Sağlık… Tıbbi ilaçlar…
KİMYASAL İLAÇLAR HEMEN HEMEN BÜTÜN HASTALIKLARIN TEMELİNDE YER ALMAKTADIR…
KİMYASAL İLAÇLARIN BAZISI YAN TESİRİNİ HEMEN, BAZILARI HAFTALAR, AYLAR, YILLAR SONRA GÖSTERİR VE İLAÇLARIN ZARARLARI CİLTLER DOLUSU KİTAP KONUSUDUR…
ABD’DE HER YIL 127 BİN KİŞİ HASTANEDE YANLIŞ İLAÇ VERİLDİĞİNDEN VEYA İLAÇLARIN YAN TESİRLERİNDEN ÖLMEKTEDİR, HASTANE DIŞINDA ÖLENLERİN SAYISI DAHA YÜKSEKTİR…
KİMYASAL İLAÇLAR; KEMİK İLİĞİ YETMEZLİĞİ, KARACİĞER YETMEZLİĞİ, BÖBREK YETMEZLİĞİ, KISIRLIK, LÖSEMİ, ANEMİ, DAMAR ROMATİZMASI, DAMAR KİREÇLENMESİ VE BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ FELCİ YAPAR; DOKULARIN OKSİJEN ALMASINI VE BESLENMESİNİ ENGELLER; KAN ÜRETİMİNİ BOZAR, TROMBOSİT VE TROMBOSİT ÜRETİMİ BOZUKLUĞU YAPAR…
HAMİLELİK ESNASINDA KÜÇÜK DOZDA VEYA BİRKAÇ YIL EVVEL DAHİ KULLANILAN BİRÇOK İLAÇ, DİREK OLARAK EMBRİYOYU YA DA CENİNİ ETKİLER, MUTASYONA UĞRATABİLİR VE DÜŞÜĞE SEBEP OLABİLMEKTEDİR…
KİMYASAL İLAÇLARDAN YAN ETKİ OLARAK ALYUVARLARIN PARÇALANMASINA SEBEP OLAN KIRKTAN FAZLA İLAÇ VARDIR…
KİMYASAL İLAÇLARIN EN BELİRGİN YAN ETKİLERİNDEN BİRİ BU İLAÇLARA KARŞI FİZİKSEL VE RUHSAL BAĞIMLILIK OLUŞMASI OLUP İLAÇ KULLANILMADIĞINDA PSİKOLOJİK DENGESİZLİK, BAŞ DÖNMESİ, BAŞ-BEL-BACAK AĞRISI, TANSİYON-KAN ŞEKERİNİN YÜKSELMESİ VB. RAHATSIZLIKLAR ÇIKAR…
KİMYASAL İLAÇLARA BAĞIMLILIK, ORGANLARDA-DOKULARDA TAHRİBATA NEDEN OLUR VE GENETİK YAPIYI BOZAR…
ASPİRİN YERİNE; ÖZELLİKLE ROMATİZMAL AĞRILARDA OLMAK ÜZERE EN ETKİLİ AĞRI KESİCİ, KAN SULANDIRICI VE ATEŞ DÜŞÜRÜCÜ LİMON KULLANIN. ANTİBİYOTİK YERİNE, EN ETKİLİ ANTİBİYOTİK OLAN SARIMSAK KULLANIN…
MESELA, KEMOTERAPİ İLAÇLARI YAN ETKİ OLARAK BÜTÜN DOKULARI TAHRİP EDER…
MESELA, ANTİBİYOTİKLERİN YAN ETKİLERİ; ALERJİ İSHAL, KANLI İSHAL, BAĞIRSAKLARDA YARA, SERSEMLİK, HALSİZLİK, HAVALE, DİLDE KILLANMA, KAN ÜRETİMİNDE BOZULMA, KANAMALAR, KARACİĞERDE TOKSİSİTE, CİLT HASTALIKLARI, NEFRİT, BAĞIŞIKLIK YETMEZLİĞİ…
MESELA, ASPİRİNİN YAN ETKİLERİ; SİNDİRİM SİSTEMİ KANAMALARI, ÜLSER, KULAK ÇINLAMASI, VERTİGO/BAŞ DÖNMESİ, BİLİNÇ BULANIKLIĞI, İŞİTME KAYBI, KAN ÜRETİMİ YETERSİZLİĞİ, DEMİR DÜŞÜKLÜĞÜ, PIHTILAŞMA SÜRESİNİN UZAMASI, VASKÜLİT/DAMAR ROMATİZMASI, DERİ İÇİ KANAMALAR, KAŞINTI, DERİ DÖKÜNTÜLERİ, DİL-DUDAKLARDA ŞİŞME, ASTIM, ANAFİLAKTİK ŞOK, SOLUNUM HIZLANMASI, VÜCUDUN ASİT BAZ DENGESİNİN BOZULMASI VE BÖBREK YETMEZLİĞİ…
Detaylar…
Amerika’da her yıl yaklaşık 250.000 kişi tıbbi hatalar yüzünden ölmektedir. Bunlardan 127 bini hastanede, yanlış ilaç verildiğinden veya ilaçların yan tesirleri yüzünden ölmektedir. Aynı sebepten hastane dışında ölenlere ait ise istatistik yoktur, ancak hastane dışında ölenlerin sayısı mutlaka daha yüksektir… İlaçların yan tesirleri yüzünden hastalananlarla ilgili ise hiçbir istatistik yoktur… Tecrübeler gösteriyor ki, kimyasal ilaçlar hemen hemen bütün hastalıkların temelinde yer almaktadır…
Tıp literatürüne bakıldığında, ilaçların tahrip edici etkisiyle ilgili şu sonuçlara ulaşılır: Bazı ilaçlar kullanıldıkları dönemde, bazıları kullanımından haftalar, aylar, hatta yıllar sonra, bazıları ise doza bağımlı olarak yan etki gösterir…
Birçok ilaç, kemik iliği dejenerasyonuna ve bunun sonucunda kemik iliği yetmezliğine ve ağır anemilere; karaciğer toksistinine ve karaciğer yetmezliğine, böbrek yetmezliğine, kısırlığa ve birçok hastalığa neden olabilir. Hormonal sistemde dengesizliğe, DNA’da değişimlere, bağışıklık sisteminin felcine yol açabilir…
