Adak adamak nelerde ve hangi hususlarda yapılırsa sahih olur? Bir kimse oruç tutulması yasak günlerde oruç tutmayı adarsa hükmü ne olur? Bir kimse “yarın oruç tutacağım” diyerek adakta bulunur ve ertesi günün de Kurban Bayramı olduğu anlaşılırsa hükmü ne olur? Bir kimse “bu sene” yahut “bir sene peş peşe” veya “ebedi olarak oruç tutmayı” adarsa hükmü ne olur? Bir kimse “Allah için bir gün oruç tutmak borcum olsun” diye adak adayacakken dili sürçer de “bir ay oruç” deyiverirse ne kadar oruç tutması gerekir? Bir kimse bir söz söylemek ister de ağzından yanlışlıkla adak adama sözü çıkarsa ne yapması gerekir? Bir kadın hayız gününü bildiği halde o gün oruç tutmayı nezrederse veya kadın “yarın” diyerek oruç tutmayı nezreder de o gün de hayız gününe tevafuk ederse hükmü ne olur? Oruç tutulması yasak olan günlerde oruç tutmayı nezretmek ile o günlerde oruca başlamanın arasında bir fark var mıdır? Oruç tutulması yasak olan günlerde oruç tutmayı adayan kimse o günler geldiğinde nasıl davranır? Bir kimse hicrî ayların sonuncusu olan Zilhicce ayında, bu aydaki oruç tutulması yasak günler geçtikten sonra o sene oruç tutmayı nezrederse ne yapması gerekir? Şayet bir kimse herhangi bir sene belirtmeden “bir sene” diyerek oruç tutmayı nezrederse hükmü ne olur? Şayet bir kimse herhangi bir sene belirtmeden “bir sene peş peşe” diyerek oruç tutmayı nezrederse hükmü ne olur? Herhangi bir sene belirtmeden “bir sene” diyerek oruç tutmayı nezrettiği durumda Ramazan ayı geldiğinde nasıl davranır?

SORU: Adak adamak nelerde ve hangi hususlarda yapılırsa sahih olur? Bir kimse oruç tutulması yasak günlerde oruç tutmayı adarsa hükmü ne olur? Bir kimse “yarın oruç tutacağım” diyerek adakta bulunur ve ertesi günün de Kurban Bayramı olduğu anlaşılırsa hükmü ne olur? Bir kimse “bu sene” yahut “bir sene peş peşe” veya “ebedi olarak oruç tutmayı” adarsa hükmü ne olur? Bir kimse “Allah için bir gün oruç tutmak borcum olsun” diye adak adayacakken dili sürçer de “bir ay oruç” deyiverirse ne kadar oruç tutması gerekir? Bir kimse bir söz söylemek ister de ağzından yanlışlıkla adak adama sözü çıkarsa ne yapması gerekir? Bir kadın hayız gününü bildiği halde o gün oruç tutmayı nezrederse veya kadın “yarın” diyerek oruç tutmayı nezreder de o gün de hayız gününe tevafuk ederse hükmü ne olur? Oruç tutulması yasak olan günlerde oruç tutmayı nezretmek ile o günlerde oruca başlamanın arasında bir fark var mıdır? Oruç tutulması yasak olan günlerde oruç tutmayı adayan kimse o günler geldiğinde nasıl davranır? Bir kimse hicrî ayların sonuncusu olan Zilhicce ayında, bu aydaki oruç tutulması yasak günler geçtikten sonra o sene oruç tutmayı nezrederse ne yapması gerekir? Şayet bir kimse herhangi bir sene belirtmeden “bir sene” diyerek oruç tutmayı nezrederse hükmü ne olur? Şayet bir kimse herhangi bir sene belirtmeden “bir sene peş peşe” diyerek oruç tutmayı nezrederse hükmü ne olur? Herhangi bir sene belirtmeden “bir sene” diyerek oruç tutmayı nezrettiği durumda Ramazan ayı geldiğinde nasıl davranır?

CEVAP:

Musannıf, Allah Teâlâ’nın (kulun üzerine) vacip kıldığı orucu anlattıktan sonra, nezirle kulun kendi üzerine vacip kıldığı oruca başlamıştır.

(Senenin beş gününde Ramazan Bayramının ilk günü, Kurban Bayramının ilk günü, teşrik günleri yani Kurban Bayramının ikinci, üçüncü ve dördüncü günleri oruç tutmak yasaklanmıştır.)

