1- SORU: Fakirler ve miskinlerde kendisine zekât vermenin caiz olmadığı (kimseler) var mıdır?
CEVAP:
Evet (vardır). Fakirler ve miskinler olsalar dahi Benî Hâşim’e zekât vermek caiz olmaz. (Benî Hâşim), Ali’nin evlatları, Âli Abbas, Âli Cafer, Âli Akîl ve Âli Hâris b. Abdulmuttalib (soyları ve nesilleridir) (r.anhum ecmaîn)…
a) Benî Hâşim’e zekât verilmez. Bundan ancak, akrabalıkları nâssan hadisle iptal edilenler müstesnadır ki onlar da, Ebû Lehepoğulları’dır. Onların Müslüman olanlarına zekât almak helaldir. Nitekim Abdulmuttaliboğulları’na da helâldir…
Benî Hâşim, Hâşimoğullarıdır. Bilmiş ol ki, Peygamber (s.a.v.)’in dördüncü dedesi Abdimenâf’ın dört oğlu vardır. Bunlar Hâşim, Muttalip, Nevfel ve Abdişems idiler. Sonra Hâşim’inde dört oğlu olmuştur. Bunlardan Abdulmuttalib’ten başkasının soyları kesilmiştir. Abdulmuttalib’in 12 çocuğu dünyaya gelmiştir. Bu (12 evladın) çocuklarının – Müslüman ve fakir olmak şartıyla – hepsine zekât verilebilir ise de; yalnız Abbas ve Hâris’in oğullarına ve Ebû Tâlib’in oğullarından Ali, Câfer ve Akîl’in çocuklarına (sülalesine) zekât verilmez…
Bu izahtan anlaşılır ki, Benî Hâşim tabirini mutlak kullanmak doğru değildir. Çünkü onların hepsine zekât haram değildir. Zekât almak bazılarına haramdır. Onun içindir ki, Sa’d Hâşiyelerinde; “Ebû Lehep sülâlesi dahi Hâşim’e mensupturlar. Ve kendilerine sadaka helaldir” denilmiştir…
Nehir sahibi buna şöyle cevap vermiştir: “Ben derim ki: Nâfî’de, Benî Hâşim zikredildikten sonra şöyle denilmiştir: “Ancak nâssan, akrabalıkları bozulanlar müstesnadır.” Bununla, Peygamber (s.a.v.)’in; “لاَ قَرَابَةَ بَيْنِى وَ بَيْنَ أَبِى لَهَبٍ ، فَاِنَّهُ أَثَرَ عَلَيْنَا الْأَفْجَرِينَ” “Benimle Ebû Leheb arasında akrabalık yoktur. Çünkü o, bizim üzerimize en fâcir kimseleri tercih etmiştir.” hadisini kastetmiştir. Bu hadis, Ebû Leheb’in nesebinin Hâşim’den kesildiği beyanı hususunda açıktır. Bundan anlaşılır ki Musannıf’ın, “Benî Hâşim’e” diyerek yetinmesi kâfidir. Çünkü Ebû Leheb sülalesinden Müslüman olanlar, Benî Hâşim’de dâhil değildir. Onların akrabalığı yoktur.” Bu ifade çok güzeldir. Ben bunun gibi bir ifade daha görmedim. Sen bunu tedebbür eyle!
b) “Hâşimoğulları’na zekât verilmemek mutlaktır.” Yani bu hususta bütün zamanlar müsavidir. Keza bunların birbirlerine zekât vermeleri ile başkalarının onlara zekât vermeleri arasında fark yoktur…
Ebû İsme’nin İmam-ı Âzam’dan rivayetine göre, Benî Hâşim’e kendi zamanında zekât vermek caizdir. Çünkü zekâtın bedeli -ki ganimetlerden 5’te bir’in 5’te bir’idir- insanların ganimet işlerinde gösterdikleri ihmal sebebiyle onların eline geçmemiştir. Bedel ellerine geçmeyince de, asla dönerler…
Nehir sahibi de şunları söylemiştir: “İmam Ebû Yusuf, Benî Hâşim’in birbirlerine zekât vermesini caiz görmüştür. Bu kavil İmam-ı Âzam’dan da rivayet olunmuştur…”
Nehir’in Peygamberler hakkında itimat ettiği kavil, aşağıda gelecek olan iki kavlin ikincisidir. O bunları Mebsût’ta Miskin Hâşiyelerinde Hamevî’den, o da İbni Battâl’ın Buhârî Şerhi’nden naklederek şöyle demektedir: “Fukahâ ittifak etmişlerdir ki, Peygamber (s.a.v.)’in hanımları, “kendilerine sadaka almak haram olanlar” içine dâhil değillerdir.” Hamevî bundan sonra şöyle demiştir: “El Muğnî’de, Hz. Âişe’den naklen; اِنَّا أَلَ مُحَمَّدٍ لَاتَحِلُّ لَنَا الصَّدَقَةُ “Biz Âl-i Muhammediz. Bize sadaka almak helâl olmaz” dediği rivayet edilmektedir. Bu eser, Peygamber (s.a.v.)’in kadınlarına da sadaka almanın haram olduğunu gösterir…” (İbn-i Âbidîn, Zekât Bahsi)
2- SORU: Şayet bunlar (yani Hâşimî’ler) ihtiyaç sahipleri iseler (bu kimse) onları nasıl destekler ve yardım eder?
CEVAP:
Onlara zekât malının haricinde (olan mallardan) ve (verilmesi) vacip olan sadakaların haricindekilerden teberruda bulunur…
(Musannıf’ın “nâfile sadakalar” diye kayıtlaması, nezir, öşür, keffâret ve av cezası gibi, kalan vacipleri hariç bırakmak içindir. Bunlardan yalnız rikâzın beşte bir’i müstesnadır. Onu Benî Hâşim’e vermek caizdir. Ben (İbn-i Âbidîn) derim ki: Bahır’da birçok kitaplardan nakledildiğine göre, nafile sadaka, Benî Hâşim’e bilittifak caizdir… (İbn-i Âbidîn, Zekât Bahsi)