SORU: “Kim ki, Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse işte onlar kâfirdirler; Kim ki Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse işte onlar zalimlerdir; Kim ki Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar fâsıklardır” ayetlerindeki “kâfir”, “zalim” ve “fâsık”tan murad kimlerdir?
CEVAP:
Mâide suresi 44-45 ve 47’nci ayetlerin meali…
44- “Şüphesiz Tevrat’ı biz indirdik. (Tevrat’ın) içinde bir hidayet, bir nur vardır. (Allah’a) teslim olmuş Nebîler, onunla Yahudiler arasında hüküm verirlerdi. Kendilerini Rabb’e adamış kimseler ile Âlimler de öylece hükmederlerdi. Çünkü bunlar Allah’ın kitabını korumakla görevlendirilmişlerdi. Onlar Tevrat’ın hak olduğuna da şahit idiler. Şu hâlde, siz de insanlardan korkmayın, benden korkun ve ayetlerimi az bir karşılığa değişmeyin. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir…”
45- “Onda (Tevrat’ta) üzerlerine şunu da yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş kısas edilir. Yaralar da kısasa tabidir. Kim de bu hakkını bağışlar, sadakasına sayarsa o, kendisi için keffaret olur. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, zalimlerin ta kendileridir…”
47- “İncil ehli Allah’ın onda indirdiği ile hükmetsin. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, fasıkların ta kendileridir…”
Açıklama…
“Kim ki, Allah’ın inzal buyurduğuyla/indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridirler…”
1- Yani Yahudiler, Allah’ın Tevrat’ta kesinlikle belirttiği hükmünü inkâr ettiklerinden, Yahudiler “Bu, bizim için farz değildir” dediklerinden ötürü mutlak manada kâfir oldular. Musa’yı da, Tevrat’ı da, Muhammed’i de, Kur’ân’ı da inkâr etmiş oldular…
2- Âlimler şöyle demişlerdir: “Kim ki Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendisidir… Kim ki Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendisidir… Kim ki Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar fâsıkların ta kendisidir…” mealindeki ayetler kâfirler hakkında, Allah’ın hükmünü değiştiren Yahudiler hakkında nazil olmuştur. Çünkü Müslüman bir kimse büyük günah işlese dahi “o Müslüman, kâfir oldu” denilmez. Bu görüş, “İbn-i Abbas”, “Katâde” ve “Dahhâk”’ın görüşüdür…
Bu tefsirin doğru olduğuna şu hadis-i şerif de delâlet etmektedir: Müslim’den rivayetle Berâ b. Âzib (r.a) şöyle demiştir: “Kim ki Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendisidir… Kim ki Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendisidir… Kim ki Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar fâsıkların ta kendisidir…” ayetleri bütün kâfirler hakkında nazil olmuşlardır…”
3- Ebû Dâvûd, İbn-i Abbas (r.a)’tan şöyle rivayet etmiştir: “Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler var ya! İşte onlar kâfirlerin ta kendisidir…” ayetinden “fâsıkların ta kendisidir” ayetine kadar olan bu üç ayet, özel olarak Benî Kurayza ve Benî Nadîr Yahudileri hakkında nazil olmuştur/inmiştir…”
4- İkrime (r.a) şöyle demiştir: “Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyen, onu inkâr eden kesinlikle kâfir olmuştur. Fakat “Allah’ın indirdiği haktır” diyen, buna rağmen onunla hükmetmeyen bir kimse kâfir değil, zalim ve fasıktır…” İbn-i Abbas (r.a)’ın bir görüşü de budur… “Zeccâc”, bu görüşü seçerek şöyle demiştir: “Peygamberler tarafından getirilen ilahî hükümlerden birisine batıldır diyen kâfir olur…”
5- Tâvûs, İbn-i Abbas (r.a)’a şöyle sorar: “Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyen kâfir midir?” İbn-i Abbas (r.a) şöyle der: “Onunla kâfir olur. Fakat bu küfür, Allah’a, Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine ve Ahiret Gününe inanmayan bir kimsenin kâfir olması gibi dinden çıkmak manasında bir küfür değildir…”
Bunun benzeri Atâ’dan da rivayet edilmiş olup o şöyle demiştir: “O, küfürden daha hafif bir küfürdür.” (Yani, “küfrü-mutlak”’dan daha hafif bir küfürdür, yani büyük günahtır…)
6- Bazı Tefsirciler de şöyle demişlerdir: “Bu ayetler, Allah’ın (c.c) nassını/ayetini/hükmünü bildiği halde kasten ayan ve beyan bir tarzda onu reddettikten sonra başkasıyla hükmedenin hakkındadır… “Nass” kendisine gizli olan veya tevilde yanılan bir kimse ise bu tehdide dâhil olamaz.”
