Mehdi (a.s)’ın Ortaya Çıkışından Önce Meydana Gelecek olan Fitneler nelerdir?

SORU: Mehdi (a.s)’ın Ortaya Çıkışından Önce Meydana Gelecek olan Fitneler nelerdir?

CEVAP:

Mehdi (a.s)’ın Ortaya Çıkışından Önce Meydana Gelecek Olan Fitneler (topluca şöyledir):

 

1- Fırat (yarılır ve binaenaleyh) suyu çekilerek altın bir dağ (hazine ortaya çıkar). İnsanlar (altından bir dağın ortaya çıktığını) duyunca ona doğru giderler. Üç kişi (guruplarıyla hazinenin yanında) bir araya gelir ki her biri de bir halifenin oğludur. Onun (hazinenin) yanında savaşırlar fakat hiç biri onu elde edemez/ulaşamaz. Onun (hazinenin) yanındakiler; “Vallahi eğer insanları bırakırsan onun (hazinenin) hepsini alıp götürürler” derler ve bunun üzerine savaşırlar ve her yüz (kişiden) doksan dokuzu öldürülür. Bir rivayette ise; (oradakilerin) onda dokuzu (öldürülür). Diğer bir rivayette ise; (oradaki) dokuz (kişiden) yedisi (öldürülür). Orada (bulunun her bir kişi); “Umarım kurtulan (savaşı kazanan kişi) ben olurum” (diye temenni eder). Sahîhayn (Buhârî ve Müslim) ve diğer kaynaklarda (zikredildiği üzere) Rasûlullah (s.a.v); “Kim (o an orada) hazır bulunursa ondan bir şey almasın” buyurmuştur…

(Buraya kadar İbn-i Mâce, Hâkim, Müslim, Ahmed b. Hanbel, Abdurrezzâk, İbn-i Hıbbân, Taberânî, Müsnedü’ş-Şâmiyyîn, Ebû Nuaym ve Buhârî rivayet etmiştir…)

 

 

2- Süfyani’nin, Alaca (kişinin), Kızıl/kumral (kişinin) ve Kinde kabilesinden Topal bir adamın ortaya çıkması…

(Kinde kabilesi üyeleri zamanımızda, Yemen, Umman, Birleşik Arap Emirliği, Irak ve Ürdün’de varlıklarını devam ettirmektedirler…)

Süfyani’nin (Kim Olduğu…)

1- Emîrü’l-Müminîn Ali (kr.v)’den rivayetle Süfyani (denilen kişinin) sıfatları şöyledir: “(Süfyani), Halid b. Yezid b. Ebû Süfyan’ın evlatlarından/soyundandır…” (Bunu Nuaym b. Hammâd rivayet etmiştir…)

-Bu Yezid, Muaviye b. Ebû Süfyan’ın kardeşi olup sahabedendir, (Mekke’nin) fethedildiği gün Babasıyla ve kardeşiyle birlikte Müslüman olmuştur. Ebû Bekir (r.a)’ın halifeliği zamanında vefat etmiştir. Süfyani de işte bu (Yezid (r.a)’ın) soyundandır…-

2- Süfyani’nin kafası büyüktür/iridir. Yüzünde çopurluk (yani yüzünde çiçek hastalığındaki yaralardan kalma izler) vardır…

3- Gözünde beyaz bir nokta vardır…

(Süfyani’nin Nerede, Nasıl ve Kaç Kişiyle Ortaya Çıkacağı…)

1- Süfyani, Dimeşk (Şam) şehri taraflarında “Kuru Vadi” denilen bölgede ortaya çıkar…

2- Süfyani’ye rüyasında “kalk ve ortaya çık” denilir. Bunun üzerine Süfyani kalkar ancak kimseyi bulamaz. Sonra ikinci defa (Süfyani’ye rüyasında “kalk ve ortaya çık”) denilir. Sonra üçüncü defa (Süfyani’ye rüyasında) “kalk ve ortaya çık, evinin kapısının (önüne) bak” denilir, bunun üzerine (kalkıp kapıya) iner ve bakar ki beraberlerinde sancak/bayrak bulunan yedi veya dokuz kişi (kapıda durmaktadır). (Bayraklı bu yedi veya dokuz kişi Süfyani’ye); “biz senin ashabınız” derler… (Bunu Nuaym b. Hammâd rivayet etmiştir…)

Süfyani bunlarla birlikte (yola) çıkar ve vadinin köylerinden/yerleşim yerlerinden insanlar onlara tabi olurlar…

3- Süfyanin elinde üç sopa/değnek olur ve bunlarla kime dokunursa o kişi ölür. İnsanlar bunu işitirler, Dımeşk (Şam) sahibi onunla (Süfyani ile) savaşmak için karşısına çıkar ve (Şam sahibi) sancağına/bayrağına baktığı zaman hezimete uğrar. Bunun üzerine Süfyani 360 atlıyla birlikte Dımeşk’e girer ve henüz bir ay geçmeden etrafında Kelb (kabilesinden) otuz bin kişi toplanır ki onlar (Süfyani’nin)dayısı olmaktadır… (Bunu Nuaym b. Hammâd rivayet etmiştir…)

Süfyani’nin Ortaya Çıkışının Alameti, (Alaca Kişi, Kızıl/Kumral Kişi ve Topal Kişiyle Savaşması…)

1- Dımeşk’in (Şam’ın) köylerinden birisinin yere batırılması (yerle bir olması) ki muhtemelen bu köy “Haresta” denilen köydür…

2- Dımeşk (Şam) mescidinin batı kenarının/tarafının/bölümünün düşmesi/yıkılması…

3- Alaca (kişinin) ve Kızıl/kumral (kişinin) ortaya çıkması…

Yukarıda sayılan bu hadiseler gerçekleştikten sonra Şam’dan Süfyani ortaya çıkar, Mısır’dan Alaca (kişi) ortaya çıkar, Arap yarımadasından Kızıl/kumral (kişi) ortaya çıkar, Batıdan ise Kinde (kabilesinden) olan Topal (kişi) ortaya çıkar…

(Süfyani, Alaca kişi, Kızıl/kumral kişi ve Topal kişi) arasında savaş olur, savaş devam eder ta ki Süfyani, Alaca ve Kızıl/kumral kişilere galip gelir…

Batının sahibi (batıdan çıkan güç) yürür (yoluna devam eder) öyle ki erkekleri öldürür, kadınları ise esir eder, sonra dönüp yarımadaya Kays’a karşı Süfyani’nin yanına iner (yardımına gelir, zira Kays kabilesi Süfyani’ye karşı savaşmak için toplanmıştır). Binaenaleyh Süfyani Kays (kabilesine) galip gelir, topladıkları mallara sahip olur ve üç bayrağa/sancağa da galip gelir… (Bunları Nuaym b. Hammâd ve Ebû Amr ed-Dâî rivayet etmiştir…)

Tembih:

Alaca, Kızıl/kumral, Topal, Mansur, Haris, Mehdi (kelimeleri bu kimseler için) sıfatlar ve lakaplardır, onların isimleri değildir. Bu bellenmelidir…

