Zamanımızdaki Âlimlerin, kadınların yanlarında mahremleri olmadan sefer etmeleri hakkındaki görüşleri…

SORU: Zamanımızdaki Ulemanın kadının seferi hakkındaki görüşleri… Zamanımızda kadınların yanlarında mahremleri olmadan sefer etmeleri caizdir diyenlerin görüşü ve delilleri… Zamanımızda kadınların yanlarında mahremleri olmadan sefer etmeleri haramdır diyenlerin görüşü ve delilleri…

CEVAP:

Kadınların tek başlarına seferi hakkında zamanımızda iki görüş ortaya çıkmıştır:

1- Kadınların yanlarında mahremleri olmadan sefer etmeleri caizdir.

2- Kadınların yanlarında mahremleri olmadan sefer etmeleri haramdır.

 

1- Birinci görüş: Zamanımızda kadınların yanlarında mahremleri olmadan sefer etmeleri caizdir…

Bu görüşe göre zamanımızda uçak, tren vb. ulaşım araçlarıyla, güvenlik kanaati hâsıl olduğu ve ihtiyaç duyulduğu müddetçe, kadınların tek başlarına, kadın gruplarla veya kadın erkek karışık gruplarla yolculuk yapmalarında herhangi bir sakınca yoktur. Bu görüşte olanlar şu delilleri ileri sürmüşlerdir:

a) Atâ’, Saîd b. Cübeyr, İbn-i Sîrîn, İmam Mâlik, Evzâî ve meşhur kavline göre İmam Şafiî; kadının, sefer için mahremi bulunmasını değil, emniyeti şart koşmuşlardı

Şâfiiye Ulemasına göre emniyet; koca, mahrem veya güvenilir kadınlarla sağlanır. Kadın ancak bu üç neviden biri ile haccedebilir. Güvenilir bir tek kadın bulmuş olsa onunla haccetmesi farz değildir, lâkin caizdir. Şafiilerce sahih olan kavil budur. Yine Şafiilerden bazılarına göre güvenilir birkaç veya bir kadın bulursa haccetmesi lâzım gelir. Bazen emniyet vâsıtaları çok olur da kimseye muhtaç olmadan yalnız başına kafileyle birlikte gider ve emniyeti de sağlanırsa gitmesi yine caizdir.

Şafiiye Uleması kadının nafile hac, ziyaret ve ticaret gibi farz olmayan seferleri hakkında da ihtilâf etmişlerdir. Bazıları bu gibi seferlere de itimatlı kadınlarla çıkabileceğini söylemiştir.

Hac ve umre için yapılan yolculuk hakkında mezhepler ve Ulema arasında yukarıda anlatılan ihtilaflar varit olmuş olup, aynı ihtilafın taat olan bütün yolculuklar için de geçerli olması gerektiğini birçok Ulema sarahaten söylemişlerdir. Çünkü kadının mahremsiz yolculuk edememesindeki yasaktan maksat; kadının muhafaza ve emniyetini sağlamaktır. Bu ise yolun emniyetli olması ve güvenilir kadın veya erkeklerin bulunması halinde sağlanmış olmakta ve dolayısıyla yasağın menşei olan illet zail olmaktadır. İllet ortadan kalkınca yasak da ortadan kalkmaktadır.

b) Keza kadının mahremsiz yolculuk edebileceğinin bir delili, (İbn-i Hacer’in Fethu’l Bârî adlı eserinden naklen) Buhârî’nin şu rivayetidir: “Hz. Ömer (r.a) son haccında Nebî (s.a.v)’in zevcelerine hac için izin vermiş ve onlarla birlikte sahabeden Osman b. Affân ve Abdurrahman b. Avf (r.anhuma)’yı göndermiştir. Bu duruma Hz. Ömer, Hz. Osman, Abdurrahman b. Avf ve Nebî (s.a.v)’in zevceleri rıza göstermiş, muvafık olmuşlardır. Bu duruma sahabeden geri kalanlar ise itiraz etmemiştir.” Aynî “Umdetu’l Kârî” adlı eserinde de şöyle demiştir: “Ömer (r.a) ilkönce Nebî (s.a.v)’in zevcelerine hac için izin vermeyip tevakkuf etmiş ancak daha sonra bunun caizliği kendisine zahir olunca izin vermiştir.”

