SORU: Keffaretin vacip olması için orucu bozmada bulunması gereken şartlar nelerdir? Hangi durumlarda oruç bozulursa hem kaza hem keffaret gerekir? Cin ile cinsel ilişkiye girilirse oruç bozulur mu gusül gerekir mi? Ölüye, hayvana, şehvete mahal olmayan küçük kıza cima etmekle keffaret gerekir mi? Gece cima eder de fecir doğarken hemen cimayı terk ederse keffaret gerekir mi? Ramazanın kazasını bozan ile diğer oruçları bozan kimseye keffaret gerekir mi? Küçük yaştaki koca, karısına cima ederse karısına keffaret gerekir mi, küçük kocanın gusletmesi lazım gelir mi? Ramazanda orucu eda ederken mükellef bir kimse gıda veya ilaç olarak bir şeyi yiyip içerse, hem kaza hem keffaret gerektiğini öğrendik. O halde gıda ve ilaçtan maksat nedir ve su gıdadan sayılır mı? Oruçlu kimse lokmayı çiğneyip çıkardıktan sonra onu tekrar yuttuğu zaman keffaret gerekir mi? Oruçlu kimse esrar v.b. uyuşturucu kullanırsa keffaret gerekir mi? “Keffaret ancak sûreten ve mânen orucu bozmakla lazım gelir” kavlinin manası nedir? Ufak taş gibi bir şey yutmakla keffaret gerekir mi? İğne (şırınga) vurulmakla keffaret gerekir mi? Sağlam (kabuğu kırılmamış) kuru ceviz veya sağlam kuru badem gibi bir şey yutmakla keffaret gerekir mi? Bir yiyeceğe ait çekirdek (tohum) yemekle keffaret gerekir mi? Oruçlu kimse hamur ve un yerse keffaret gerekir mi? Oruçlu kimse ağaç yaprağı yerse keffaret gerekir mi? Oruçlu kimsenin ağzından tükürük çıkar da sonra onu yutarsa veya başkasının tükürüğünü yutarsa keffaret gerekir mi? Oruçlu kimsenin kusmuğu ağzına gelir de kendiliğinden geri dönerse hükmü ne olur? Ölü/leş eti veya normal bir çiğ eti yemekle keffaret gerekir mi?
CEVAP: Musannıf buradan sonra üçüncü kısma başlamış bulunmaktadır ki, bu kısım kem kaza hem keffareti gerektiren kısımdır.
Keffaretin vacip olması (için gerekli olan şartlar şunlardır): 1- (Keffaret) “kasten/amden” kaydı ile mukayyettir (yani keffaretin lazım olması için oruç kasten bozulmuş olmalıdır). 2- (Orucu bozmada) zorlanma/ikrah olmamalı ve iftarı/oruç tutmamayı mübah kılan hayız (gibi durumlar) ve kendi eliyle meydana gelmiş olmayan hastalık gibi ârızî bir şey bulunmamalıdır. 3- (Ramazanda oruca) geceden niyetlenmiş olmak (lazımdır).
Ramazanda orucu eda ederken mükellef bir kimse, kendisine şehvet duyulan bir insanın iki yolundan birine cima eder yahut (oruçlu kimse) cima olunur da (her iki durumda da) sünnet yeri kaybolursa meni gelsin gelmesin, bütün bunları kasten yaptığı takdirde hem kaza hem keffaret gerekir.
(Yukarıdaki) “mükellef” kaydıyla, çocuk ve deli hükümden çıkarılmışlardır. Çünkü bunlar muhatap değillerdir (teklîfî hükümlerin hıtâbı onlara değildir).
(Yukarıdaki) “insan” kaydı ile cinnî hükümden çıkarılmıştır. Zâhire göre (oruçluyken cin ile cimâ yapılır da) meni gelirse kaza vacip olur. Aksi halde (cima yapılır da meni gelmezse) bir şey (ne kaza ne keffaret) lâzım gelmez. Keza meni gelmezse yıkanmak da icabetmez.
(Yukarıdaki) “kendisinden şehvet duyulan”’dan murad, mükemmel/kemal üzere şehvettir. Binaenaleyh (oruçlu kimse) hayvana veya ölüye cima ederse, meni gelse bile keffaret yoktur. Hatta meni gelmezse kaza bile gerekmez. Küçük kızla cima eden hakkında ihtilâf vardır. Bazıları, Ulemanın ittifakı ile (küçük kızla cima eden oruçlunun menisi gelirse) keffaret lâzım gelmediğini (sadece kaza gerektiğini, menisi gelmezse orucun bozulmadığını) söylemişlerdir. Bu sözün daha yerinde olduğunu daha önce zikretmiştik.
(Yukarıdaki) “Ramazanda” tabirinden murad, gündüzdür. Bununla işaret ediliyor ki, cima ederken fecir doğsa, hemen vazgeçtiği takdirde tıpkı unutarak cima ettiğinde olduğu gibi keffaret lazım gelmez. Ebû Yusuf’tan bir rivayete göre, (bu durumda) fecir doğduktan sonra cima halinde kalırsa keffaret lazımdır. Ama zekerin sadece bir kısmı kalırsa keffaret gerekmez, yalnız kaza lazım gelir. Bunu daha önce mufassal olarak arzetmiştik.