(Süfyani’nin Suriye’nin Doğusunda Türkler ve Rumlarla/Batılılarla Savaşması…)

Sonra (Süfyani) Türkler ve Rumlarla/Batılılarla[1] “Karkısya”’da (Karkısya/Kırkısya; Suriye’nin doğusunda Habur nehrinin Fırat nehrine döküldüğü yerdir) savaşır ve onlara galip gelir ve yeryüzünde fitne/fesat çıkarır, (hamile) kadınların karınlarını kesip deşer ve çocukları öldürür…

(Kureyşten Bazı Erkeklerin Kostantiniyye’ye Kaçması… Süfyani’nin Bunları İade Talebi ve Boyunlarını Vurması… Süfyani’nin Bağdat’ta 100 Bin, Kûfe’de 60 Bin Kişiyi Öldürmesi…)

Kureyşten bazı erkekler Kostantiniyye’ye kaçarlar, bunun üzerine (Süfyani) Rum/Batı liderinden (bu Kureyş’li erkekleri) iade etmesini ister ve (Rum lideri de bunları Süfyani’ye) iade eder. (Süfyani) de Dımeşk (Şam) şehrinin kapısında onların boyunlarını vurur…

Sonra (Süfyani) onların arasına fitneler sokar, onlara tekrar döner ve onlardan bir topluluk ile savaşır, onlar yenilirler (geri çekilirler) ta ki Horasan’a girerler. Süfyani’nin ordusu onların peşine düşer, uğradığı her şeyi helak eder (yakıp) yıkar. Süfyani burçları/korunan yerleri ve kaleleri/muhkem yerleri yıkar/harap eder ta ki Zevrâ’ya yani Bağdat’a girer. Bağdat ahalisinden 100 bin kişiyi öldürür. Sonra Kûfe’ye gider ve Kûfe ahalisinden 60 bin kişiyi öldürür. Kadınları ve çocukları esir alır…

(Süfyani’nin Askerlerinin Medine’yi İstilası… Mekke Emirinin İhaneti… Mehdi (a.s)’ın Mansur’la Birlikte Tâif Dağlarına Kaçması… Nefs-i Zekiyye’nin Öldürülmesi…)

(Süfyani’nin) zulmü (askerleri), memleketlere (devletlere) yayılır ta ki Horasan topraklarındaki doğu (memleketlerin) çoğuna ulaşır. (Süyani’nin askerleri) her yerde Horasan ahalisini ararlar. Süfyani Medine’ye bir bölük asker gönderir, Rasûlullah (s.a.v)’in Ehli Beyti’nden gücü yettikleri herkesi yakalarlar ve Benî Hâşim’den erkekleri ve kadınları öldürürler. Benî Hâşim’den bir taife/gurup insan Kûfe’ye götürülür ve geri kalanları ise çöllere/ıssız yerlere dağıtılırlar. İşte bu durumda yedi kişiyle birlikte Mehdi ve “Mubeyyid (Mubeyyad)” bir rivayette “Mansur” (denilen kişi) Mekke’ye kaçarlar ve orada gizlenirler. Bunun üzerine Medine Emiri Mekke Emirine; “isimlerini yazarak falan ve falan size gelirse (öldürün)” diye mektup yazar/haber gönderir. Bu durum Mekke Emirine ağır gelir. Sonra aralarında konuşup gizlice anlaşırlar ve (Mehdi, Mansur ve beraberlerindeki 7 kişi) geceleyin Mekke Emirine gelirler ve ona iltica ederler/sığınırlar. Bunun üzerine Mekke Emiri; “emniyet içinde çıkabilirsiniz (Mekke’den ayrılabilirsiniz)” der, ancak sonra Mekke Emiri “(Mehdi, Mansur ve beraberlerindeki 7 kişiden) iki kişiye adam gönderir, birisini öldürür, diğeri ise bekletilir. Nefs-i Zekiyye’yi Rükn ile Makam (Haceru’l-Esved ile Makam-ı İbrahim) arasında öldürürler ki, işte o an Allah (c.c) ve Semavat Ehli gazaba gelir. Sonra (iki kişiden diğer sağ kalanı, Mehdi’ye ve) arkadaşlarına gidip durumu haber verir. Bunun üzerine (Mehdi, Mansur ve beraberlerindekiler Mekke’den) çıkarlar ve Tâif dağlarından bir dağa gelirler ve orada ikamet ederler, insanlara (bu dağdan) elçiler gönderirler, insanlar da onlara dönüp katılırlar. Hal böyle olunca Mekke ahalisi onlarla (Mehdi, Mansur ve beraberlerindekilerle) savaşır, Mekke ahalisini hezimete uğratırlar ve Mekke’ye girerler, Mekke Emirini öldürürler ve Mehdi’nin zuhuruna (ortaya çıkışına) kadar Mekke’de kalırlar… (Bunları Nuaym b. Hammâd rivayet etmiştir…)

Mehdi (a.s)’ın İki Defa Gaybeti/Ortadan Kaybolması…

Tembih:

Ebû Abdullah Hüseyin b. Ali (r.anhuma)’dan rivayet olunduğuna göre Mehdi (a.s) hakkında şöyle demiştir: “Mehdi için iki “gaybet (ortadan kaybolma)” vakası vardır. (İki gaybetinden) birincisi o kadar uzar ki hatta insanlardan bazısı; “(Mehdi) öldü” der, bazısı da; “(Mehdi) gitti” der. (Mehdi’nin) yerini ne Mehdi’nin bir dostu (veya veli) ne de bir başkası bilemez. Ancak onun yakın hizmetini gören kişi (Mehdi’nin yerini bilir)…”

Bu iki gaybet; Allah-u â’lem az önce yukarıda geçen (Mehdi, Mansur ve beraberindekilerin) Tâif dağlarında gizlenmesi, sonra insanların ona intisap etmesi/gelip katılması ve bu insanlarla birlikte ortaya çıkıp Mekke Ehlini hezimete uğratması, sonra Mekke dağlarında gizlenip kimsenin yerini bilmemesi (şeklindedir). Bu söylediğimizi Ebû Cafer Muhammed b. Ali Bakır’dan yapılan rivayet teyit etmektedir. (Ebû Cafer Muhammed b. Ali Bakır) şöyle demiştir: “Mehdi için bu bölgelerden/yerlerden bir yerde gaybet vardır” dedi ve zî-tuvâ tarafına eliyle işaret etti.Bu rivayet yukarıda anlatılan Ebû Abdullah Hüseyin b. Ali’nin rivayetine uygunluk göstermektedir, zira “öldü” zannedilen gaybet, zuhurdan/ortaya çıkıştan sonradır…

 

 

(Mehdi (a.s)’ın Zuhur Edeceği Sene İnsanların Emirsiz Hac Yapacakları… Hacıların Kanlarının Akabe Cemresine Akacağı ve Mallarının Yağmalanacağı…)

3- İnsanlar Mehdi (a.s)’ın ortaya çıkacağı sene Emirsiz hac yaparlar. Topluca tavaf yaparlar. Mina’ya geldiklerinde köpeklerin birbirine saldırması gibi kabileler/guruplar birbirine girerler ve binaenaleyh savaşırlar. Hacıların (malları) yağmalanır. Kanlar Akabe Cemresinin (bayramın birinci günü taş atılan cemre) üzerine akar…

