velisinin fidye vermesi lâzım gelir…

(Fidye), miktar bakımından fitre gibidir ve (ölen kimsenin) orucun kazasına kudreti olup kaza imkânının da ölümle geçip gittiğinden dolayı verilir…

Eğer on günü kazaya kalmış da, bunun beşini kaza etmeye kudreti olmuş ise, sadece (beş günlük) fidye verir…

(Fidye, ölenin) vasiyetine binaen (bıraktığı terekenin) üçte birinden verilir, (ancak) bu durum, (ölenin) mirasçısı bulunduğu haldedir. Aksi takdirde (yani ölenin mirasçısı bulunmazsa) bütün malından verilir…

Eğer (ölen kişi böyle) bir vasiyette bulunmaz ve velisi bunu (fidyeyi) teberruda/bağışta bulunarak verirse (keza) caiz/yeterli olur inşallah…

eş-Şâmî Hâşiye’sinde şöyle demiştir: (Yukarıdaki) “lazım gelir” kavlinden murad; yani fidye lazım gelir (demektir). Bu, mef’ul-u mutlak’tır, yani (ölen kimse) vasiyet etmişse malının üçte birinden velinin (ölen) kimsenin adına fidye vermesi lazım gelir/vacip olur. (Ölen kimsenin) vasiyeti yoksa (velinin, ölen kimsenin adına fidye vermesi) vacip değil sadece caiz olur. es-Sirâc (sahibi) şöyle demiştir: “Zekât da buna kıyas edilir ve vasiyet etmedikçe (ölenin) namına mirasçının zekât vermesi lazım gelmez. Meğerki mirasçı (ölen kimsenin yerine) zekâtı (kendiliğinden) teberru eder (bağışta bulunursa bu müstesnadır)…”

(Yukarıdaki) “malında tasarruf sahibi” kavlinden (murad); veli’den murad olunan (kişinin) vasî’yide kapsadığına işaret etmiştir. el-Bahr’da olduğu gibi…

(Yukarıdaki) “miktar bakımından” kavlinden murad; fıtır sadakasına yapılan teşbihin miktar yönünden olduğudur. Zira burada (yani fidyede) temlik şart değildir. Bilakis (fidyede) sadece ibâha (yani ödenecek/yedirilecek malı miskine/fakire mübah kılmak) yeterlidir. Fıtır sadakasında ise böyle değildir, (bunda, ödenecek/yedirilecek malı miskine/fakire temlik şarttır)… Keza (fidye), (hangi) cins(ten verileceği bakımından) ve kıymetinin verilmesinin caiz olması yönünden de fıtır sadakası gibidir