SORU: Şer’î veya dünyevi ilimlerden, öğrenmemiz farz-ı ayın ve farz-ı kifaye olan ilimler hangileridir?
CEVAP:
İlim öğrenmek, farz-ı ayın ve farz-ı kifaye olmak üzere iki kısımdır…
1- Farz-ı ayın olan ilim; bir kimsenin, dinini ikame etmek, amelinin ihlâslı olması ve kullarla olan muaşereti hususunda muhtaç olduğu miktar ilimdir. Her erkek ve kadının, din ve hidayet ilmini öğrendikten sonra, abdest, gusül, namaz ve oruç ilmini öğrenmesi, nisaba malik olan kimsenin zekât ilmini, kendisine hac farz olan kimsenin hac ilmini, muamelelerde şüpheli ve mekruh şeylerden kaçınmaları için ticaretle meşgul olan kimselerin de alış-veriş ilmini öğrenmesi farz-ı ayındır. Her meslek sahibinin hükmü de böyledir. Bir şeyle/işle uğraşan herkesin, haramdan sakınabilmesi için, uğraştığı o işle alakalı ilmi ve hükmü öğrenmesi de farz-ı ayındır…
“Tebyînü’l-Mehârim” isimli eserde de şöyle denilmektedir: “Beş farz ilim ile ihlâs ilmini öğrenmenin farz-ı ayın olduğunda şüphe yoktur. Çünkü amelin sahih olması buna bağlıdır. Helal-haram ilmini ve riya ilmini öğrenmek de farz-ı ayındır. Zira ibadet eden abid kimse riya yaparsa amelinin sevabından mahrum olur. Hasetle ucub (yani kendini beğenme) ilmini öğrenmesi de farz-ı ayındır. Zira bu iki şey ateşin odunu yediği gibi ameli yerler. Alış-veriş, nikâh, talâk (boşanma) gibi şeyleri yapmak isteyenlerin da bunlarla ilgili ilimleri öğrenmeleri farz-ı ayındır. Haram kılan/kılınan lafızlar yahut küfre götüren sözlerle ilgili ilmi öğrenmek de farz-ı ayındır ve yemin ederim ki, şu zamanda bu, en mühim/önemli olan şeylerdendir. Zira çok defa avamın küfre varan sözler söylediklerini işitirsin. Hâlbuki onlar bundan yani küfre götüren sözler söylediklerinden gaflettedirler, (bundan dolayı) ihtiyat şudur ki, cahil, imanını her gün, karısının nikâhını da ayda bir veya iki defa iki şahit huzurunda tazelemelidir. Çünkü (böyle yapmayı gerektiren bir) hata erkekten sadır olmasa bile, kadınlardan sadır olması çoktur…”
2- Farz-ı kifaye olan ilim; başkalarına fayda vermek için, dinini ikame hususunda muhtaç olduğu miktardan fazlasını öğrenmektir…
“et-Tahrîr” şerhinde farz-ı kifaye şöyle tarif edilmiştir: “Bizzat failine bakılmaksızın yapılması farz/zaruri/elzem olan şeydir.” Bu tarif, cenaze namazı gibi dînî ve ihtiyaç duyulan sanatlar gibi dünyevi olan şeyleri kapsamaktadır. Mesnûn (sünnet) olanlar tariften hariçtir, çünkü bunlar mutlaka vacip şeyler değildir. Farz-ı ayın dahi tariften hariçtir, zira onun bizzat failine bakılır…”
“Tebyînü’l-Mehârim” isimli eserde bu mevzuda şu izahat vardır: “İlmin farz-ı kifaye olanına gelince; dünya işlerinin kıvamında yürümesi için muhtaç olunan her ilimdir. Tıp, hesap, nahiv, lügat, kelâm, kıraat, hadis isnadları, vasiyet ve miras taksimleri, kitâbet, meânî, bedî’, beyân, usûl, nâsih ve mensûh, âmm, hâs, nas ve zahir – ki bunlar tefsir ve hadis ilimleri için alettirler – ilimlerini öğrenmek bu kabildendir yani farz-ı kifayedir. Aynı şekilde, eserler (arkeoloji) ilmi, ahbâr ilmi, ricâller ve isimleri, sahabelerin sıfatları ve isimleri, rivayette adalet ilmi,(rivayetlerde) kuvvetliyi zayıftan ayırt etmek için (ravilerin) hallerini bilmek, (ravilerin) ömürlerini bilmek, mesleklerin/sanatların -dokumacılık, siyaset, hacamat gibi- ve çiftçilik/tarımcılığın usûl ilimlerini bilmek de farz-ı kifayedir…” (İbn-i Âbidîn, Mukaddime)