7- Bu ayetlerle ilgili Âlûsî şöyle demiştir…
“Hâricîler, bu ayetlerle “fâsık”’ın mümin olmadığına dair delil getirmişlerdir. Hâricîler; “Men” (kelimesi, kim ki) manasını ifade etmekte olup, geneldir (herkesi kapsamaktadır). (Fasık ise), Allah’ın indirdiğiyle hükmetmiyor ve onunla amel etmeyi bırakmıştır. (Allah’ı ve indirdiğini) tasdik eden fâsık da bu hükme dâhil olur. Çünkü fâsıktır, Allah’ın indirdiğiyle hükmetmiyor ve onunla amel etmeyi bırakmıştır…” demişlerdir…
Cevap olarak denilmiştir ki; Ayetin zahiri metruktur. Çünkü hüküm, her ne kadar kalbin ve azaların fiillerini kapsayıcı ise de, burada maksat sadece kalbin fiilidir. Kalbin fiili ise tasdiktir. Allah’ın indirdiğini kabul etmeyenin kâfir olduğunda da hiç kimsenin ihtilâfı yoktur…
Bir de şöyle cevap verilmiştir: “Mâ”, cinsin üzerine hamledilmek suretiyle umumun nefyi kastedilmiştir: Yani kim ki, Allah’ın indirdiğinin tamamıyla hükmetmezse, hükmü budur. Bir kısmıyla hükmeder, bir kısmıyla etmezse, hüküm böyle değildir. Şüphe yoktur ki, Allah’ın indirdiğinden hiçbir şeyle hükmetmeyen bir kimse onu tasdik etmiyor demektir. Böyle birinin küfründe de şüphe yoktur. Ama kişi, Kur’ân’ın bir kısmıyla hükmeder, bir kısmını da fasıklık, gevşeklik veya başka bir sebepten ötürü bırakıyorsa, bu kimse kâfir olmaz…
8- İbn-i Mensûr, Ebû’ş-Şeyh ve İbn-i Merdeveyh, İbn-i Abbas (r.a)’tan şöyle rivayet etmişlerdir: “Bu üç ayeti Cenabı Hak hususen/hassaten Yahudiler hakkında indirdi…”
9- İbn-i Cerîr, Ebû Salih’ten şöyle rivayet etmiştir: “Mâide (suresinin) bu üç ayeti hiçbir sahada Ehl-i İslâm/Müslümanlar hakkında değildir… (Bu üç ayet), kâfirler hakkındadır…”
10- İbn-i Ebî Hâtim, İkrime’den; İbn-i Cerîr de Dahhâk’tan benzerini rivayet etmiş olup şöyledir: “Umulur ki, onların bu üç sıfatla sıfatlandırılması değişik itibarladır. Allah’ın indirdiğini inkâr ettiklerinden dolayı kâfirlikle; hükmünü yerine değil de başka yerlere koyduklarından dolayı zalimlikle; hak’tan çıktıklarından dolayı fâsıklıkla sıfatlandırıldılar. Veya bu üç sıfatla değişik tavırlar ve haller itibarıyla sıfatlandırıldılar ki bu haller hükümden imtina etmeye eklenir, şöyle ki; bazen küfrü gerektiren bir hal üzerine olurlar, bazen zulmü ve fıskı gerektiren bir hal üzerine olurlar…