(Birbirini Tanımayan Dünyanın Değişik Bölgelerinden 7 Âlimin Mehdi’yi Tespit Edip Zuhura Zorlamaları ve O’na Biatları… Mehdi (a.s)’ın Ebdâl-Asâib ve Nücebâ’dan Oluşan 313 Kişiyle Birlikte Rükn ile Makam Arasında Yatsı Namazında Rasûlullah (s.a.v)’in Sancağı, Gömleği ve Kılıcıyla Mekke’de Zuhuru ve İlk Hutbesi… Medine Emirinin Onlara Saldırması ve Hezimete Uğraması.. )

(Dünyanın) çeşitli bölgelerinden olan yedi âlim, her birine üç yüz on küsur kişi biat etmiş oldukları halde, buluşmak için aralarında bir anlaşma olmadan Mekke’de bir araya gelirler ve birbirlerine; “sizi buraya ne getirdi (niçin geldiniz)?” derler. (Onlar); “eliyle fitnelerin sakinleşeceği/son bulacağı, kendisiyle Kostantiniyye’nin fetholunacağı kişiyi aramak için geldik. Onu; ismiyle, babasının ismiyle ve annesinin ismiyle bildik/tanıdık” derler…

Tembih:

Araştırmalarıma ve incelemelerime rağmen Mehdi’nin annesinin ismine rastlayamadım. Herhalde bu âlimler Mehdi’nin annesinin ismini nakil yoluyla değil de keşif yoluyla biliyor (olacaklardır)…

Böylece bu yedi âlim (Mehdi’yi arayıp bulmak) üzere anlaşırlar ve O’nu Mekke’de aramaya koyulurlar. (Mehdi’yi bulup); “sen falan oğlu falansın?” derler, O da; “hayır, ben Ensardan birisiyim” diye cevap verir ve yakasını onlardan kurtarır. Bunun üzerine bu hususta bilirkişi olan ve Mehdi’yi tanıyan kişilere (Mehdi’nin) sıfatlarını anlatırlar, onlar da; “sizin aradığınız bu kişi Medine’ye gitmiştir” derler. Bunun üzerine Mehdi’yi Medine’de aramaya koyulurlar. Ancak Mehdi (tekrar) Mekke’ye döner. Bu durum üç defa tekrar eder. (Hal böyleyken) Medine Emiri de insanların Mehdi’yi aradıklarını işitince, Mekke’deki Hâşimîleri aramak/elde etmek üzere hemen bir ordu/birlik hazırlar (gönderir). Bu yedi (âlim) üçüncü defada Rükün ile Makam (Hacerü’l-Esved ile Makam-ı İbrahim) arasında Mehdi (a.s)’a isabet ederler/bulurlar ve “biat etmek için elini uzatmazsan günahımız senin üstüne, kanlarımız da senin boynuna olsun! İşte başlarında “Hazm”’den birisinin bulunduğu Süfyani’nin askerleri bizim peşimize düştü” derler. Eğer dediklerini yapmazsa (yani kendisine biat edilmesini kabul etmezse, Mehdi’yi) ölümle tehdit ederler. Bunun üzerine Mehdi (a.s) Rükün ile Makam (Hacerü’l-Esved ile Makam-ı İbrahim) arasında oturur, elini uzatır ve (kendisine) biat edilir, yatsı namazında Rasûlullah (s.a.v)’in sancağı, Rasûlullah (s.a.v)’in gömleği, Rasûlullah (s.a.v)’in kılıcı ile zuhur eder/ortaya çıkar (Mehdi olduğunu ilan eder). Yatsı namazını kılınca Makam-ı İbrahim’e gelir ve iki rekât namaz kılar, minbere çıkar ve en yüksek sesiyle nida ederek: “Ey insanlar! Size Allah’ı ve Allah’ın huzurundaki halinizi hatırlatırım” der ve uzunca bir hutbe verir. (Bu uzun hutbede) insanları sünnetleri ihya etmeye ve bidatleri öldürmeye rağbet ettirir ve Bedir Ehlinin ve nehri geçtiklerinde Tâlût’un ashabının sayısı olan, Şam Ebdâllarından Irak Asâibinden ve Mısır Nücebâsından oluşan geceleri ruhban (âbid) olan gündüzleri ise aslan kesilen 313 erkekle birlikte zuhur eder/ortaya çıkar (Mehdi olduğunu ilan eder). (Bu 313 kişiaralarında toplanmak için bir randevulaşma olmadan), sonbahar bulutları gibi dağınık (yerlerde) iken birbirinden habersiz (orada) toplanırlar. Hal böyleyken Medine Emirinin ordusu onlara ulaşır, (Mehdi ve beraberinde 313 kişi) o orduyla savaşırlar ve onları hezimete uğratırlar, onların peşine düşerler ta ki Medine’ye girerler ve Medine’yi onların ellerinden kurtarırlar… (Bunları Nuaym b. Hammâd rivayet etmiştir…)

Tembih:

Medine’ye iki veya üç defa gelip-gitmeleri, biatın Aşure günü olmasıyla çelişmez. Süreç, Hac Menasiklerinin bitiminden Aşure gecesine kadar devam etmekte olup yaklaşık 20 veya 25 gün sürecektir. Harameyn yani Mekke ile Medine arasındaki mesafe, normal bir seyirle/yürüyüşle 10 konak veya daha fazladır tabi (yol mesafesiyle birlikte) her defasında hem Mekke’de hem de Medine’de Mehdi (a.s)’ı aramak (için harcanan vakit de vardır). (Bu 20-25 günde Medine’ye 2-3 defa gidip gelmeleri) mümkündür zira binekler üzerinde (bu mesafeyi) beş günde alabilirler. Keza, 25 günde (Medine’ye 2-3 defa gidip gelmeleri) mümkündür zira bu kişilerin hepsi Veli (Allah dostu) kimselerdir dolayısıyla yeryüzü onlar için dürülmüş olabilir veya (bu Veliler) Ashabu’l-Hatve (yani Tayyi Mekân) olabilirler. En doğrusunu Allah bilir... (Bu kitabın kaleme alındığı yani müellif Berzencî zamanında arabalar, otobüsler, trenler ve uçaklar olmadığından Mehdi (a.s)’ı arama süresiyle birlikte böyle uzun bir mesafenin 20-25 günde nasıl 2-3 defa katedilebileceğini açıklamak zorunda kalmıştır, zira o zamanda Mehdi (a.s)’ı arama süresiyle birlikte bu mesafeyi bu sürede 2-3 defa katetmek mümkün değildir. Ancak zamanımızdaki bineklerle bunun çok kolay olduğu ortadadır…)

(Süfyani’nin Medine’yi Yağmalaması… Bu Ordunun “Beydê” de Yere Batırılması…)

