عَنْ خَالِدٍ قَالَ: وَفَدَ الْمِقْدَامُ بْنُ مَعْدِي كَرِبَ وَعَمْرُو بْنُ الْأَسْوَدِ وَرَجُلٌ مِنْ بَنِي أَسَدٍ مِنْ أَهْلِ قِنَّسْرِينَ إِلٰى مُعَاوِيَةَ بْنِ أَبِي سُفْيَانَ. فَقَالَ مُعَاوِيَةُ لِلْمِقْدَامِ: أَمَا عَلِمْتَ أَنَّ الْحَسَنَ بْنَ عَلِيٍّ تُوُفِّيَ. فَرَجَّعَ الْمِقْدَامُ. فَقَالَ لَهُ رَجُلٌ: أَتَرَاهَا مُصِيبَةً؟ قَالَ لَهُ: وَلِمَ لَا أَرَاهَا مُصِيبَةً وَقَدْ وَضَعَهُ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّي اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ف۪ي حِجْرِهِ فَقَالَ: هٰذَا مِنِّي وَحُسَيْنٌ مِنْ عَلِيٍّ
31.HADİS
Hâlid (b. Ma’den)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Mikdâm b. Ma’dîkerib, Amr b. el-Esved (el-Ansî) ve Kınnesrîn halkından olan Benî Esed’den bir kimse, (halifeliği döneminde) Muâviye b. Ebî Süfyân’a geldiler. Muâviye Mikdâm’a: “Hasan b. Ali’nin vefat ettiğini biliyor musun?” dedi. Bunun üzerine Mikdâm (hemen) tercî’de[1] bulundu. Bir adam[2] ona: “Sen (Hasan’ın vefatını) bir musibet mi addediyorsun?” dedi. (Mikdam) da ona şöyle dedi: “Ben (bu hadiseyi) niçin bir musibet addetmeyeyim? Zira Rasûlullah (s.a.v.), onu kucağına koyup; ‘Bu benden, Hüseyin de Ali’dendir’[3] buyurdu.” (Ebû Dâvûd, Libâs)
[1] Tercî’: Bir musibetle karşılaşınca veya duyunca kişinin; “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn/Muhakkak ki biz Allah içiniz ve (nihâyet) ona döneceğiz” demesidir…
[2] Hadis şârihlerine göre bu kimse, Muâviye b. Ebî Süfyân (r.a)’dır. Ahmed b. Hanbel’in Müsned’in’de gelen rivayette bu soruyu soran kimsenin o olduğu açıkça zikredilmiştir…
[3] Yani; “Hasan bana, Hüseyin ise Ali’ye benzer.” Hasan (r.a)’da Rasûlullah (s.a.v) gibi hilm ve teennî, Hüseyin (r.a)’da ise Hz. Ali (r.a) gibi celal ahlâkı galip idi…