11- Ebû Humeyd ve başkası Şa’bî’den naklen şöyle demişlerdir: “Bu üç ayetin birincisi bu ümmet hakkında, ikincisi Yahudiler hakkında, üçüncüsü de Hıristiyanlar hakkındadır…”
Bu rivayete binaen müminlerinin halinin Yahudi ve Hıristiyanların halinden daha kötü olması gerekiyor. Ancak denildi ki, “küfür, mümine nisbet edilirse, teşdîd ve tağlîze hamledilir…” Yani “(müminler kâfir oldu denilince), nankörlükte pek ileri gitmişlerdir” demek olur. Kâfirlere fâsıklık ve zulüm sıfatı verilirse, bu, (kâfirlerin) temerrüd etmesine ve haddini aşmasına işaret eder…
Bu tefsiri, İbn-ü’l-Münzir’in, Hâkim’in ve Beyhakî’nin de “Sünen”’inde İbn-i Abbas’tan rivayet ettiği de takviye etmektedir: “Bu üç ayetin başındaki küfür, sizin bildiğiniz küfür değildir. Yani onu İslâm’dan çıkarır, başka bir dine sokar manasındaki küfür değildir. Bu küfür, gerçek küfürden daha hafif bir küfürdür. Şöyle ki, bu hitap, Yahudi ve başkaları için umumi bir hitap gibidir. “Tağlîz” yerinde kullanılmıştır. Veya iki cevaptan birisini iltizam eder. Vasıfların ihtilâfı, itibarların ihtilâfından neş’et ediyor… Bazı muhakkıkların nezdinde fâsıklıktan da zulümden de maksat, küfürdür. Yani aşırı fısk ve aşırı zulüm üzerine hamledilmiştir ki bu da, küfürdür…
12- Hâkim’in rivayet edip tashih ettiği, Abdurrezzak ve İbn-i Cerîr’in ise Huzeyfe (r.a)’den olan rivayetleri şöyledir: “Huzeyfe’nin yanında bu üç ayetten bahsedildi. Bir kişi; “Bu, İsrailoğullarına dairdir” dedi. Huzeyfe (r.a): “İsrailoğulları sizin için amma da güzel kardeştirler? Her tatlı size, her acı onlara veriliyor. Hayır! Senin dediğin gibi değildir. Sırmanın pabuçla beraber olduğu gibi, siz de onlarla beraber olup yollarına gideceksiniz…” dedi.
Huzeyfe’nin bu sözü şu ihtimalleri kapsar: a) Bu ayetteki hitabın umumi olduğuna meyletmiştir… b) Bu ayetin sadece Müslümanlar hakkında nazil olduğuna meyletmiştir… Birinci ihtimal, Ali b. Hüseyin (r.anhuma)’dan rivayet edilmiştir (ki); “ancak, “Sizin şirkteki küfrünüz gibi olmayan bir küfür, şirkteki fıskınız gibi olmayan bir fısk, şirkteki zulmünüz gibi olmayan bir zulümdür…” demiştir.
