SORU: Kiraya verilen gayr-i menkul (taşınmaz) veya menkul (taşınır) mallarda zekât vacip midir?
CEVAP:
Fetevâyi Hindiyye’nin zekât bahsinde şöyle denilmiştir; kiraya verilen gayr-i menkul (taşınmaz) mallarda zekât yoktur. Bir kimse evi olup da kiraya verse, bunda zekât gerekmez…
Aynı şekilde kiraya verilen menkul (taşınır) mallarda da zekât yoktur. Bir kimse kiraya vermek için bakır kazanlar satın almış olsa, bunlarda zekât yoktur. Keza koku dükkânı olan bir kimse, kiraya vermek için şişeler veya torbalar satın almış olsa, bunlarda da zekât yoktur…
Zekât, kiraya verilen bu malların gelirlerine gerekmektedir. Çünkü bunları satmak için değil, gelir getirmeleri için satın almıştır…
İbn-i Akîl el-Hanbelî’ye göre, gelir getiren her şeyden zekât vermek gerekir. Dolaysıyla bu hüküm, kira için hazırlanan akarlarla (taşınmazlar), kiraya vermek için hazırlanan bütün eşyayı (yani menkul – gayr-i menkul her şeyi) kapsamaktadır. Yani her yıl ana sermaye hesap edilerek, ticari mallarda olduğu gibi bütün bu malların zekâtı verilir…
Asrımızda da gelir elde etmek için, sermaye, toprak ve ticaret haricinde başka alanlara yönelmiştir. Kira geliri elde etmek için iş yeri ve binalar yaptırma veya satın alma, üretim için tesis edilen fabrikalar, geliri için uçak, gemi, otobüs, tır filoları v.s araçlar satın alma, tavuk v.b hayvan çiftlikleri kurma bu faaliyetlerin bazısıdır. Bu gibi malların hepsinden zekât vermek gerekmektedir. Çünkü bu mallarda, zekât vermenin şartı olan nemâ (yani artma, çoğalma, üreme, büyüme, gelişme) mevcuttur. Zekâtın bir malda vacip olup olmaması illete bağlıdır, eğer illet var ise hüküm de vardır. Bu illet nemâ’dır, hüküm ise zekâtın farz olmasıdır ki, o halde bir malda nemâ var ise o malda zekât da vaciptir. Bu mallarda zekâtı vacip kılan illetin yanı sıra, zekâtın meşruiyetinin hikmeti de mevcuttur. Bu hikmet ise, malların sahiplerini temizlemek, fakirlerin ihtiyaçlarını gidermek ki, çağımızda bütün ülkeleri meşgul eden fakirlikle mücadelede, bu mallara sahip zenginlerinde hissesinin olmasının gerektiğidir…
Devrimiz âlimleri, sanayi makinelerinin, marangozun ve demircinin kullandığı el aletleri, diğer meslekî alet, takım ve tezgâhı olarak değerlendirilemeyeceği hususunda da görüş birliğindedirler. Zira bu makineler gelir getiricidir ve nâmi mal sayılırlar…
Buradan hareketle, asrımızda gelir elde etmek için olan atölyeler, fabrikalar, işletmeler ve bilumum sanayi sektöründeki yatırımlar hususunda devrimiz âlimleri, bu malların hepsinde zekâtın farz olduğu mevzuunda görüş birliğine varmışlardır…
Keza devrimiz âlimlerin çoğunluğuna göre, kiraya verilen büyük binalardan, dairelerden, dükkânlardan, düğün salonlarından ve kara-deniz-hava taşımacılığında kullanılan nakil araçlarından elde edilen gelirler de zekâta tabidirler. Zira sayılan bu şeyler gelir getiricidir ve nâmi mal sayılırlar…