92. Menkıbe… Hz. Pîr’in Regaip Namazı hakkındaki cevabı

DOKSAN İKİNCİ MENKIBE

(Hz. Pîr’in Regaip Namazı hakkındaki cevabı)

Zamanın kutbu, Rahmanın seçkini, iftihar ve şeref sancağının taşıyıcısı Şeyh Muhyiddin Abdulkadir (r.a)’ın iki oğlu, Celil, Seyyid, Asil Şeyhler, Abdulvahhab ve Abdurrezzak’tan rivayetle, dediler ki:

– Beş yüz kırk üç senesinde Recep ayının beşinde Cuma günü Şeyh Bekâ (r.a) erkenden kalkıp, babamız Şeyh Muhyiddin Abdulkadir (r.a)’ın medresesine (geldi) ve;

– Bana bugün erkenden gelmemin sebebini sorarsanız (sebebi şudur): “Dün gece ufukları aydınlatan ve mevcudatın (bütün) iklimlerini kaplamış bir nur gördüm. Sır ehlinin sırlarının ona doğru estiğini (uçtuğunu) gördüm.  Onlardan bazısı onunla birleşti. Bazısının da birleşmesine mani olan bir engel vardı. Onlardan onunla birleşen bir sırrın nuru kat kat ziyadeleşiyordu. (Sonra) o nurun kaynağını talep ediyor ve bakıyordu ki o (nur) Şeyh Abdulkadir (r.a)’dan sâdır oluyor. Bunun üzerine ben de o (nurun) hakikatini keşfetmek istedim ve baktım ki o, kalbinin nurunun karşısında ki şuhûdunun nuruydu. (Sonra) bu iki nur birleşti, ziyaları, hâlinin aynasına aksetti ve makamların şuasına uzandı, (tâ ki) birleştiği andan ayrılış vasfına kadar. Böylece onunla kâinat aydınlandı. O gece yeryüzüne inip de ona arz olmayan (uğramayan) melek olmadı. Onun ismi, (onların) katında “Şâhid-i Meşhûd’dur”, dedi.

(Şeyh Abdulvahhab ve Abdurrezzak) dediler ki:

– Bunun üzerine (Şeyh Abdulkadir’e) geldik ve ona: “(Bu) gece “Regaib” namazı kıldın mı? Dedik. O da şu şiiri söyledi:

Gözlerim sevgililerimin yüzünü görünce,

İşte Regaib gecelerindeki namazım budur.

 

Yüzler ki güzelliklerini gösterince,

Kâinatın her yanı onunla aydınlanır.

 

Canımı feda etmezsem rızadan mahrum olurum,

(Buna nail olmak için) harp yiğitleriyle omuz vurarak mücadele ederim.

 

Azmedenlerin saflarını azimle yararım,

Şerefim (derecem) o mertebelerin üstüne yükselir.

 

Aşka hak ettiği şeyi (verip) vefa göstermeyen,

İşte o kimse ki vacibi (vazifeyi) yerine getirmeyen…

(Hulâsatu’l-Mefâhir fî Menâkıbı’ş-Şeyh Abdulkâdir)