Süfyani’ye Mehdi (a.s)’ın ortaya çıktığı haberi ulaşınca (Mehdi ve beraberindekilerin) üzerine Kûfe’den bir ordu gönderir. (Bu ordu) Medine’ye gelir, Mehdi’yi aramaktadırlar ve Medine’yi 3 gün istila edip yağmalarlar ki, “Harra Vakası” bu (ordunun yaptığının yanında) kamçıyla bir defa vurmak gibi kalır… (Harra/Harre Vakasını da Kerbela faili olan Yezid yapmıştır. Harra Vakası sahabe evlatlarının zalime karşı kıyamıdır. Bu vaka da on binlerce kişi asılmış, bin bakire Müslüman kadına tecavüz edilmiş olup bunlardan doğan çocuklara “Evladü’l-Harra” denilmiş, Medine yağmalanmış, Kureyş ve Ensar’dan sahabeler ve sahabe çocukları şehit edilmiş ve bu savaşla Bedir Ehlinden kimse kalmamış, Mekke mancınığa tutulmuş, Kâbe zarar görmüştür…)

(Bu ordu) Medine’den çıkıp “Beydê” denilen (Mekke ile Medine arasındaki) yere gediklerinde, (ordu), başıyla ve sonuyla yere batırılır, (ordunun) ortasındakiler de kurtulamazlar. (Bu ordudan) ancak Süfyani’ye gidecek olan uyarıcı kişi ile Mehdi (a.s)’a gidecek olan müjdeci kişi kurtulur. Mehdi (a.s) bunu duyduğunda; “işte bu ortaya çıkma vaktidir” der ve ortaya çıkar, Medine’ye uğrar, Benî Haşim’den esir edilmiş olanları kurtarır ve Hicaz’ın tamamı kendisine fetholunur…

(Siyah Sancaklıların Ortaya Çıkması ve Bu Ordunun Komutanının Kim Olacağı… Siyah Sancaklıların Tunus’ta, Rey’de, Sicistan’da, Istahar’da, Medâin’de, Âkırkavfe’de yani İran, Irak ve Afganistan’da Süfyaniyle Savaşmaları… Siyah Sancaklılar Ortaya Çıktığında Onlara Katılmanın Vacip Oluşu… Siyah Sancaklıların Kûfe’deki Haşimoğullarını Kurtarmaları… Kûfe’de “Usub” Denilen Cemaatin Ortaya Çıkması…)

Horasan ahalisi mevzusuna geri dönelim inşallah. Sonra Maveraünnehir’den bir adam çıkar, ona “Hâris veya Harrâs” denilir. (Ordusunun) önünde bir adam olur. Kureyş’liler Rasûlullah (s.a.v)’e nasıl yardım etmiş imkân sağlamış (kudretli) kılmışlarsa, (“Mansûr” da) âli Muhammed’e yardım eder (malıyla, canıyla, silahıyla)yardım edip (hilafet için) imkân sağlayıp (kudretli) kılar. (Hâris)’e yardım etmek her Mümin’e vaciptir. Bu kişinin az sonra zikredilecek olan Hâşimî kişi olduğu muhtemeldir. Mehdi (a.s)’ın “Cabir” diye lakaplandırıldığı gibi bu kişi de “Hâris” diye lakaplandırılır. Keza (az sonra zikredilecek olan Hâşimî’nin Hâris)’ten başkası olması da muhtemeldir…

(Sonra) Horasan ahalisi Süfyani’nin askerlerine hücum ederler/saldırırlar ve vakalar (hadiseler/çarpışmalar) olur, Tunus’ta bir vaka (burası İran’ın Hazar denizi kıyısındaki tarihi bir bölgedir), (İran’daki) Rey şehrinin köylerinden birisinde bir vaka ve Sicistan sınırında bir vaka olur (Sicistan; İran’ın doğusuyla Afganistan’ın güneybatısını kapsayan coğrafi bölgedir). (Bu orduyla) savaşmaları uzayınca, (Horasanlılar) Benî Haşim’den sağ avucunda ben bulunan bir adama biat ederler. Allah bu kişinin işini ve yolunu kolaylaştırmıştır. Bu kişi ya Mehdi (a.s)’ın baba bir kardeşi veya amcasının oğludur. Bu kişi o vakit doğunun sonunda (bir yerdedir). (Bu sırada) küçük siyah bayraklarla/sancaklarla birlikte Horasan ve Talikan (Afganistan) ahalisi ortaya çıkar. Bu bayraklar/sancaklar Benî Abbas’ın bayraklarının gayrısından başka bir bayraktır. (Sancağı taşıyan ordunun) önünde (yani kumandan olarak) Temîm’den bir adam olacaktır ki, bu adam (Temîm’in) azat edilmiş kölelerden/hizmetkârlardandır, orta boyludur, sakalı azdır, sakalı yanlardan az (aşağı tarafı uzundur) ve ismi Şuayb b. Salih et-Temîmî’dir. Beş bin (askerle) birlikte çıkar. (Hâşimî’ye Şuayb b. Salih’in çıktığı) haberi ulaşınca onu destekler ve ordunun komutanı yapar, (böylece Hâşimî gencin öncülüğündeki orduyla Şuayb b. Salih’in ordusu birleşmiş olur ve Şuayb b. Salih bu birleşik ordunun komutanı yapılır). (Şuayb b. Salih’in komutanı olduğu bu ordunun) karşısına yerinden oynamayan/azametli/sarsılmaz dağlar bile çıksa, onu devirir (engel tanımaz), Mehdi (a.s) için zemin hazırlar tıpkı Kureyş’lilerin Rasûlullah (s.a.v)’e zemin hazırladıkları (yardım ettikleri, imkân sağladıkları, kudretli kıldıkları) gibi… (Buraya kadar Nuaym b. Hammâd rivayet etmiştir…)

(Bu mevzuda) Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Siyah sancaklıların Horasandan geldiklerini işittiğinizde kar üstünde emekleyerek de olsa ona (siyah sancaklı orduya) geliniz/katılınız…” (Bunu Hâkim rivayet etmiştir…)

Ali (kr.v)’den rivayetle şöyle demiştir: “(Siyah sancaklılar Horasandan geldiklerinde) şayet ben kilitli bir sandığın içinde olsam bile bu kilidi ve sandığı kırar yine de ona (siyah sancaklı orduya) katılırdım…” Diğer bir rivayette ise şöyledir: “Muhakkak onda (siyah sancaklı orduda) Allah’ın Halifesi Mehdi vardır…” (Bunu Hâkim, Ahmed b. Hanbel, Ebû Nuaym ve Ebû Amr ed-Dâî rivayet etmiştir…) Yani o siyah sancaklarda Mehdi’ye yardım vardır (onlarla yardım olunur), çünkü (Horasandan siyah sancaklıların çıktığı) vakit Mehdi (a.s) Mekke’de bulunmaktadır…

(Şuayb b. Salih komutasındaki bu ordu İran’ın güneyinde olan)“Istahar”’daki “Beydâ” denilen yerde Süfyani’nin ordusuyla karşılaşır, atların ayaklarını bileklerine kadar kanlar içerisinde bırakacak şekilde büyük bir savaş olur. Sonra ona “Sicistan” tarafından büyük bir ordu gelir, (ordunun) başında “Benî Adiy”’den bir adam olur ve böylece Allah askerlerini ve yardımcılarını muzaffer kılar…

Tembih:

Bu rivayet böyledir. Bu askerlerin (ordunun) Hâşimî’ye yardım etmek için olması muhtemeldir. Buna göre mana; “Allah yardımcılarını/ensârını onlarla düşmanlarına galip getirir” olur. Keza, bu askerlerin (ordunun, Süfyani’nin ordusuyla) savaşmak için gelmiş olması da muhtemeldir. Buna göre ise mana; “Allah yardımcılarını/ensârını onlara galip getirir” olur… En iyisini Allah bilir…

Sonra “Rey”’deki vakadan sonra “Medâin”’de bir vaka (olay/savaş) olur, (Medâin, Bağdat taraflarında -eski İran eyaletinde- Dicle nehrinin iki yakasında/Mezopotamya’da kurulan ve köprülerle birbirine bağlanan yedi şehre verilen isimdir). “Âkırkavfe”’de (Bağdat’ın yakınında bir belde olup haliyen Bağdat’ın batısı olmuştur, Kerkük diyenler de vardır), ondan kurtulan her bir kişinin anlatıp haber vereceği çetin bir vaka olur…

(Sonra) siyah sancaklılar yaklaşır/gelir ta ki suya inerler/varırlar. Hadiste böyle ıtlak olunmuştur (yani sadece “suya inerler” denilmiş hangi su olduğu belirtilmemiştir). Muhtemelen bu Dicle nehrinin suyudur…

(Sonra siyah sancaklıların Dicle kenarına geldikleri haberi) Kûfe’deki Süfyani taraftarlarına ulaşır ve (oradan) kaçarlar. (Sonra siyah sancaklılar) Kûfeye gelirler ve Benî Haşim’den kim varsa hepsini kurtarırlar…

Sonra Kûfe ahalisinden kendilerine “suub veya usub” denilen kimseler/cemaat ortaya çıkar ki beraberlerinde çok az silah olur ve içlerinde Süfyani’nin ashabını (taraftarlarını) terk etmiş Basra ahalisinden bazı kimseler de vardır. Böylece (Süfyani’nin taraftarlarının) elinde bulunan Kûfe’li esirleri kurtarırlar…

(Sonra) siyah sancaklılar biatlarını Mehdi (a.s)’a gönderirler. (Sonra) Mehdi (a.s) Hicaz’dan gelir, Sahrî/Süfyani ise ordusunun yere batırıldığı haberi kendisine ulaştıktan sona Kûfe’den gelir, (ordusunun yere batırılış haberi) onu korkutmaz…

(Mehdi ve Süfyani Şam’a giderken) sanki (birbirleriyle yarışan) iki yarış atı gibi giderler, fakat Süfyani (Şam’a Mehdi’den önce varır) ve hemen Şam’dan Mehdi üzerine başka bir ordu gönderir. Bu ordu Mehdi (a.s)’a Hicaz arazisinde yetişir ve O’na Mehdi olarak biat ederler (sonra da) O’nunla birlikte Şam’a giderler…

Tembih:

Bazı rivayetlerde, yere batırılan ordunun Şam’dan gönderilen ordu olduğu zikredilmiştir. Bazı rivayetlerde ise yere batırılan ordunun Irak’tan gönderilen ordu olduğu zikredilmiştir. İbn-i Hacer’in dediği gibi bu rivayetler arasında çelişki/zıtlık yoktur. Çünkü orduyu gönderme Irak’tandır (buna binaen ordu Irak’a nisbet edilmiştir), ancak orduyu oluşturan askerler Şam’lı olunca diğer rivayetlerde (ordu) Şam’a nisbet edilmiştir. Keza bir rivayette Mehdi (a.s) Bedir Ehlinin adedi sayısınca kişiyle birlikte (Süfyani’nin Şamdan gönderdiği) bu ikinci ordu ile savaşır, Mehdi’nin o gün ashabının/taraftarlarının zırhları/kalkanları (at, merkep ve benzerlerinin üzerine konulan) çullardır/açkılardır. İşte o gün gökyüzünden şöyle bir ses işitilir: “Dikkat ediniz! Allah’ın dostları Mehdi’nin ashabıdır (Mehdi’ye tabi olanlardır).” Bunun üzerine Süfyani’nin ashabı/taraftarları/ordusu hezimete uğrar, öldürülürler, öyle ki ancak kaçanlar kurtulur. (Bu kaçan kişiler) Süfyani’ye gidip (olanları) haber verirler. Bu (husustaki) rivayetlerin arasını bulmak şöylece mümkün olabilir: (Süfyani ordusundakilerin) bazısı Mehdi’ye biat eder, bazısı ise Mehdi ile savaşır ve hezimete uğrarlar. Yahut Mehdi ile savaşan bu kimseler Süfyani’nin Medine Emirine Mekke’ye gönderttirdiği (askerlerdir) ki buna daha önce yukarıda işaret edilmişti. Bu (son söylenen sözü), “Mehdi (a.s)’ın bu orduya karşı Bedir Ehlinin sayısınca kişilerle birlikte savaşacağı ve Mehdi’nin o gün ashabının/taraftarlarının zırhları/kalkanları (at, merkep ve benzerlerinin üzerine konulan) çullar/açkılar olacağı” hususu da teyit etmektedir. Zira biat etmenin ilk başlarında bu sıfatlar onların haline uygun düşmektedir. Hicaz’ı istila ettikten (hepsini ele geçirdikten) sonra ise Mehdi’nin asker sayısı zaten (Bedir Ehlinin sayısından) çok olacaktır… En doğrusunu Allah bilir…

(Süfyani’nin Şam Mescidinin Mihrabında Bir Kadınla Zina Etmesi… Gökyüzünden Bir Nidânın Mehdi (a.s)’a Katılmaya Çağırması… Mehdi (a.s)’ın, Hasanî Olan Amcasının Oğluyla Mehdinin Kim Olduğuna Dair Nizaya Tutuşması ve Mehdi (a.s)’ın Ona Keramet Göstermesi…)

Sonra Süfyani yeryüzünde fesat çıkarır ve küfrünü ızhar eder (kâfirliğini orta koyar) hatta bir kadın gündüz vakti gezdirilir ve Dımeşk mescidinde içki meclisinde cima edilir, hatta (bu kadın) Süfyani (Şam mescidinde) mihrapta otururken baldırına (kucağına) gelir oturur (ilişkiye girerler). Bunun üzerine Müslümanlardan bir Müslüman adam kalkıp ona (Süfyani’ye); “Yazıklar olsun size! İmandan sonra küfre mi düştünüz. Bu yaptığınız helal değildir” der. Bu (söz) üzerine (Süfyani) kalkar ve bu kişinin (Şam) mescidinde boynunu vurur, keza bu kişiyi destekleyen aynı görüşte olan) herkesi de öldürür. İşte o anda gökyüzünden bir münadi (ses) şöyle seslenir: “Ey insanlar! Muhakkak Allah (c.c) size cebbarlara (zorbalara/azgınlara/diktatörlere/zalimlere), münafıklara ve onların etbâına/ansârına/taraftarlarına (uymayı) menetmiş ve size ümmeti Muhammed’in (s.a.v) en hayırlısı olanını emiriniz/idareciniz kılmıştır. Mekke’de (O’na) katılınız. (Şüphe yok ki bu kişi) Mehdi’dir. O’nun ismi Ahmed b. Abdullah’tır (yani kendisinin ismi Ahmed, babasının ismi ise Abdullah’tır)…”