Bazı ilaçlardaki (örneğin kemoterapi ilaçları) yan etkiler genel olarak tüm hücreleri etkisi altına alır ve sonuç olarak bazı dokular yada bütün dokuları tahrip eder…
Bazı durumlarda ise ilaçların yan etkileri seçici davranabilir. Örneğin, bazı ilaçlar kemik iliği hücrelerinde DNA ve RNA sentezini engelleyerek kan üretiminin azalmasına veya anormal hücre üretimine, bunun sonucunda lösemi ve anemilere sebep olurlar (kloramfenikol, oksasilin, isoniasid, sefalotin, fenindion, fenitoin, fenilbutazon gibi)…
Alyuvarların parçalanmasına (hemolize) sebep olan kırktan fazla ilaç vardır: Aspirin, sulfonamidler, sulfonlar, klorokin, primakin, fenilhidrazin, probenesid, dimerkaprol, kloramfenikol gibi. Buda bazen geçici, bazen de ömür boyu kalıcı anemi oluşturabilmektedir…
Bazı ilaçlar (fenacetin, sulfonamidier gibi) ve pek çok gıdada bulunan kimyasallar (anilin boyalar, nitrit ve nitratlar gibi), hemoglobini etkileyerek dokuların oksijen almasını ve beslenmesini engeller. İlaçlar, kemik iliği dejenerasyonuna ve bunun sonucunda kemik iliği yetmezliğine ve ağır anemilere neden olabilmektedir…
Trombosit ve trombosit üretimi bozukluğunda pek çok tıbbi ilaç sorumlu tutulmaktadır. Aspirin, kolşisin, antiromatizmal ilaçlar (ibuprofen, indometazin, fenilbutazon gibi), psikiyatri ilaçlar, kalp ilaçları, anestezikler, antibiyotikler, bazı öksürük şurupları (gayokolat gibi), bazı alerji ilaçları bu gruptadır…
İlaçların sebep olduğu damar romatizması (vaskülit, damar kireçlenmesi) denilen durumda cilt yüzeyinde ince kanamalar, morarmalar, kangren oluşumuna kadar değişen bulgular görülebilir. (Aspirin, allopurinol, kloratiazid, klorpropamid, digoksin, furosemid, indometazin, iyot, izoniasid, metildopa, piperazin, rezerpin, sulfonamidler, warfarin gibi) ve daha birçok ilacın kullanımı sırasında açığa çıkmaktadır…
Mikroorganizmaların çoğalmasını baskılayan antibiyotiklerin ve sulfanilamidlerin yan etkisi, bağırsak mikro-florasının yok edilmesi ve vitamin dengesinin bozulmasıyla ortaya çıkar. Antibiyotiklerin işitme duyusunu olumsuz etkilemesi, parasetamolun karaciğeri tahrip etmesi, aspirinin kan üretimini bozması v.s gibi burada da yan etkiler seçici davranmıştır…
İlaçların kendi yan etkileri dışında bu yan etkileri güçlendiren bazı faktörler de bulunmaktadır. Örneğin: vücutta toksik maddelerin birikimi (ağır metaller, insektisit, herbisit, kimyasal gübreler vs), gıdalardaki katkı maddelerinin bolluğu ve yoğun ilaç tüketimi…
İlaçların en belirgin yan etkilerinden biri de bu ilaçlara karşı oluşan fiziksel ve ruhsal bağımlılıktır. Fiziksel bağımlılık, o ilacın sürekli kullanım gereksinimi ile kendisini gösterir (Örneğin kortizon, insülin ve benzeri ilaçlar). İlaç kullanılmadığında ortaya psikolojik dengesizlikler, baş dönmesi, baş ağrıları, bel ve bacaklarda ağrı, tansiyon ve kan şekerinin yükselmesi gibi rahatsızlıklar ortaya çıkar… Psikolojik bağımlılık ise kendisini ruhsal rahatsızlık olarak gösterir (örneğin: sigara, alkol, kokain). Morfin, kodein, antidepresan, uyarıcı, uyku ilacı, fenilalanin vs gibi ilaçlar fiziksel olduğu kadar ruhsal bağımlılığa da neden olur. İlaçlara bağımlılık organlarda ve dokularda tahribata neden olduğu gibi genetik yapıyı da bozar…
