SORU: Ehlisünnet Kur’ân’ı açıklarken neyi esas alır, Kur’ân İslamcısı hocalar neyi esas alır?
CEVAP:
Ehlisünnet, Kur’ân’ın tefsiri hususunda Kur’ân’ın kendisine indiği Zâtı yani Rasûlullah (s.a.v)’in tefsirini esas alır, Kur’ân İslamcıları ise kendi yorumlarını esas alırlar ve “Rasûlullah’ın tefsirini bize kadar getiren ravi zinciri bozulmuş olabilir” derler…
Ehlisünnet de der ki; “aynı raviler sana Kur’ân’ı getirince inanıyorsun da Hadisleri getirince mi inanmıyorsun, bu ne tezattır ve keza yarın biri çıkar da hadisleri bize sapasağlam aktaramayan kişilerin aktardığı Kur’ân’dan da şüphe ederim derse ne diyeceksin” der. İşte zaten bu akımla varılmak istenilen nokta da budur. Direk Kur’ân’da şüphe uyandıramadıklarından ilkönce ravilerden başlarlar sonra bu ravilerin rivayet ettiklerine sıra gelir. Ravi’de şüphe=Hadiste şüphe=Kur’ân’da şüphe…
Bir şeyin yazılı olmaması “yok” anlamına gelmez. Hadisler hep “zahr-i kalp” yani ezberleme yoluyla muhafaza ediliyor idi. Ancak Âlimlerimiz ezberleme yoluyla hadislerin muhafaza edilmesinin ilelebet mümkün olamayacağını görüp ezberde olan bu hadisleri yazıya dökmüş ve kitaplaştırmışlardır. İşte bütün mesele budur. Bir ilim sözlü olarak ezber olarak olunca var oluyor da yazıya dökülüp kitaplaştırılınca mı yok sayılıyor. Bu ne biçim bir hamâkattir…