Mültekâ Şerhi’nde şöyle denilmektedir: “Nezir (adak adamak), dilin amelidir. (Adak adamanın) sahih olmasının şartı (şunlardır):

a) (Nezredilen şeyin), şarap içmek gibi günah bir şey olmaması

b) (Nezredilen şeyin), (adak adayan kimsenin) üzerine o anda vacip/farz olan namaz veya oruç gibi bir şey olmaması

c) (Nezredilen şeyin), (adak adayan kimsenin) üzerine gelecekte vacip/farz olacak namaz ve oruç gibi bir şey olmaması

d) (Nezredilen şeyin) “li-aynihî” vacipler cinsinden maksut bir şey olması (yani şer’an vacip olan bir ibadet cinsinden olması, abdest gibi ibadete vesile olan bir şey olmaması veya hasta ziyareti gibi ibadet olmayan bir şey de olmaması)

e) (Nezredilen şeyin) hâkimin hükmünün karışmadığı şeylerden olması.”

(Bu hususta geniş bilgi için yeminler bölümünde nezir bahislerine bakılmalıdır.)

Bir kimse “yasak günlerde” veya “bu sene (muayyen/belirli bir sene) oruç tutmayı” (diyerek oruç tutmayı) nezretse/adasa, muhtar olan kavle göre (böyle bir adak) mutlak surette sahih olur. Musannıf, “veya bu sene oruç tutmayı nezretse” sözüyle (adak adayan kişi) yasak edilen orucu ister sarih/açık olarak (yani örneğin) “Kurban Bayramı günü” diyerek (yasak orucu açıkça belirtsin), ister (açıkça değil de) tebean/tâbi olarak (yani örneğin, ertesi günün Kurban Bayramı olduğunu bilmeden) “yarın (oruç tutmayı adar)” ve yarınki günün bayram olduğu anlaşılırsa veya “bu sene” yahut “bir sene peş peşe” veya da “ebedi olarak” (oruç tutmayı adasın hükmü aynıdır), yani yasak olan günü ister zikretsin ister zikretmesin adanan adak sahihtir (demek istemiştir).

Keza, (adak adayan kişi) ister söylediğini (ağzından çıkan sözü) kastetsin ister kastetmesin (hükmü aynıdır, adanan adak sahihtir). Onun için el-Velvalciyye sahibi şöyle demiştir: “Bir kimse, “Allah için bir gün oruç tutmak borcum olsun” diyecekken dili sürçüp de “bir ay oruç” deyiverse, bir ay oruç tutması lazım gelir.” Keza bir söz söylemek ister de dilinden “nezir” çıkarsa (yani yanlışlıkla ağzından adak adama sözü çıkarsa) onu yapması lazım gelir. Çünkü nezrin, kadın boşamada/talakda olduğu gibi şakası da ciddisi de birdir.

İmam Ebû Yusuf’un İmam Âzam’dan rivayetine göre (yukarıda zikredilen böyle bir adak) sahih olmaz. İmam Züfer’in kavli de budur. İmam Hasan’ın (İmam Âzam’dan) rivayetine göre ise; “bir kadın (hayız gününü bildiği halde) o gün oruç (tutmayı) nezrederse (nezir) sahih değildir, fakat kadın “yarın” (diyerek oruç tutmayı nezreder de) o gün de hayız gününe tevafuk ederse (nezir) sahih olur” (hükmüne) kıyasla, “(bir kimse) tayin ederek (yasak olan günleri belirterek o günlerde) oruç tutmayı nezrederse sahih olmaz, fakat “yarın” der de, o gün de Kurban Bayramına tevafuk ederse” sahih olur.

(Ancak) Ulema açıkça söylemişlerdir ki zâhiru’r-rivayete göre, (oruç tutmayı nezrederken) yasak günleri açıkça söylemekle (belirtmekle) kapalı söylemek arasında fark yoktur. (Yasak günlerdeki) nezrin eserinin (bu oruçları) kaza (etmenin) vacip olması olarak ortaya çıkması için (bu nezir) sahihtir (demek ile), (Bayram günü) Allah’ın ziyafetinden (misafirperverliğinden) yüz çevirmenin (masiyet olması için bu nezir) haramdır (demek) arasında bir zıddiyet/terslik yoktur.