c) Keza kadının mahremsiz yolculuk edebileceğinin bir diğer delili de; (Buhârî ve Müslim’in zikrettiği) Rasûlullah (s.a.v)’in Adiy b. Hatem’e söylediği şu sözdür: “Eğer benden sonra yaşarsan, bir kadının Allah’tan başka kimseden korkmadan tek başına (yanında kocası veya mahremi olmadan Irak’taki) Hîre’den kalkıp (Mekke’ye giderek) Kâbe’yi tavaf ettiğini göreceksin.” Bu hadis bu olayın sadece vuku bulacağını haber vermekle kalmayıp böyle bir yolculuğun cevazına da delalet etmektedir. Çünkü hadis, İslam’ın gölgesinin, faziletinin ve emanının yükseleceğini haber verip methetmiştir. Yani bir başka deyişle; eğer bu şekilde yapılacak yolculuk caiz olmasaydı bununla İslam methedilmezdi. Taat olan her yolculuğun hükmü de böyledir.

d) Âdetler ve Muâmelât ile ilgili hükümlerde asıl olan mana ve maksatlardır. İbadetlerde ise asıl olan taabbud ve imtisal/inkıyaddır. Kendisinden (zatından) dolayı haram olan bir şey ancak zaruret halinde mübah kılınır. Lakin “sedd-i zerâi’/harama giden yolu tıkamak” yani yasak ve zararlı olana vasıta olan davranışı menetmek için haram kılınan bir şey ise ihtiyaç duyulduğu takdirde mübah kılınır. Kadının mahremsiz sefer etmesinin haram kılınması da “sedd-i zerâi’/harama giden yolu tıkamak” babından olduğundan dolayı ihtiyaç halinde bu husus mübah kılınır.

e) Maliki Ulemasından Hattâb, “Mevâhibü’l-Celîl” adlı eserinde ve ez-Zenâtiy, “Şerhu’r-Risâle’de” şöyle demiştir: “Farz olmayan bir yolculuğa, kadının yanında kocası veya mahremi olmadan çıkmasının yasak oluşu, kadının tek başına veya az bir sayıdaki kimselerle yolculuk yapması durumunda geçerlidir. Ancak kadının yanında kocası veya mahremi olmadan tek başına vacip, mendup ve mübah olan bütün yolculuklara, güvenilir kadınlar topluluğu içinde, büyük kafilelerle birlikte veya zafer elde edeceğinden emin olan ordu ile beraber gitmesinde ise hiçbir sakınca yoktur. Çünkü zikri geçen bu gibi topluluklar bir belde (memleket) mesabesinde olmaktadır. Bu hususta genç veya yaşlı kadın arasında da fark yoktur.” Yani kadın mahremsiz olarak nasıl bir belde de emniyet içinde gidip gelebiliyorsa, bu topluluklar da kalabalık yönünden birer belde hükmünde olduğundan bunlarla birlikte de emniyet içinde mahremsiz seferlere çıkabilir. Bu zamanımızdaki uçaklar da büyük kafileler mesabesinde olduğundan kadının uçakla yalnız başına yolculuk yapmasında da herhangi bir sakınca olmamaktadır.

f) Kadınların yolculuğu için şart koşulan mahrem meselesi kadının başına gelebilecek eza, korku, ırz ve namusuna gelebilecek halel ve yol emniyetinden dolayıdır. Geçmiş asırlarda bir yolculuk esnasında kadının başına gelebilecek musibetler çok daha fazla olup, bu musibetlerden birilerini haberdar etmek veya önüne geçmek, şimdiye nazaran çok daha zordur. Hâlbuki zamanımızdaki yolculuk vasıtaları geçmiş asırlardaki yolculuk vasıtalardan çok daha gelişmiş olup uzun mesafeleri kısa zamanda kat etmektedir. Hırsızlardan, yol kesicilerden vb. birçok tehlikelerden yolcuların muhafazası sağlanmaktadır. Uçak, gemi ve otobüsler gibi bir tek yolculuk aracı ile çok sayıda yolcu bir arada taşınabilmektedir. Bazen küçük bir nakil aracı olan arabalar ile de konvoy halinde yolculuk yapılmaktadır. Böylece kadınlar için emniyet ve güvenilir bir ortam sağlanmaktadır. Kadın bir yerden diğer bir yere sefer edeceği zaman yalnız kalmamış olmaktadır. Böyle kalabalık bir grup ve güvenilir bir ortamın sağlanması halinde de kadının tek başına yolculuk etmesinde herhangi bir sakınca olmamaktadır. Çünkü hükmün bina edildiği illet zail olmaktadır. Bu hususta kadının yaşlı veya genç olması arasında da hiçbir fark bulunmamaktadır.