(Sonra) Mehdi (a.s) askerlerle/orduyla birlikte gider ta ki Şam cihetinde Medine’ye iki konak mesafedeki Vadi’l-Kurâ’ya sükûnet ve rıfk içerisinde/yavaşça varır. Burada 12 bin kişiyle birlikte Hasanî olan (Hz. Hasan soyundan gelen) amcasının oğlu olan kişi (Mehdi’ye) katılır ve ona; “Ey amcaoğlu! Ben bu işe (Mehdiyete/orduya komutanlığa) senden daha hak sahibiyim. Ben Hasanî’yim. Ben Mehdi’yim” der. Mehdi (a.s) da ona; “bilakis Mehdi benim” der. Bunun üzerine Hasanî (olan amcaoğlu); “(senin Mehdi olduğuna) dair bir delilin var mıdır? (Eğer varsa) sana biat edeyim” der. Bunun üzerine Mehdi (a.s)(uçan) bir kuşa işaret eder de kuş ellerine düşer, kurumuş bir dalı yere diker de dal hemen yeşerir ve yapraklanır. Bunu (gören) Hasanî; “Ey amcaoğlum! O senindir” der…

Tembih:

Bu hadiste bir fayda ve bir işkâl (sorun) vardır.

A) (Hadisteki) fayda şudur: “Bu hadisin delalet ettiğine göre Mehdi Hz. Hüseyin (r.a) soyundandır. Bu (yukarıda geçen) amcasının oğlu ise Hasanî’dir (Hz. Hasan r.a soyundandır) ve hilafetin Hz. Hasan’ın evlatlarında olduğunu sanmaktadır, zira o; “ben Hasan’ın evladıyım” demektedir. Allah-u â’lem bu hususun dayanağı şu iki şeydir:

1- Hasan (r.a) Müslümanlar tarafından halife tayin edilmiştir, binaenaleyh nesli de hilafete daha hak sahibidir…

2- Hasan (r.a) Müslümanların kanı dökülmesin diye hilafetten feragat etmiştir. Allah (c.c) da buna ivaz/bedel olarak hilafeti evlatlarına vermiştir…

Bu iki husustan her birine itiraz olunmuştur:

Birincisine vaki olan itiraz: Hasan (r.a)’a biat edenler insanlardan (ümmetten) bazılarıdır (tamamı değildir). Hasan (r.a)’a biat edenler Irak ahalisi, doğu ahalisi, Yemen ahalisidir. Şam ahalisi, batı ahalisi ve Mısır ahalisi ise biat etmemiş olup bazısı da Hüseyin (r.a)’a biat etmişlerdir…

İkincisine vaki olan itiraz: Hasan (r.a) (hilafete) nail olduktan sonra hakkını savmıştır. Hüseyin (r.a) ise isteğine nail olamamıştır, dolayısıyla hakkı bâkîdir. Binaenaleyh Allah (c.c) ona bu hakkını evlatlarında vermiştir…

B) (Hadisteki) işkâl/sorun ise şudur: Hasanî olan bu zât, şayet siyah sancaklarla birlikte gelen zat ise -daha önce de geçtiği üzere- (Mehdi’ye) Kûfe’den biatını göndermiş idi ve bu zât Hicaz’a gitmeyip Mehdi (a.s) ile Beyt-i Makdis’te (Mescid-i Aksâ’da) karşılaşacaktır. Şayet bu zât (siyah sancaklarla gelen kişiden) başka birisi ise, Mehdi (a.s)’a Hicaz ahalisinin tamamı, doğu ahalisi ve Irak ahalisi biat etmişken onunla nasıl nizaya/çekişmeye girişebilir…

Buna şöyle cevap verilir: Eğer -bazı rivayetlerde olduğu gibi- siyah sancaklarla gelen kişi Mehdi’nin kardeşi der isek, o halde (Mehdi ile nizaya girişen) bu kişi başka birisidir. Bu kişinin Mehdi olduğunu iddia etmesinin sebebi ise, biatın Ehl-i Beyt’ten herhangi birisi olan Mehdi’ye yapılacak olmasıdır. Dolayısıyla biat, bu vasıfla (yani Ehl-i Beyt vasfıyla) muttasıf olan kişiye yapılacaktır, Ehl-i Beyt’ten muayyen bir şahsa değil, (kendisi de Ehl-i Beyt’ten olduğundan dolayı biat edilmesini istemektedir). Binaenaleyh biatın kendisine yapılmasını istemesi hilafete talip olup istediğinden dolayı değil, kendisinin Mehdi olmasından dolayıdır. Şayet bu kişi anlar bilirse ki kendisi Mehdi değildir, karşıdaki kişiye biat edecektir (bundan dolayı onunla nizaya girmiş bir delil istemiştir)…

Eğer, (Mehdi ile nizaya giren) bu kişi Hasanî olan kişinin haricindeki başka bir amcaoğludur der isek, bunun cevabı yukarıda geçtiği gibidir…

Eğer, (Mehdi ile nizaya giren) bu kişi Hasanî olan amcaoğludur, der isek, bu takdirde Mehdi ile karşılaşmış (onunla nizaya girmiş) olmasının anlamı şudur: (Hasanî olan amcaoğlu, Mehdi’ye) 12 bin kişilik bir gurup (ordu) gönderir. Bu 12 bin kişiyi göndermesinin nedeni hem Mehdi’ye yardım olsun diyedir hem de Mehdi olup olmadığını anlama hususunda ihtiyatlı davranıp hilafet hakkında onunla nizalaşmak içindir. Bunun için (bu 12 bin kişinin başına)bir kişiyi emir tayin eder ve onu imtihan etmesini ister. (Emir tayin ettiği bu kişiyi) biat etme hususunda da vekil kılıp; “eğer o kişi gerçek Mehdi ise benden yana ona biat et. Eğer gerçek Mehdi ben isem ondan bana biat al” der. Böylece biat etme işi tereddüt üzere olmuş olur. (Emir tayin edilen bu kişi ve 12 bin asker) Mehdi’ye biat edince “Mehdi’ye biat ettiği haberini gönderdi” demek ve keza “Hasanî olan amcaoğlu Mehdi’ye biat etti” diye ismini bizzat söylemek mecazen sahih olmuştur (yani metinlerde böyle zikredilmesi doğru olmuş olur). Bu mevzuda bana zahir olan budur… Allah-u â’lem…

(Mehdi (a.s)’ın Süfyani’ye Mektup Gönderip Biat Etmesini İstemesi… Süfyani’nin Mehdi’ye Biat Etmesi…)