Ulema (oruç tutulması yasak olan günlerde oruç tutmayı) nezretmek/adamak ile o günlerde oruca başlamanın arasını ayırmış ve “(o günlerde oruç tutmaya) başlamanın kendisi günahtır, nezrin kendisi ise itaattir. Onun için (o günlerde oruç tutmayı adamak) sahihtir” demişlerdir. “Başlamanın kendisi günahtır”, çünkü yukarıda arzettiğimiz gibi, o kimse başlamanın kendisi ile oruçlu olmaktadır, (ancak) bu (fiil) masiyet/günah olduğundan dolayı da onu yapmaması vacip olur, binaenaleyh (bu orucun) kazası da vacip olmaz. Nezrin (adakta bulunmanın) kendisi ise itaattir, dolaysıyla onu yerine getirmesi gerekir.

Lakin günahtan korunmak için (oruç tutulması) yasak (olan) günlerde oruç tutmaması vacip olur. (Yukarıda da zikredildiği gibi) yasak günlerde oruç tutmanın günah olması Allah Teâlâ’nın davetine icabetten yüz çevirmek olduğu içindir.

(O günlerde oruç tutmayı nezrettiği için oruç vacip olur ve bu) vacibi ıskât/üzerinden düşürmek için de (sonradan) onları kaza eder. Müslim’in (Sıyâm bahsinde) rivayet ettiği Ziyâd b. Cübeyr hadisinde şöyle denilmiştir: Bir adam (Abdullah) b. Ömer (r.anhuma)’ya gelerek; “ben bir gün oruç nezrettim. Ama (nezrettiğim bu gün) Kurban veya Ramazan Bayramı gününe denk geldi, (nasıl yapayım)?” dedi. İbn-i Ömer (r.anhuma); “Allah Teâlâ nezrin yerine getirilmesini emir buyurmuştur. Ama Rasûlullah (s.a.v)’de bu gün oruç tutmayı yasaklamıştır” dedi.” Bunun manası, (nezredilen bu orucun) kazası mümkün olup, bu suretle (hem Allah (c.c)’nun) emrinin (hem de Rasûlullah (s.a.v)’in) nehyinin mesuliyetinden kurtulmuş olunacağıdır.

Ama (oruç tutulması yasak olan) o günlerde (adadığı) orucu tutarsa, (böyle yapması) haram olmakla beraber mesuliyetten kurtulur (üzerinden sâkıt olup tekrar kaza etmesi gerekmez). Çünkü üzerine aldığı (vacip kıldığı) gibi eda etmiştir (yerine getirmiştir). (57’nci ve 162’inci sorulara da müracaat ediniz.)

(Yukarıdaki) yasak günlerin (orucunun) kazası, muayyen/belirli bir senenin orucunu tutmayı nezrettiği surette olup, (bu adağı da) yasak günler (gelmeden) evvel nezrettiğine göredir. Yasak günler (geçtikten) sonra (yasak günlerde oruç tutmayı) nezrederse, hiçbir şey kaza etmez. (Yasak olan günler geçtikten sonra o sene oruç tutmayı nezrettiğinde) ise, doğru olan kavle göre, sadece senenin kalan günlerini (senenin bitimine kaç gün kalmışsa o kadarını) tutması lazımdır.

(Yasak günler geçtikten) sonraki (duruma örnek verecek olursak), meselâ Zilhiccenin on dördüncü gecesi nezirde bulunursa (yasak günlerden) bir şey kaza etmez.

(Anlatılan bu durumda) sadece senenin kalan günlerini ki (bu kalan günler de) Zilhicceyi tamamlayan (günler) olup onları tutar, (Zilhicce hicrî ayların 12’incisi ve sonuncusudur). (Doğru olan kavil bu olup) izahı şudur: Her arabî sene muayyen (belirli) bir müddetten ibarettir. “Bu sene” dediğinde, işaret (yani “bu” kelimesi) ancak içinde bulunduğu seneyi ifade eder. Şu halde (bu kişinin) sözünün hakikati, (bulunduğu o sene içerisindeki) geçmiş ve gelecek müddeti nezretmiş olduğudur. Fakat geçen müddet hakkında bu söz (yani nezretme) hükümsüz kalır, tıpkı “dün oruç tutmak Allah için üzerime borç olsun” dediğinde (bu nezir sahih olmayıp) hükümsüz (kaldığı gibi burada da böyledir).