 

 

2- İkinci görüş: Kadınların yanlarında mahremleri olmadan sefer etmeleri haramdır…

Bu görüşe göre; bundan önceki asırlarda olduğu gibi zamanımızda da kadınların mahremsiz sefer etmeleri caiz değildir, haramdır. Bu hususta ancak farz olan hac için olan sefer hakkında ihtilaf edilmiştir. Diğer seferlerin hükmü aslı üzeredir, yani mahremsiz haramdır. Delillerin umumu bunu göstermektedir. Bu konudaki deliller şunlardır:

a) Abdullah b. Ömer (r.a)’ten, rivayetle Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Allah’a ve Âhiret gününe iman eden hiç bir kadına, yanında mahremi olmaksızın üç gecelik yere sefer etmek helâl değildir.”

Bu hadisi Buhârî “Kitâbü Taksîri’s-Salât’ta” rivayet etmiştir. Hadisin muhtelif rivayetleri vardır. Bunların bazılarında, kadının yalnız başına 3 gecelik yola, diğer bazılarında 3 günlük, bir rivayette 3 geceden fazla, başka bir rivayette 2 günlük, diğer rivayette 1 gecelik, bir rivayette de 1 gün 1 gecelik yola gidemeyeceği bildirilmektedir. Ebû Dâvûd’un rivayetinde de kadının yalnız başına 1 “berîd” (12 mil, 22740 m) yani yarım günlük yola gidemeyeceği ifade buyurulmuştur. Üç gün rivayetinden murat, geceleriyle birlikte üç gün; üç gece rivayetinden murat da, gündüzleriyle beraber üç gecedir.

Ulemanın beyanına göre rivayetlerdeki bu ihtilâflar, soranlardan ve sorulan yerlerden kaynaklanmıştır. Yani değişik kimseler değişik yerlerde aynı soruyu sormuşlar ve ortaya bu hükümler çıkmıştır. Beyhakî şöyle demiştir: “Sanki Rasûlullah (s.a.v)’e kadının mahremsiz olarak 3 gecelik yolu gidip gidemeyeceği sorulmuş da hayır cevabını vermiş; başka bir defa 2 günlük yola, daha başka bir defa da 1 günlük yolu gidip gidemeyeceği sorulmuş ve bunların hepsine hayır cevabını vermiştir. “Berîd” meselesi de öyledir. Şu halde herkes işittiğini rivayet etmiş demektir. Bir raviden muhtelif şekillerde nakledilen rivayetleri de o ravi birkaç yerde işitmiş ve kimini öyle, kimini böyle rivayet etmiştir ki dolayısıyla bunların hepsi sahihtir.”

İmam Nevevî de şöyle demiştir: “Sefer (yolculuk) diye adlandırılan her durumda kadının kocasız veya mahremsiz gitmesi nehyolunur. Bu yolculuk ister 3 gün olsun, ister 2 gün olsun, ister 1 gün olsun, ister (bir) berîd (uzaklıkta) ister bunların dışında (daha yakın) olsun kadın mahremsiz gidemez. İbn-i Abbas’tan gelen “kadın ancak mahremiyle birlikte sefer edebilir” hadis-i şerifi de bu söylediğimize açık bir delildir.””

Yukarıda da gördüğümüz gibi, değişik lafızlarla varid olan rivayetlerin umumu, az veya çok, yolculuk diye isimlendirilen bütün fiillerde kadının mahremsiz olarak sefer etmesinin haramlığını açıkça ortaya koymaktadır.

b) Ulema, kudreti olan, hac yapmaya gücü yeten kadına haccın farz olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Kadına haccın farz oluş şartları erkeğin şartları ile aynıdır. Yalnız mahrem meselesinde ihtilâf vardır:

İmam Âzam’a göre kadına haccın farz olması için Mekke’ye üç günlük mesafeden yakın olsa bile mahremi bulunması şarttır. Bu hususta hadis Ulemasından bir cemaat ile Hanefîye Ulemasından Hasan-ı Basrî, İbrahim Nehaî, Sevrî ve A’meş de İmam Âzam’a muvafakat etmişlerdir.