(Sonra) Mehdi gelir ta ki Şam ile Hicaz arasındaki Şam sınırına ulaştığında orada ikamet eder. Kendisine (yani Mehdi’ye); “(Şam arazisinden içeri) gir (devam et)” denilir, fakat (Mehdi devam edip Şam arazisinden içeri) girmeyi hoş görmez ve “ben amcamın oğluna yani Sahrî’ye/Süfyani’ye bir mektup yazacağım. Şayet bana itaat etmez/boyun eğmezse sizin arkadaşınızım (yani dediğinizi yapar Şam’a girerim).” Sahrî’ye/Süfyani’ye Mehdi’nin mektubu geldiğinde Sahrî’nin/Süfyani’nin ashabı; “işte bu Mehdi’dir, zuhur etmiştir/ortaya çıkmıştır. Ya O’na biat edersin ya da kesinlikle seni öldürürüz” derler. Bunun üzerine Sahrî Mehdi’ye biat eder. Sonra (Sahrî/Süfyani Mehdi’ye) gitmek üzere (yola çıkar) ta ki Beyt-i Makdis’e (Mescid-i Aksâ’ya) gelir (veya bir diğer rivayette Mehdi Mescid-i Aksâ’ya gider ve oraya yerleşir). Mehdi (a.s) Şam’da bir santim bile olsa onu alıp sahibine geri verir ve bütün Müslümanları topyekûn cihada döndürür/çevirir…

(Kinâne Denilen Kişinin Ortaya Çıkması ve Süfyani’nin Mehdi’ye Olan Biatını Üç Sene Sonra Bozması… Mehdi (a.s)’ın Süfyani’nin Üzerine Asker Göndermesive Süfyani’nin Boğazlanması… Süfyani’nin İçkiyi ve Zinayı Helal Sayarak Kâfir Olması…)

Sonra Kelb (kabilesinden) kendisine “Kinâne” denilen gözünde beyaz bir nokta buluna bir adam çıkar ve kavminden 3-9 kişiyle birlikte Sahrî’ye gelip; “biz sana biat ettik ve yardım ettik, tam işleri/hükmü eline almışken (gittin) o adama (Mehdi’ye) biat ettin” derler ve (Sahrî’yi/Süfyani’yi) ayıplarlar. (Sonra devamla şöyle derler): “Allah sana bir gömlek giydirdi sen ise onu çıkarttın.” Bunun üzerine (Sahrî); “ne dersiniz (Mehdi’ye) olan biatımı/ahdimi bozayım mı?” der. Onlar da; “evet savaşacaksın, bütün ahali sana katılacak[2], tek toynaklı (at, merkep, katır, vs.) ve çift toynaklı (koyun, keçi, sığır, deve vs.) bütün hayvanlar seninle birlikte savaşa gidecek” derler ve bütün bunlarla birlikte yola koyulurlar/hareket ederler…

Diğer bir rivayette ise şöyledir: Sahrî/Süfyani, (Mehdi’ye) biat etmesinin üzerinden 3 sene geçtikten sonra ahdi bozar ve biattan vazgeçer/geri çekilir. Bunun üzerine Mehdi (a.s) (Sahrî’nin) üzerine bir sancak (bir bölük asker) sevk eder/gönderir. Mehdi (a.s) zamanında en büyük sancak (bölük asker) 100 kişiden ibarettir. Bu durum karşısında Kelb (kabilesi) süvarilerini, piyadelerini, develerini ve koyunlarını safa dizecektir. İki ordu birbirinin kokusunu alır almaz Kelb (kabilesi) hezimete uğrayacaktır. Mehdi (a.s)’ın ordusu onların kimini öldürür, kimini de esir alır, hatta onlardan bakire bir cariye 8 dirheme satılır. Sahrî yani Süfyani yakalanır ve esir olarak Mehdi (a.s)’a getirilir ve vadinin ortasında vadiye köprü olan tûr-i rîtâ’nın yükseltilerinin bir tarafında (olan) Kilisenin yanındaki yeryüzüne yayılmış kayanın üzerinde koyun boğazlanır gibi boğazlanır. (İşte bu hususta) Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Mahrum olan/ziyana uğrayan, o gün (savaşı kaybeden) Kelb’in ganimetinde (hazır bulunmayıp) bir ip bile olsa (hazineden bir pay alamadığından) mahrum olup/ziyana uğrayandır” buyurur. Bunun üzerine; “Ya Rasûlullah! (Kelbî’nin ordusu) Müslüman oldukları halde nasıl olur da onların (mallarını) ganimet olarak alırlar ve zürriyetlerini esir ederler?” denilir. Rasûlullah (s.a.v) de şöyle buyurur: “Hamr’ı ve zina’yı helal saymalarından dolayı kâfir olmuşlardır…” (Bunu Hâkim, İbn-i Ebî Şeybe ve Taberânî rivayet etmiştir…)

(Hâşimî’nin Siyah Sancaklarla Gelmesi ve Çok İnsan Öldürmesi… Siyah Sancaklıların Türkiye’de Benî Abbas ve Benî Ümeyye İle Nusaybin ve Harran’da Savaşması…)

(Sonra) Hâşimî siyah sancaklarla/bayraklarla gelir ki kılıcı 8 aydır boynundadır. Bir rivayette ise 18 aydır boynundadır. (Siyah sancaklarla gelen bu Hâşimî) öldürür ve müsle yapar, öyle ki insanlar; “Maazallah (Allaha sığınırız)! Bu (kişi) nasıl Fatıma’nın evlatlarından/neslinden olabilir. Fatıma’nın evlatlarından olsaydı bize merhamet ederdi” derler…

(Sonra) Allah (c.c) (Hâşimî’yi) Benî Abbas’ın ve Benî Ümeyye’nin üzerine musallat eder (savaşması için üzerlerine gönderir) ve (Abbasoğulları ve Ümeyyeoğulları ile Hâşimî’nin) arasında Nusaybin’de bir vaka (hadise/çarpışma) ve Harran’da bir vaka olur. Ta ki sancağı Mehdi’ye teslim edinceye kadar (Hâşimî’nin ordusunun) o gün parolaları (sloganları) “Emit! Emit” “öldür öldür” olur… (Bunu Nuaym b. Hammâd rivayet etmiştir…)

Tembih:

1- Bazı rivayetlerde (siyah sancaklarla/bayraklarla gelen Hâşimî’nin) kılıcı boynunda 8 ay taşıyacağı” (zikredilmiştir), bazı rivayetlerde “18 ay taşıyacağı”(zikredilmiştir), bir rivayette ise “72 ay taşıyacağı” (zikredilmiştir) ki bu da 6 sene yapmaktadır…

2- (Keza) bazı rivayetlerde (siyah sancaklarla/bayraklarla gelen Hâşimî’nin) Beyt-i Makdis’te (Mescid-i Aksâ’da) Mehdi (a.s)’a sancağı teslim edeceği (zikredilmiştir). Bazı rivayetlerde (Hâşimî’nin) Beyt-i Makdis’e (Mehdi a.s)’a ulaşamadan öleceği, bazı rivayetlerde (Hâşimî’nin) sancaklarının (askerlerinin) bazısının Süfyanî’nin süvarileriyle karşılaşacağı ve aralarında büyük bir savaş olacağı, (ilk önce) Süfyani’nin süvarilerinin hezimete uğrayacağı, sonra Süfyani’nin galip geleceği ve Hâşimî’nin kaçacağı, (sonra Şuayb b. Salih) Temîmî’nin gizlice Beyt-i Makdis’e geleceği ve Mehdi (a.s) Şam’a çıkacağı zaman zemin hazırlayacağı (yani Kureyş’lilerin Rasûlullah (s.a.v)’e zemin hazırladıkları yardım ettikleri, imkân sağladıkları, kudretli kıldıkları gibi zemin hazırlayacağı) zikredilmiştir…