“Sene” kelimesini belirsiz (nekire) kullanarak “bir sene” veya “peş peşe” diyerek (adakta bulunduğu) durumun hükmü (yukarıda zikredilen) muayyen/belirli bir sene (oruç tutmayı nezretmenin hükmü) gibidir. (Bu durumda da) yasak günlerde oruç tutmaz ancak burada (yani seneyi belirlemeyip peş peşe olmasını şart koştuğu durumda, oruç tutulması yasak günleri diğer günlerin) hemen ardından fasıla vermeden kaza eder (peş peşe tutar). Yani aralıksız tutmuş olmayı imkân nisbetinde tahakkuk ettirmek için (tutmadığı yasak günleri) hiç ara vermeden senenin sonuna ekler (bitiştirir). (Seneyi belirlemeyip peş peşe olmasını şart koştuğu durumda) bir gün bırakırsa, tekrar yeniden başlar. Yani bozduğu (oruç) son gün olsa bile bozduğu günden önce tuttuğu bütün günlerin orucunu tekrar tutar.

(Şayet bu durumda yasak günleri tutarsa uhdesinden çıkmış/üzerinden sâkıt olmuş olur, çünkü iltizam ettiği/üzerine vacip kıldığı şekilde eda etmiştir, tekrar kaza etmesi gerekmez.)

Halebî, muayyen/belirli sene (oruç nezrettiğinde) Ramazan ayının kazası icap etmediği gibi, (belirsiz herhangi bir seneyi nezrettiğinde) de icap etmeyeceğine işarette bulunmuştur. Çünkü Ramazana yetiştiğinde (Ramazan ayını) nezretmesi sahih olmaz. Zira (Ramazan), Allah Teâlâ’nın vacip kılması ile zaten (o kişinin) üzerinde borç olup (Ramazan orucunu) başka (bir oruç) ile değiştirmeye gücü yetmez.

(Nezreden kişinin belirli bir ay oruç tutmayı) vacip kılıp (nezredip) de (o aya) yetişemeden ölmesi bunun hilâfınadır. Zira bir aylık fidye verilmesini vasiyet etmesi vacip olur. Çünkü (o aya) erişemeyince, (sanki) başka bir ayı vacip kılmış (nezretmiş) gibi olur.

Muayyen/belirli bir seneyi (nezrettiği) durum, bunun hilâfınadır. Yani bu durumda yasak günlerin orucunu (senenin ardından fasıla vermeden hemen) peşinden kaza etmesi gerekmez. Zira burada (muayyen/belirli bir seneyi nezrettiği) durumda (seneyi) peş peşe aralıksız tutmak, (oruç tutulması gereken) vaktin tayin edilmiş/belirlenmiş/muayyen olması zaruretindendir. Onun için burada bir gün oruç bırakır (tutmazsa), yalnız onu kaza etmesi lazım gelir.

(Seneyi) belirlemeyip peş peşe olmasını şart koşmadığı durumda, (oruç tuttuğu senenin sonunda her halükarda) 35 gün kaza eder. Bunlar Ramazan ayı ile beş yasak gündür. Demek istiyor ki, o kimse (yasak olan) beş gündeki orucu (tutmuş olsa bile bu oruçlar) nâkıstır, binaenaleyh kâmil (orucun) yerine kâfi/yeterli gelmeyip (yeniden tutması gerekir). Ramazan ayı ise ancak Ramazan ayı yerine kâfidir/yeterlidir, binaenaleyh (Ramazan ayı) miktarınca kaza vacip olur. Bunu da (o senenin) orucuna eklemesi (hemen peşinden tutması) gerekir. Fakat sahih kavle göre eklemeyip de (ayrıca tutsa yine) mesuliyetten kurtulur.

Bu surette (yukarıda zikredildiği gibi yasak olan) beş günü (tutarsa bu) tutması geçerli/yeterli sayılmaz.

Muayyen/belirli seneyi (nezrettiği) veya seneyi belirlemeyip peş peşe olmasını şart koştuğu durum bunun hilâfınadır (bu iki durumda yasak olan beş günü tutarsa bu tutması geçerli/yeterli sayılıp mesuliyetten kurtulur). Çünkü (muayyen/belirli sene olduğunda veya seneyi belirlemeyip peş peşe olmasını şart koştuğu durumda, sene) o beş günden hâlî değildir. Binaenaleyh o günlerin orucunu nezretmiş olur.

Seneyi belirlemeyip peş peşe olmasını şart koşmadığı durumdaki seneye gelince, bu, sayılı birtakım günlerin adıdır. Sayılı (bu) günleri, Ramazandan ve o yasak günlerden ayırmak ise mümkündür. (İbn-i Âbidîn, Oruç Bahsi)