Hadislerle Hz. Ali’nin fazileti… Hadis -30-

 

عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ أَنَّهُ قَالَ: بَيْنَمَا نَحْنُ عِنْدَ رَسُولِ اللّٰهِ صَلَّي اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذْ جَاءَهُ عَلِىُّ بْنُ أَبِى طَالِبٍ فَقَالَ: بِأَبِى أَنْتَ وَأُمِّى تَفَلَّتَ هٰذَا الْقُرْآنُ مِنْ صَدْرِى فَمَا أَجِدُنِى أَقْدِرُ عَلَيْهِ. فَقَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّي اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: يَا أَبَا الْحَسَنِ أَفَلَا أُعَلِّمُكَ كَلِمَاتٍ يَنْفَعُكَ اللّٰهُ بِهِنَّ وَيَنْفَعُ بِهِنَّ مَنْ عَلَّمْتَهُ وَيُثَبِّتُ مَا تَعَلَّمْتَ ف۪ى صَدْرِكَ. قَالَ: أَجَلْ يَا رَسُولَ اللّٰهِ فَعَلِّمْنِى. قَالَ: إِذَا كَانَ لَيْلَةُ الْجُمُعَةِ فَإِنِ اسْتَطَعْتَ أَنْ تَقُومَ فِى ثُلُثِ اللَّيْلِ الْاٰخِرِ فَإِنَّهَا سَاعَةٌ مَشْهُودَةٌ وَالدُّعَاءُ فِيهَا مُسْتَجَابٌ وَقَدْ قَالَ أَخِى يَعْقُوبُ لِبَنِيهِ “سَوْفَ أَسْتَغْفِرُ لَكُمْ رَبِّى” يَقُولُ حَتّٰى تَأْتِىَ لَيْلَةُ الْجُمْعَةِ، فَإِنْ لَمْ تَسْتَطِعْ فَقُمْ ف۪ى وَسَطِهَا فَإِنْ لَمْ تَسْتَطِعْ فَقُمْ ف۪ى أَوَّلِهَا، فَصَلِّ أَرْبَعَ رَكَعَاتٍ تَقْرَأُ فِى الرَّكْعَةِ الأُولٰى بِفَاتِحَةِ الْكِتَابِ وَسُورَةِ “يس”، وَفِى الرَّكْعَةِ الثَّانِيَةِ بِفَاتِحَةِ الْكِتَابِ وَ”حم الدُّخَانِ” وَفِى الرَّكْعَةِ الثَّالِثَةِ بِفَاتِحَةِ الْكِتَابِ وَ”الم تَنْزِيلُ السَّجْدَةِ” وَفِى الرَّكْعَةِ الرَّابِعَةِ بِفَاتِحَةِ الْكِتَابِ وَ”تَبَارَكَ الْمُفَصَّلِ” فَإِذَا فَرَغْتَ مِنَ التَّشَهُّدِ فَاحْمَدِ اللّٰهَ وَأَحْسِنِ الثَّنَاءَ عَلَى اللّٰهِ وَصَلِّ عَلَىَّ وَأَحْسِنْ وَعَلٰى سَائِرِ النَّبِيِّينَ وَاسْتَغْفِرْ لِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَلِإِخْوَانِكَ الَّذِينَ سَبَقُوكَ بِالْإِيمَانِ ثُمَّ قُلْ ف۪ى اٰخِرِ ذٰلِكَ: اَللّٰهُمَّ ارْحَمْنِى بِتَرْكِ الْمَعَاصِى أَبَدًا مَا أَبْقَيْتَنِى، وَارْحَمْنِى أَنْ أَتَكَلَّفَ مَا لَا يَعْنِينِى، وَارْزُقْنِى حُسْنَ النَّظَرِ فِيمَا يُرْضِيكَ عَنِّى، اَللّٰهُمَّ بَدِيعَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ ذَا الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ وَالْعِزَّةِ الَّتِى لَا تُرَامُ أَسْأَلُكَ يَا اَللّٰهُ يَا رَحْمٰنُ بِجَلَالِكَ وَنُورِ وَجْهِكَ أَنْ تُلْزِمَ قَلْبِى حِفْظَ كِتَابِكَ كَمَا عَلَّمْتَنِى، وَارْزُقْنِى أَنْ أَتْلُوَهُ عَلَى النَّحْوِ الَّذِى يُرْضِيكَ عَنّ۪ى، اَللّٰهُمَّ بَدِيعَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ ذَا الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ وَالْعِزَّةِ الَّتِى لَا تُرَامُ أَسْأَلُكَ يَا اَللّٰهُ يَا رَحْمٰنُ بِجَلَالِكَ وَنُورِ وَجْهِكَ أَنْ تُنَوِّرَ بِكِتَابِكَ بَصَرِى وَأَنْ تُطْلِقَ بِهِ لِسَانِى وَأَنْ تُفَرِّجَ بِهِ عَنْ قَلْبِى وَأَنْ تَشْرَحَ بِهِ صَدْرِى وَأَنْ تَغْسِلَ بِهِ بَدَنِى فَاِنَّهُ لَا يُعِينُنِى عَلَى الْحَقِّ غَيْرُكَ وَلَا يُؤْتِيهِ إِلَّا أَنْتَ وَلَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللّٰهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ. يَا أَبَا الْحَسَنِ تَفْعَلُ ذٰلِكَ ثَلَاثَ جُمَعٍ أَوْ خَمْسًا أَوْ سَبْعًا تُجَبْ بِإِذْنِ اللّٰهِ، وَالَّذِى بَعَثَنِى بِالْحَقِّ مَا أَخْطَأَ مُؤْمِنًا قَطُّ. قَالَ عَبْدُ اللّٰهِ بْنُ عَبَّاسٍ: فَوَاللّٰهِ مَا لَبِثَ عَلِىٌّ إِلَّا خَمْسًا أَوْ سَبْعًا حَتّٰى جَاءَ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّي اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ف۪ى مِثْلِ ذٰلِكَ الْمَجْلِسِ فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللّٰهِ إِنِّى كُنْتُ فِيمَا خَلَا لَا اٰخُذُ إِلَّا أَرْبَعَ اٰيَاتٍ أَوْ نَحْوَهُنَّ وَإِذَا قَرَأْتُهُنَّ عَلٰى نَفْسِى تَفَلَّتْنَ وَأَنَا۬ أَتَعَلَّمُ الْيَوْمَ أَرْبَعِينَ اٰيَةً أَوْ نَحْوَهَا وَإِذَا قَرَأْتُهَا عَلٰى نَفْسِى فَكَأَنَّمَا كِتَابُ اللّٰهِ بَيْنَ عَيْنَىَّ، وَلَقَدْ كُنْتُ أَسْمَعُ الْحَدِيثَ فَإِذَا رَدَّدْتُهُ تَفَلَّتَ وَأَنَا۬ الْيَوْمَ أَسْمَعُ الْأَحَادِيثَ فَإِذَا تَحَدَّثْتُ بِهَا لَمْ أَخْرِمْ مِنْهَا حَرْفًا. فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّي اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عِنْدَ ذٰلِكَ: مُؤْمِنٌ وَرَبِّ الْكَعْبَةِ يَا أَبَا الْحَسَنِ