Ancak ilaçların, mutajenik, embriyotoksik (embriyonun etkilenmesi) ve fetotoksik (ceninin etkilenmesi) olması en tehlikeli özelliklerinden biridir… Hamilelik esnasında küçük dozda veya birkaç yıl evvel dahi kullanılan birçok ilaç, direk olarak embriyoyu ya da cenini etkileyebileceği ve mutasyona uğratabileceği gibi düşüğe de sebep olabilir… Eğer ilacın mutajen etkisi embriyonun fiziksel gelişiminde mutasyonlara neden oluyorsa (örneğin yarık dudak, uzuvların gelişmemesi, üreme organlarının gelişiminde bozukluk vs.) bu yan etkiye teratojen etki denir. Yapılan araştırmalarda varfarin, etanol, kortekosteroid (kortizon, östrojen, androjen vs) preparatlari, nitrofuran, vitaminler, kemoterapi ilaçları, epilepsi ilaçları, hormonal ilaçlar vs gibi ilaçların teratojen etkiye neden olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca yapılan araştırmalar, günümüzde modern tıpta kullanılan birçok ilaçtaki teratojen etkinin hücre bölünme prosesini bozduğunu, fermentlerin aktifliğini, protein ve nükleasitlerin sentezini etkilediğini ortaya koymuştur. Bu sebeple hamilelikte ilaç kullanımı mutlaka durdurulmalıdır…
İlaçların zararları ciltler dolusu kitap konusudur. Aşağıda en sık kullanılan “Rekombinant” ilaçlardan biri olan Kortizon örnek olarak verilmiştir. Kortizon, böbreküstü bezinin kabuk kısmından salgılanan, çok önemli bir hormondur. Sentetik kortizon doğal kortizona göre 25-40 kat daha aktiftir ve bünyeden çok daha yavaş dışarı atılır. Güçlü aktiviteye sahip sentetik kortizon bu özelliğiyle doğal kortizonun tüm pozisyonlarını ele geçirir ve fiziksel bağımlılığa sebep olur. Kortizon hızla kana karışır, hücrenin immün bariyerini aşarak çekirdeğe ulaşır ve DNA ile etkileşime girer. Bu ise hücrelerde protein ve ferment sentezini ele geçirerek baskılar ya da stimüle eder. Kortizon aynı şekilde plasenta bariyerini de aşarak ceninin hücrelerine ulaşır ve ceninin dokularında meydana gelen tüm hücresel işlemlerin kontrolünü ele geçirir. Sentetik kortizon tüm alerjik hastalıklarda (romatizma, astım-bronşit, egzama) ve hemen hemen tüm cilt hastalıklarında kullanılan ilaçtır. Anaflaktik şoku önlemede, nakledilen organ ve dokuların reddedilmesini engellemede, bağışıklık sistemi, böbrek, pankreas, akciğer ve karaciğer hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır… Mide ülseri, tansiyon, kan üretiminin bozulması, damar tıkanıklığı, ödem, sivilce, şişmanlık, kıllanma, adet düzensizliği, erken menopoz, kemik erimesi, kas zayıflığı, deri ve kaslarda atrofi, steroid diyabet, diyabetin ilerlemesi, pankreatit, karaciğer ve böbrek yetmezliği, epileptiform kasılmaları ve diğer nörolojik bozukluklar, eyfori, psikoz ve pek çok psikolojik bozukluklar kortizon kullanımıyla oluşur… Kortizon, bağırsaklarda kalsiyum emilimini azaltır, kemiklerde kalsiyum kaybına ve kalsiyumun böbreklerle dışarı atılmasına sebep olur. Bunun sonucunda özellikle omuz, kalça ve diz eklemlerinde osteoporoz ve kemik nekrozu gelişir… Kortizonun en tehlikeli özelliklerinden biri bağışıklık sistemini baskılama açısından aktif olmasıdır. Tek doz kortizon uygulandığında bile bağışıklık sisteminin