Şafii Uleması ise kadının nafile hac, ziyaret ve ticaret gibi farz olmayan seferleri hakkında ihtilâf etmişlerdir. İmam Nevevî şöyle demiştir: “Sahih olan kavil; kadının kocasız veya mahremsiz, genç olsun yaşlı olsun, farz veya nafile seferlere çıkmasının caiz olmadığıdır. Sefer diye isimlendirilen her yolculuğun hükmü böyledir.”

c) Kâdı Iyâz’ın beyanına göre Ulema; kadının hac ile umreden başka seferlere mahremsiz çıkamayacağı hakkında ittifak etmişlerdir. Bundan yalnız dâr-ı harpten hicret edenler müstesnadır. Müslüman bir kadın böyle bir yerden İslâm diyarına mahremsiz olarak da hicret edebilir. Bununla öteki seferler arasındaki fark, kadının dini ve nefsi hususunda emin olamadığı zaman küfür diyarında yaşamasının ittifakla haram olmasıdır.

d) Ata’, Saîd b. Keysân ve Zâhirî’lerden bir taifeye göre kadının yalnız başına bir konaktan (bir günlükten) az mesafeye gitmesi caizdir. Bir konak veya daha fazla mesafeye ise mahremsiz gidemez. Delilleri, Beyhakî ile Tahâvî’nin Ebû Hureyre (r.a)’ten rivayet ettikleri; “Kadın yanında kocası veya mahrem akrabası olmadıkça bir konaklık yere sefer edemez” hadisidir.

e) Şâ’bî, Tâvûs ve Zâhirî’lerden bazıları; kadının yalnız başına uzak veya yakın hiç bir sefere çıkamayacağına kail olmuşlardır. Delilleri, Tahâvî’nin Ebû Hureyre (r.a)’dan rivayet ettiği Rasûlullah (s.a.v)’in; “Kadın yanında mahremi olmadıkça sefere çıkamaz” hadisidir.

f) Âişe (r.anha)’nın hac için mahremsiz sefere çıktığı rivayet olunmuştur. Ancak kadının mahremsiz sefer etmesine bu rivayeti delil göstererek cevaz vermek doğru değildir. Buhârî şârihi Aynî bunlara cevaben; “Hz. Âişe “Ümmü’l-Mü’minîn” olduğu için ona bütün Müslümanlar mahremdir. Kiminle sefer etse mahremiyle yolculuk etmiş demektir. Müslüman erkekler diğer kadınlara nisbetle bu hükümde değildir. Bu cevap Ebû Hanîfe tarafından verilmiştir” demiştir.

g) Tahâvî’nin rivayet ettiği İbn-i Abbas (r.a) hadisinde bir zatın Rasûlullah (s.a.v)’e; “Ey Allah’ın Rasûlü! Benim karım hacca niyetle yola çıktı. Bende şöyle şöyle bir gazveye yazıldım” dediği ve Rasûlullah (s.a.v)’in de; “Git zevcenle birlikte haccet” buyurduğu görülmektedir. Bu hadis, kadının yalnız başına hac edemeyeceğine açık delildir. Zira kadının yalnız başına hacca gitmesi caiz olsaydı, Rasûlullah (s.a.v) o kişiye; “Zevcenin sana ne ihtiyacı var. O Müslümanlarla birlikte hacca gider. Sen işine bak. Yazıldığın gazaya git”

Bu hadis güvenilir kadınlar topluluğunun kendi başlarına sefere çıkmayacaklarına da delildir. Çünkü o vakit hacca giden kervanda güvenilir kadınlar topluluğu mevcut idi. O güvenilir kadınlar ki onlar sahabe eşleri olan sahabe hanımlardır. Onlar gibi güvenilir bir kadınlar topluluğu bulunmasına rağmen Rasûlullah (s.a.v) soru soran kimseye karısıyla birlikte gitmesini emretmiştir.

Ayrıca hadiste Rasûlullah (s.a.v) haccın nafile mi, farz mı, olduğunu sormamış ve ayırım yapmadan soru soran kişiye karısıyla birlikte gitmesini emretmiştir. Buradan da anlaşılıyor ki kadın, farz olsun nafile olsun yolculuğa mahremsiz gidemez.

h) Kadının (farz olan) hac ile (Hanefi dışındaki mezheplere göre vacip olan) umreden başka seferlere mahremsiz çıkamayacağı hakkında icmâ olduğu nakledilmiştir. Hafız İbn-i Hacer “Fethu’l Bârî” Buhârî şerhinde “Kadının (farz) hac, (vacip) umre ve diyarı küfürden çıkmak için olan yolculuklardan başka seferlere mahremsiz çıkamayacağı hakkında icmâ vardır” demiştir.