30.HADİS

İbn-i Abbâs (r.anhumâ.)’dan rivayet edildiğine göre, muhakkak o şöyle demiştir: Biz Rasûlullah (s.a.v.)’in yanında iken Ali b. Ebî Tâlib geldi ve: “Anam babam sana feda olsun! Bu Kur’ân, benim göğsümden (hemen) kaçıp gidiyor ve onu (muhafaza etmeye gücüm) yetmiyor” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) ona: “Yâ Ebe’l-Hasan! Sana, Allah’ın onlarla seni faydalandıracağı ve onları öğrettiğin kimseleri de faydalandıracağı ve öğrendiğin şeyi de sadrında sabit kılacak kelimeleri öğreteyim mi?” dedi. (Ali): “Evet, Yâ Rasûlullah! Bana öğret!” dedi. (Rasûlullah) şöyle buyurdu: “Cuma gecesi olduğu zaman, gecenin son üçte birinde kalkmaya gücün yeterse; bu saat (meleklerin) hazır bulundukları (bir saattir) ve (bu saatte) dua kabul edilir. Muhakkak, kardeşim Yakup oğullarına: ‘İleride sizin için Rabbim’e istiğfar edeceğim’[1] dedi (ve bununla) ‘Cuma gecesi gelince’ demek (istiyordu). Eğer (buna) gücün yetmezse gecenin ortasında kalk, şayet (buna da) gücün yetmezse gecenin başında kalk. Dört rekât namaz kıl. Birinci rekâtta ‘Fâtihâ’ ile ‘Yâ-sîn sûresi’ni; ikinci rekâtta, ‘Fâtihâ’ ile ‘Hâ-mîm, Duhân sûresi’ni; üçüncü rekâtta, ‘Fâtihâ’ ile ‘Elif-lâm-mîm, Secde sûresi’ni; dördüncü rekâtta, ‘Fâtihâ’ ile mufassal sûrelerden olan ‘Tebâreke sûresi’ni okursun. Teşehhüdü (et-tahiyyât’ı) bitirdiğin zaman Allah’a hamdeyle; güzelce Allah’a senada bulun; bana ve sair Peygamberlere güzelce salâvât getir; (sonra) mü’min erkeklerle kadınlar ve senden önce ki iman ehli kardeşlerin için istiğfar et. Sonra bunun sonunda şöyle söyle: ‘Allah’ım, beni yaşattığın sürece masiyetleri ebediyen bırakmakla bana merhamet et. Beni ilgilendirmeyen (faydasız) şeyleri yüklenmemden (yapmamdan) beni esirge. Seni benden razı kılacak şeylere hüsn-ü nazar ile (onlara meyletmekle) beni rızıklandır. Allah’ım! (ey) göklerin ve yerin (eşsiz) yaratıcısı, celal ve ikram sahibi, erişilmez izzetin sahibi! Yâ Allah, yâ Rahmân! Celalin ve nûr-i vechinin hakkı için senden; bana öğrettiğin şekilde Kitab’ının hıfzını kalbime ilzam eylemeni ve seni benden razı edecek şekilde O’nu okumamla beni rızıklandırmanı istiyorum. Allah’ım! (ey) göklerin ve yerin (eşsiz) yaratıcısı, celal ve ikram sahibi, erişilmez izzetin sahibi. Yâ Allah, yâ Rahmân! Celalin ve nûr-i vechinin hakkı için senden; gözümü Kitabın’la nurlandırmanı, dilimi onunla çözmeni, kalbimdeki (sıkıntıyı) onunla gidermeni, sadrımı onunla açmanı, bedenimi onunla yıkamanı istiyorum. Zira hak uğrunda bana senden başkası yardım etmez ve (hakkı) ancak sen verirsin. (İbadet etmeye) kudret ve (masiyetten kaçacak) kuvvet ancak büyük ve yüce olan Allah (iledir). Yâ Ebe’l-Hasan! Bunu, üç, beş veya yedi Cuma yaparsın ve Allah’ın izniyle de (duan) kabul olunur. Beni hak ile gönderen (Allah’a) yemin ederim ki, (bu dua) hiçbir zaman mü’minden şaşmamıştır (yani kişi mü’min ise muhakkak icabet olunur.)” Abdullah b. Abbâs dedi ki: Vallahi, beş veya yedi (Cuma) geçmişti ki, Ali (yine) böyle bir mecliste Rasûlullah (s.a.v)’e geldi ve: “Yâ Rasûlallah! Muhakkak ben, daha önce ancak dört ayet veya o miktar (kadar) öğrenebiliyordum. Onları kendi kendime okuduğumda (aklımda kalmıyor) kaybolup gidiyorlardı. Bugün ise ben, kırk âyet veya o miktar (kadar) öğrenebiliyorum. Ve onları kendi kendime okuyunca Allah’ın Kitabı sanki gözümün önünde (duruyor) gibi oluyor. (Önceden) ben, (bir) hadisi işitiyordum da onu tekrar ettiğimde (aklımda kalmıyor) kaçıp gidiyordu. Bugün ise ben (birçok) hadisler işitiyorum ve onları (bir başkasına) anlattığım zaman bir tek harf bile kaçırmıyorum. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v), ona (hitaben) şöyle buyurdu: “Yâ Ebe’l-Hasen! Kâbe’nin Rabbine yemin olsun ki, sen mü’minsin…” (Tirmizî, Daavât)

 

[1] Yûsuf, 12/98.