Birinci bölümde zikredilen rivayetlerin arasını bulmak şöylece mümkündür: “(Siyah sancaklarla gelen Hâşimî’nin kılıcı boynunda) 72 (ay taşıması)”; (Hâşimî’nin savaşacağı) müddetin tamamı itibariyledir. Buna bazı rivayetlerde (zikredilenler) delalet etmekte olup şöyledir: “Muhakkak benden sonra, doğu tarafından beraberlerinde siyah sancaklar olan bir kavim gelinceye kadar Ehl-i Beytim, bela, evlerinden barklarından çıkarılma ve tart edilmeye/sürgüne(maruz kalacaklardır).Bu (siyah sancaklılar) hayrı/hükmü isterler fakat onlara vermezler. Bunun üzerine (siyah sancaklılar) onlarla savaşırlar ve muzaffer olurlar, (binaenaleyh) istedikleri verilir. Fakat onu kabul etmezler, ta ki onuMehdi’ye teslim ederler/verirler…” (Bunu İbn-i Mâce, Hâkim, İbn-i Ebî Şeybe, İbn-i Ebî Âsım ve İbn-i Adiy rivayet etmiştir…)

“(Siyah sancaklarla gelen Hâşimî’nin kılıcı boynunda) 18 (ay taşıması)”; (Hâşimî’nin), Süfyani’nin süvarileriyle karşılaşıp, Şuayb Salih (et-Temîmî) ile birleşmesi müddeti itibariyledir (yani bu andan itibaren başlayan süre kastedilerek 18 ay denilmiştir)…

“(Siyah sancaklarla gelen Hâşimî’nin kılıcı boynunda) 8 (ay taşıması)”; (Hâşimî’nin), Kûfe’ye gelişi ve Mehdi (a.s)’a biat için bir heyet göndermesi müddeti itibariyledir (yani bu andan itibaren başlayan süre kastedilerek 8 ay denilmiştir)… İşte bu güzel bir ara bulmadır/uylaştırmadır…

İkinci bölümde zikredilen rivayetlerin arasını bulmak şöylece mümkündür: “(Hâşimî’nin Mehdi (a.s)’a ulaşamadan öleceği)” rivayetindeki “yemûtu” fiilindeki zamir “Süfyani’ye” dönmekte olup buna göre mana şöyle olmaktadır: “Süfyani ölünceye kadar Hâşimî Mehdi (a.s) ile buluşamayacaktır.” Veya (“yemûtu” fiilindeki zamir) Hâşimî’ye dönmekte olup buna göre (siyah) sancaklarla gelen kişi (Şuayb Salih) et-Temîmî olur ki (siyah sancaklarla gelen ordunun Hâşimî’ye) nisbet edilmesi ise mecazen olmuş olur. Veyahut da (siyah) sancaklılar (Beyt-i Makdis’te Mehdi’ye) ulaşır, Şam fetholunur lakin Mehdi (a.s) ile bir araya gelmeden az önce vefat eder. Zira (Hâşimî’nin siyah) sancaklarla (Beyt-i Makdis’e) geleceğini ve ulaşacağını zikreden rivayetler daha fazla ve daha meşhurdur. Binaenaleyh rivayetlerin arasını bulmak/uylaştırmak mümkün olmazsa, fazla ve meşhur olan rivayetler tekaddüm edilir/öne çıkarılır…

Keza (Hâşimî’nin savaşı) kazanacağını zikreden rivayetler, (savaşı) kaybedeceğini zikreden rivayetlerden daha çok ve daha meşhurdur. Binaenaleyh rivayetlerin arasını bulmak/uylaştırmak mümkün olmazsa, fazla ve meşhur olan rivayetler tekaddüm edilir/öne çıkarılır. Şayet (Hâşimî’nin savaşı kazanacağını zikreden rivayetler ile kaybedeceğini zikreden rivayetlerin) arası bulunmak istenirse şöyle denilir: (Hâşimî) bazı vakalarda (savaşlarda) yenilir ancak sonra tekrar galip gelir… En doğrusunu Allah (c.c) bilir…

(Süfyani’nin Ölümünden Sonra İslam’ın Yeryüzünde İstikrar Bulması… Yeryüzündeki Bütün Devlet Başkanlarının Mehdi (a.s)’ın İtaatı Altına Girmesi… Hindistan Krallarının Kelepçelenip Getirilmesi ve Hazinelerinin Mescid-i Aksâ’ya Süs Kılınması…)

Sonra yeryüzü Mehdi (a.s) için hazırlanır/döşenir ve İslam yeryüzünde istikrar/istikamet ve sebat bulur (hükümleri tatbik olunur). Yeryüzü krallarının (devlet başkanlarının) hepsi Mehdi (a.s)’ın itaati altına girer, (Mehdi a.s) Hindistan’a bir birlik gönderir ve Hindistan fetholunup Hind Kralları/İdarecileri zincire vurulmuş (kelepçeli) halde (O’na) getirilir. (Hind idarecilerinin) hazineleri Beyt-i Makdis’e (Mescid-i Aksâ’ya) naklolunur ve Beyt-i Makdis’e süs kılınır. Bu halde (Mehdi a.s) senelerce kalır… (Bunu Taberânî rivayet etmiştir…)

(el-İşâatü li-Eşrâti’s-Sâati, Müellif; Şerif, Seyyid Muhammed b. Rasûl el-Hüseynî el-Berzencî)

 

 

[1]Rumlardan murad bütünüyle “Batı”’dır.”

[2] Yukarıda, anlaşılması kolay olsun diye kısaca “bütün ahali” diye tabir ettiğimiz cümle asıl metinde şöyle geçmektedir: Annesi senden büyük olan bütün Âmiriyyeli kadınlar sana tabi olacak ve senin peşinden gelecektir, (Benî Âmir kabilesi Araplarda meşhur bir kabiledir). Yani burada,  Sahrî’ye tabi olacak kızların yaşlarının bir erkeği baştan çıkaracak ve genç ve kuvvetli yaşta olmaları kastedilmektedir. Şöyle ki, bir savaşta genç ve kuvvetli erkeklerin bulunması yaşlı ve işe yaramaz erkeklerden nasıl daha faydalı ve iyi ise, burada da eli kılıç tutabilecek genç ve kuvvetli kızların savaşta bulunması Sahrî’ye katılıp onun yanında savaşması öyle faydalı olacağından böyle denilmiştir. “Annesi senden büyük olan” demesinin nedeni şudur; annesi yaşça Sahrî’den küçük olan genç kızlar normal bir genç kız değil de çocuk veya bebek yaşta olacaklarından Sahrî’nin ordusuna katılsalar bile savaşta bir işine yaramayacağından“Annesi senden büyük olan” diye tabir etmiştir…