13- Bu üç ayet hakkında Kurtûbî’nin tefsirinde şöyle denilmiştir: “Bu üç ayetin tamamı kâfirler hakkında nazil olmuştur… Bu durum Sahih-i Müslim’de Berâ (r.a)’ın hadisinde sabit olmuştur. Âlimlerin çoğu bu durum üzerindedir. Müslüman, büyük bir günah işlese de kâfir olmaz…
Bazı Âlimler bu ayette takdir vardır; “yani Kur’ân’ı reddederek Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler, kâfirlerin ta kendisidir, demektir. Rasûlullah (s.a.v)’in sözünü inkâr etmek kabilinden onunla hükmetmeyen de kâfir olur…” dediler. Bu tevili, İbn-i Abbas ve Mücahid söylediler… Bu tevile göre, ayet âmm’dır…”
14- İbn-i Mesud ve Hasan (r.anhuma) şöyle demişlerdir: “Ayet âmm’dır. Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyen Yahudi, Müslüman ve kâfirlerin hepsini kapsar…”
15- İbn-i Abbas (r.a) bir rivayette, bu ayetin manası şöyle demiştir: “’Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyen bir kimse kâfirlerin fiillerine benzer bir fiil işlemiş oluyor’, demektir…”
16- Bazı Tefsirciler şöyle demişlerdir: “Allah’ın indirdiğinin tamamıyla hükmetmeyen bir kimse kâfirdir. Tevhitle hükmeden yani Allah’ı birleme ile hükmeden, fakat bazı hükümlerini bırakan bir kimse ise, bu ayete dâhil olmaz…”
17- “İbâdiye” taifesinin katında buradaki/ayetteki “küfür”, “nimeti inkâr etmek” manasınadır…
18- Bir kişi, eğer kendi fikrinin Allah’ın katından geldiğini iddia edip bu fikriyle hükmederse, onun bu yaptığı Allah’ın hükmünü tebdildir/değiştirmedir. Dolayısıyla küfrünü gerektirir. Eğer kendi fikir ve hevasına uyarak bu fikriyle hükmederse, bu, günahtır. Dolayısıyla affolunabilir. Çünkü bu ümit, Ehl-i Sünnetin günahkârların affolunması konusunda dayandıkları bir asıldır…
19- Kuşeyri şöyle demiştir: Hâricîlerin mezhebi şudur: “(Bir hüküm hususunda) rüşvet alıp, (o mevzuda) Allah’ın hükmünü bırakıp ‘Allah’ın hükmüdür’ diye gayrısıyla hükmeden kâfir olur…” Bu tefsir, Hasan Basri ve Süddî’ye de nisbet edilmiştir… Hasan Basri şunu da söylemiştir: “Allah idarecilerden üç söz almıştır:
1- Hevalarına tâbi olmayacaklardır…
2- Halktan korkmayıp Allah’tan korkacaklardır…
3- Allah’ın ayetlerini az bir fiyatla satmayacaklardır…”
20- Bu âyetler hakkında İbn-i Kesîr şu hadisleri rivayet etmiştir:
1- Ali b. Ebî Talha, İbn-i Abbas (r.a)’tan rivayet etmiştir: “Kim ki Allah’ın indirdiğini inkâr ederse kâfir olur… Kim ki Allah’ın indirdiğine inanır, fakat onunla hükmetmezse, o zalim ve fâsık olur…” Bu hadisi İbn-i Cerîr rivayet ettikten sonra: “(Kim ki Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendisidir) ayetinden maksat, Ehl-i Kitab’tır veya Allah’ın kitaptaki hükmünü inkâr edendir…” demiştir…
2- Vâkıdî, Said el-Mekkî’den ve Tâvûs’dan şöyle rivayet etmiştir: “Bu küfür, ‘dinden çıkmak’ manasında bir küfür değildir…” Yani azabın teşdîd edilmesinden kinayedir… Ve ilahi bir tehdittir…
3- İbn-i Ebî Hâtim şöyle rivayet etmiştir: Bize Muhammed b. Abdullah b. Yezidi’l-Mukrî, Tâvûs tarikiyle İbn-i Abbas (r.a)’tan rivayet etmiştir ki; “Bu ayetteki küfür, sizin bildiğiniz (ve dinden çıkma manasında olan) küfür değildir…” demiştir…
Bu hadisi, Hâkim Müstedrek de Süfyan b. Uyeyne’nin hadisinden rivayet etmiş ve “Şeyhayn (Buhari ve Müslim)’in şartına göre sahihtir. Fakat Şeyhayn rivayet etmemişlerdir…” demiştir…
SONUÇ…
Ayetin manası şöyledir; “Kim ki Allah’ın indirdiğini tasdik etmezse, doğruluğuna inanmazsa, onun dışına çıkmış olur (yani kâfir olur). İnandığı halde terk eden ise günahkâr olur…” (Büyük Kur’ân Tefsiri, Ali Arslan)