ı) İslam ahkâmın bina edildiği kaidelerden biri  “def’i mefâsid, celbi menfaatten evlâdır” kaidesi olup, yani bir şeyde hem zarar ve hem fayda birleşecek olursa, o faydayı elde etmek için mevcud zararın irtikab edilmeyeceği kaidesidir. Kadının -farz hac müstesna-  mahremsiz seferinde de bazı menfaatlerin ve güzelliklerin husulü ve celbi söz konusu olmakla birlikte, ortada bir mefsedet meydana gelmesi de söz konusudur. Bu durumda yukarıdaki kaide tatbik edilir ve mefsedetin def’i, elde edilecek menfeatten önde tutulur.

İslam ahkâmının bina edildiği bir diğer kaide ise “seddi zerâi’/harama giden yolu tıkamak” yani yasak ve zararlı olana vasıta olan davranışı menetmektir. Kadının -farz hac müstesna-  mahremsiz seferinde birçok haramların vuku bulabileceği durum söz konusudur. Her ne kadar seferin niyet ve başlangıcı hayır olsa da, nihayette böyle bir yolculuk harama sebebiyet verecektir. Bu gibi durumda da yukarıdaki kaide tatbik edilir ve harama götüren bu fiil yasaklanır.

Şeriatta muhafaza edilmesi gereken beş şeyden (yani Makâsıdu’ş-Şerîa’dan) biri de, “nesep ve ırzların korunmasıdır” ki, bu ve yukarıda zikredilen “sedd-i zerâi’/harama giden yolu tıkamak” kaideleri gereğince yabancı kadınla erkeğin yalnız kalmaları, kadının ziynetlerini mahreminden ve istisna edilen kimselerden başkasına göstermesi, izin almadan bir kimsenin evine girilmesi, kendisine bakması mübah olmayan kimselere bakılması, yabancı kadınla musafaha edilmesi vb. fiiller haram kılınmıştır. Bütün bunlar zinanın koruluğu mesabesindedir. Zikredilen bu kaidelerin muhafaza etmeye çalıştığı unsurlar ise kadının mahremsiz yolculuk yapmasında kolayca çiğnenmektedir.

Bir başka açıdan; yolculukta özellikle kadınlar için birçok mahzuratlar bulunmaktadır. Bunlara örnek olarak; uçak, otobüs, tren vb. vasıtalarda kadının yabancı bir erkeğin yanına oturmak zorunda kalması, bu vasıtaların hareket ve varış saatlerinin gecikmesi nedeniyle kadının içine düşeceği durum vb.lerini gösterebiliriz. Uzun mesafeler uçak gibi vasıtalarla birkaç saatte kat edilse dahi kadınlar için bulunan sakıncalar değişmemektedir. Zamanımızda meydana gelen şenî/çirkin hadiseler, her yaşta her kesimde her ortamda gece-gündüz ırza musallat olmaların başını alıp gittiği günümüzde, müşerrînin bu husustaki yasağının hikmetini daha da açık göstermektedir. Kadınların mahremsiz yolculuk yapmalarının haram olması, kadının ahlakı veya kendisi hakkındaki bir su-i zandan dolayı değildir. Bilakis bu vb. kadınlar hakkındaki yasaklar, onun izzet, şeref, haysiyet ve namusunu kem gözlerden, kötü nefislerden koruma gayretinden dolayıdır.

(İbn-i Âbidîn, Mevâhibü’l-Celîl fî Şerhi Muhtasari’ş-Şeyh Halil Malikî, Tefsir-ü Mustafa’l Adevî, Tefsirü’l Münîr, Ahkamu’l Kur’an li’t-Tahâvî, Sübülü’s-Selâm, Neylü’l Evtâr, Bidâyetü’l Müctehid, el-Fevâkihu’d-Devânî alâ Risaleti İbn-i Ebî Zeyd, Metnü’r-Risale (Malikî), el-Hâvi’l Kebîr li’l Mâverdî, el-İbtihâc-ü Tezhîb-i Muğni’l Muhtâc, el-Furu’ li-İbn-i Müflih Hanbelî, el- Muğnî Hanbelî, el-Huccetü li’ş-Şeybânî Hanefî, Ta’rîfât li’l Cürcânî, Külliyyât li’l Kefevî, Câmiu’l Ulûm fî Istılâhâti’l Fünûn, Mebsût li’s-Serahsî, Hâşiyetü’l Adevî alâ Şerhi Muhtasar Halil Huraşî, Mecmû’ Şerhu’l Muhezzeb li’n-Nevevî, Şerhu’l Müntehâ li’l Behûtî, Cezîrî -dört mezhebe göre- İslam Fıkhı ve Zühaylî -dört mezhebe göre- İslam Fıkhı)