İmamlık yapmaya en hak sahibi kimdir? “Allah’ın Kitabı’nı en iyi okuyan” kişiden kastedilen kimdir?

SORU: İmamlık yapmaya en hak sahibi kimdir? “Allah’ın Kitabı’nı en iyi okuyan” kişiden kastedilen kimdir?

CEVAP:

Ebû Hanife (rh.a)’e göre, insanlardan imamlığa en layık olanı sünneti yani şer’î meseleleri (hükümleri) en iyi bilendir, hassaten de namaz ile ilgili meseleleri…

Ebû Yusuf ve Muhammed (rh.aleyhima) ise; (insanlardan) imamlığa en layık olanı Allah’ın Kitabı’nı en iyi okuyandır[1]. Şayet bunda eşit olurlarsa, en takva olanı, eğer bunda da eşit olurlarsa en yaşlı olanı (imam olur)… (Teshîl li-Mesâi’l-Kudûrî)

 

[1]El-İhtiyâr”’da şöyle denilmiştir: “Biz diyoruz ki; ilme olan ihtiyaç daha fazladır ve bu sebeple ilmi fazla olanın imam olması daha evladır. Nebî (s.a.v) zamanında (sahabeler) Kur’an’ı hükümleriyle beraber telakki ediyorlar (alıyorlardı). Dolayısıyla Kur’an’ı en iyi okuyanları, aynı zamanda en çok ilmi olanları idi…”

“Hâşiyetü İbn-i Âbidîn Alâ’d-Dürri’l Muhtâr” isimli eserde şöyle denilmiştir: İmamlığa geçirmek hatta maaşlı imam tayin etmek için en layık kimse sadece namaz hükümlerini en iyi bilendir. Velev ki sair ilimlerde bilgisi az olsun. Diğer ilimlerde derin bilgisi olan bir kimse ise sadece namaz hükümlerini bilene tercih edilir. Şu şartla ki, görünür kötülüklerden sakınacak ve farz miktarını bilecektir. Bazıları (namaz hükümlerinde ki) vacip miktarını, bir takımları da sünnet miktarını bilmesinin de şart olduğunu söylemişlerdir. En münasip olan da budur, yani sünnete en riayetkâr olandır…

“El-Hidâye” de şöyle denilmiştir: “İmamlık herkesten önce din ahkâmını en iyi bilenin hakkıdır. Okuyuşa namazın sadece bir rüknü için, ilme ise bütün rükünleri için ihtiyaç vardır…”

Serahsî’nin “Kitabu’l-Mebsût” isimli eserinde şöyle denilmiştir: Sünneti daha iyi bilen kimse, Kur’andan namazın sahih olmasına yetecek bir miktarı biliyorsa, bu kişi imamlığa daha layıktır. Çünkü kıraate (okumaya) namazın sadece bir farzında ihtiyaç vardır, hâlbuki bilgiye (ilme) namazın tümünde ihtiyaç vardır. Üstelik kıraatte yapılan namazı bozacak derecedeki yanlışlık da yine ancak ilimle biliNebîlir. Hadiste en iyi okuyanın ilk önce sayılması şundandır: Hz. Ömer (r.a)’ın Bakara suresini 12 senede ezberlediği şeklindeki rivayetten de anlaşıldığı üzere Sahabeler asr-ı saadette Kur’an’ı, içindeki hükümlerle birlikte öğrenmekte (ve ezberlemekteydiler). Dolayısıyla onlardan Kur’an’ı en iyi okuyan kimse, aynı zamanda en çok ilmi olanı idi. Oysa günümüzde Kur’an’ı çok iyi okuyan bir kimsenin ilimden hiç nasibi olmayabilmektedir. Bunun için sünneti daha iyi bilenin imamlık yapması önceliklidir. Ancak bu kimsenin dini yaşantı konusunda eleştirilen birisi olması bu hüküm dışındadır. Böyle bir durumda o, imamlık konusunda önceliğe sahip değildir, insanlar namazda ona tabi olmayı arzulamazlar…

Fetevâyi Hindiyye” isimli eserde şöyle denilmiştir: Namazla ilgili hükümleri en iyi bilen kimsenin imamete geçmesi evladır. Muzmarât’ta böyledir. Zahir rivayet de budur. Bahru’r-Râik’te de böyledir. Bu hüküm, namazla ilgili hükümleri en iyi bilen kimsenin, sünnet yerini bulacak kadar Kur’an okumayı bilmesi halindedir. Tebyîn’de de böyledir. Ve böyle bir kimse de, dinden -amelindeki noksanlıkta dolayı- ta’n olunmaz (ayıplanmaz). Kifâye’de ve Nihâye’de de böyledir…

“Hâşiyetü İbn-i Âbidîn Alâ’d-Dürri’l Muhtâr” isimli eserde yine şöyle denilmiştir: Ondan sonra en iyi okuyan imamlığa geçirilir yani tilâvet ve tecvidi en güzel olan. Bununla şunu anlatmış oluyor ki; ulemanın (en okuyanı gelir) sözlerinin manası en hâfız olanı değil, en iyi okuyanıdır. Tilâvette güzel olmanın manası, harflerin nasıl okunacağını nerede durulacağını ve buna bağlı meseleleri bilmesidir…