SORU: Bir kimsenin yirmi miskalden (80,18 gramdan) az altını ve iki yüz dirhemden (561,2 gramdan) az gümüşü varsa üzerine zekât gerekir mi? (Bu) ihtilafın semeresinin ortaya çıktığı bir misal veriniz?
CEVAP:
Evet, nisap (miktarı) tamamlanıncaya kadar altın gümüşe kıymetiyle (yani değeri itibariyle) eklenir. Bu, Ebû Hanife (rh.a)’e göredir. (Ebû Hanife’nin) ashabı (Ebû Yusuf ve Muhammed rh.aleyhima) ise şöyle demiştir: Altın veya gümüşten birisi diğerine kıymeti (bakımından) eklenmez, bilakis cüzleri (parçaları, bölümleri, ağırlıkları) itibariyle eklenir.
(Bu ihtilafın semeresinin ortaya çıktığı meseleye şunu misal veririz): Bir kimsenin, yüz dirhem gümüşü ve beş miskal da altını olup da kıymeti de yüz dirhem olsa, (Ebû Hanife’ye) göre üzerine zekât gerekir, (Ebû Yusuf ve Muhammed’e) göre ise gerekmez.[1] Çünkü (Ebû Hanife’ye) göre nisap, kıymet yönünden tamamlanmış, (Ebû Yusuf ve Muhammed’e) göre ise (nisap), cüzleri yönünden tamamlanmamıştır.[2]
Şayet bir kimsenin, yüz dirhemi ve kıymeti yüz dirhem olan on miskal altını olsa icmâ ile üzerine zekât gerekir. Çünkü nisap her iki cihetten[3] de tamamlanmıştır.
[1] (Örneğin); bir kimsenin on miskal altını ve kıymeti on miskal (altın değerinde) olan iki yüz dirhemden az gümüş bir kabı varsa, (Ebû Hanife’ye) göre bu kimsenin zekât vermesi gerekir, (İmameyn’e) göre ise gerekmez. (İmameyn’e göre bu hususta) muteber olan, (altın ve gümüşün) miktarıdır. Çünkü nas ile belirtilen budur. (Ebû Hanife’ye) göre ise (bu hususta) muteber olan cins birliğidir ve cins birliği (olan mallar da) kıymeti bakımından hesaplanır. (el-İhtiyâr, Zekât Bahsi)
Keza bir kimsenin, yüz dirhem gümüşü ve o kıymette beş miskal altını bulunursa, (Ebû Hanife’ye) göre bu kimsenin zekâtını vermesi gerekir, (İmameyn’e) göre ise gerekmez.
Ancak bir kimsenin yüz dirhem ağırlığında ve işçiliği ile beraber iki yüz dirhem kıymetinde bir ibriği bulunursa, zekât kıymet itibariyle vacip olmaz. Çünkü yalnız başına (güzellik, el emeği, işçilik ve) sanatın, riba/faiz mallarında kıymeti olmadığı gibi, keza (güzellik, el emeği, işçilik ve) sanatın, (bu mallar) cinsiyle karşılaştırıldığı vakit de kıymeti yoktur.
Keza bir kimsenin, doksan beş dirhem gümüşü ve beş dirhem kıymetinde de bir dinarı bulunursa, zekât vermesi gerekir. Bu, gümüşün altınla kıymetlendirilmesi (yani gümüşe altınla kıymet biçilmesi) yoluyla olur, şöyle ki, her beş dirhem bir dinar (altın) eder ve (böylece doksan beş dirhem on dokuz dinar eder, elde bulunan bir dinar ile birlikte yirmi dinar eder ve böylece nisap tamamlamış olacağından zekât vacip olur). Bu, İmam Âzam’dan rivayet olunmuştur. (İbn-i Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr ale’d-Dürri’l-Muhtâr Şerhu Tenvîri’l-Ebsâr, Dâru İhyâu’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrût 1998, Arapça, Zekât Bahsi)
[2] (Cüzlerin birbirine eklenmesine misal verilecek olursa örneğin); İmameyne göre, altın veya gümüşün birisinden nisabın dörtte üçü, diğerinden dörtte biri bulunursa, bunları birbirine katar. İkisinden de yarımşar nisap yahut birinden üçte bir, diğerinden üçte iki nisap olursa, yine birbirine katar ve her cüzden hesabına göre zekâtını verir. (İbn-i Âbidîn,a.g.e., Zekât Bahsi)
[3] Bununla, “cüzleri (itibariyle) birisinin diğerine eklenmesi” manası ortaya çıktı. Nitekim yüz dirhem, gümüşün nisabının yarısıdır. On miskal de altının nisabının yarısıdır. Anla ve düşün.