baskılandığı gözlemlenmiştir… Kortizonun 1-1,5 yıl süreyle kullanımı hipotalamus-hipofiz-böbreküstü bezi sisteminin fonksiyonlarını baskılar. Bunun sonucunda böbrek üstü bezi kabuğunun fonksiyonu baskılanır veya atrofe olur son olarak da hormonların biosentezi de baskılanır veya durur. Buna bağlı olarak çocuklarda boy uzaması durabilir… İlginç olan, sentetik kortizon kullanan herkeste saydığımız yan etkilerin hepsi ya da çoğu yıkıcı bir şekilde görülür. Bazı belirtiler hemen, bazıları bir süre sonra, bazıları ise bir kaç sene sonra ortaya çıkar. Buna rağmen kortizon kullanımı hiç bir şekilde sınırlandırılmadığı gibi kullanım alanı daha da genişletilmektedir… Aidin Salih/Gerçek Tıp
a) Antibiyotikler… Örneğin, Sultamisilin…
Yan etkileri: alerji (anafilaksi şoku dâhil), ishal, kanlı ishal, bağırsaklarda yara, sersemlik, halsizlik, havale, dilde kıllanma, kan üretiminde bozulma, kanamalar, karaciğerde toksisite, cilt hastalıkları ve nefrittir. Ayrıca immün deffisite (bağışıklık yetmezliği) yol açar… Antibiyotiklerin yan etkileri kullanıldığı dönemde veya kullanımından haftalar, aylar, hatta yıllar sonra ortaya çıkabilir… Bu kadar tehlikeli yan etkileri olan sultamisilin ufacık bebeklere bile verilmektedir.
b) Salisilatlar… Örneğin, Aspirin…
Doğal aspirin söğüt ağacından üretilirdi. Ancak dünyada söğüt ağaçları giderek azalmakta, aspirin kullananların sayısı ise hızla artmaktadır. Dolayısıyla doğal aspirin yerine artık sentetik aspirin üretilmektedir. Doğal ile sentetik aspirinin farkı ölü ile canlı arasındaki fark gibidir…
Sentetik aspirin, sindirim sistemi kanamaları, ülser, kulak çınlaması, baş dönmesi (vertigo), bilinç bulanıklığı, işitme kaybı, kan üretimi yetersizliği, demir düşüklüğü, pıhtılaşma süresinin uzaması, vaskülit (damar romatizması), deri içi kanamalar, kaşıntı, deri döküntüleri, dil ve dudaklarda şişme, astım ve anafilaktik şoka sebep olabilir. Çok küçük dozda alınan bir salisilat bile bütün bu alerjik tepkilerin ortaya çıkması için yeterli olabilir…
Ağır salisilat zehirlenmesinde solunumun hızlanması, vücudun asit baz dengesinin bozulması ve böbrek yetmezliği gibi belirtiler gelişir… Türkiye de bütün insanlar her gün en az bir aspirin almaya teşvik edilmekte, yan etkilerin birkaçı veya tamamı aspirin kullananlarda görülmektedir…
Bir ülkede, özellikle romatizmal ağrılarda olmak üzere en etkili ağrı kesici, kan sulandırıcı ve ateş düşürücü olan limon ile en etkili antibiyotik olan sarımsak yetişiyorsa, aspirin ve antibiyotik kullanmanın hiçbir mantıklı açıklaması olamaz…
Tıbbi ilaçların kullanılmasındaki amaç hastalığı yok etmek olabilir. Ancak Tıp tarihi acımasızca göstermektedir ki, sentetik maddeleri vücuda almak ve bağışıklık sistemi, dolaşım sistemi, solunum sistemi hormonal sistem gibi sistemlerin işlevine bilinçsizce müdahale etmek akıllıca bir iş değildir… Organlarda, sistemlerde ve hücrelerde, her saniye meydana gelen aklın alamayacağı kadar karmaşık, muhteşem ve sonsuz işlemi kontrol etmeye hiçbir insanın aklı ve gücü yetmez. Böyle bir müdahale gerekli de değildir çünkü bu işlemleri kontrol eden, hiç hata yapmayan, kusursuz karar veren ve insanın yaptığı hataları en az zararla bertaraf eden Bağışıklık Sistemi vardır… Aidin Salih/Gerçek Tıp