“Yukarıda geçtiği vecihle” yani keffaret ancak Ramazan ayının hürmetini çiğnemekle lazım geldiği için Ramazanı kaza ederken bozan kimse ile diğer oruçları bozana keffaret lazım gelmez.
(Yukarıdaki) “yahut cima olunursa” ifadesi, küçük yaştaki kocanın karısına cima etmesini kapsamaktadır (ki yaşı küçük koca karısına cima ederse karısına kaza ve keffaret gerekir). Nitekim Ulemanın mutlak olan ifadelerinin gereği budur. Bu surette yalnız kadına yıkanmak vacip olduğunu, küçük olan kocasına gusül icabetmediğini (Ulema) açıklamışlardır. Bunu Remlî ifade etmiş olup, Kuhistânî’de bildirildiğine göre erkek, şehvet duyulan[1] bir kadınla cima ederse keffaret verir. Nasıl ki kadın, bir çocuk veya deli ile cima’da bulunsa hüküm budur (yani kadına kaza ve keffaret gerekir). Ama her iki surette Ulemanın ihtilâfı bulunup, Timurtâşî’de beyan edilmiştir.
(Yukarıdaki) “sünnet yeri kaybolursa” ifadesi cimanın hakikatini beyan etmektedir. Çünkü cima bunsuz (sünnet yeri kaybolmadan) tahakkuk etmez.
(Yukarıdaki) “insanın iki yolu” kavlinden murad, ön ve arkadaki iki pislik yoludur (kubül ve dübür’dür). Çünkü (kubül veya dübüre cima etme yoluyla) şehvetin giderilmesiyle cinayet/suç tekâmül etmiştir.
(Yukarıdaki) “meni gelsin gelmesin” (kavlinden murad, yani meni gelsin gelmesin kaza ve kefaret lâzım gelir). Çünkü meni gelmesi, o işin doyum noktasıdır/kemâlidir. Kazayı şehvet ise meni gelmeden de tahakkuk eder/gerçekleşir ki, (sadece kazayı şehvetle) had (cezası dâhi) vacip olur. Hâlbuki had cezası mahd/sırf/katışıksız bir cezadır. O halde içinde ibadet manası olan keffaretin (meni gelmeyip de sadece kazayı şehvet bulunduğu takdirde) vacip olması evleviyette kalır.
Ramazanda orucu eda ederken mükellef bir kimse gıda veya ilaç olarak bir şeyi yiyip içerse, bütün bunları kasten yaptığı takdirde hem kaza, hem keffaret gerekir. Gıdadan murad, kendisiyle gıdalanılan şey, ilaçtan murad da, tedavide kullanılan şeydir. Burada kaide, bedene yarayan bir şeyin (oruçlu kişinin) karnına/midesine ulaşmasıdır.
“Gıda”’dan murad, buğday, ekmek ve et gibi azık olabilen/gıdalanılabilen şeylerdir. Su, besleyici olmadığı halde onun da gıdadan sayılması gıdaya yardımcı olduğu içindir.
Şurunbulâli Hâşiyesinde Haddâdi’den naklederek şöyle söylemiştir: Beslenmenin/gıdalanmanın manasında Ulema ihtilaf etmişlerdir: Bazısı, “insan tabiatının yemeye meylettiği ve kendisiyle midenin iştihasının (açlığının/arzusunun) giderildiği şeydir” demiştir.
Bazıları da, “faydası bedenin yararına/salâhına dönen şeydir” diye tarif etmişlerdir.
Bu (ihtilafın) faydası, “bir lokmayı çiğneyip çıkardıktan sonra onu tekrar yuttuğu” zaman meydana çıkar. İkinci tarife göre bu kimseye keffaret lazım gelir (çünkü bunda bedenin yararına bir durum vardır). Birinci (tarife) göre ise (keffaret) lazım gelmez (çünkü insan tabiatı buna meyletmez).
Esrar kullanma durumunda ise (yukarıdaki) bu (durumun) aksi olur (yani ikinci tarife göre keffaret gerekmez), çünkü (esrar v.b. uyuşturucular kullanmada) bedenin yararına/salâhına bir durum söz konusu olmayıp, hatta olur ki (uyuşturucu, kişinin) aklını (bile) noksanlaştırır. Ama (birinci tarife göre ise uyuşturucu kullanan kişiye keffaret gerekir, çünkü insanın) tabiatı ona meyleder ve onunla midenin iştihası/arzusu gider.
en-Nehir sahibi (yukarıda) anlatılan bu durumu şu sözleri ile reddetmiştir: “Bu söz tahkikten uzaktır. Çünkü (bu durum böylece) kabul edildiği takdirde Ulemanın “yahut ilaç olarak bir şey yiyip içmesi” demelerinin bir manası/bir faydası olmaz. Muhakkık Âlimlerin söyledikleri “orucun bozulmasının manası, bedene yararlı olan bir şeyin karına/mideye ulaşmasıdır” (kavli, mideye ulaşan şey) gıda ya da ilaç (olursa kavlinden) daha âm/şamil (bir kavildir) ki, bu (söylenilen) birinci kavle uymaktadır. İhtilaf mahallini tahkik ederken münasip olan budur.”
Ben (İbn-i Âbidîn) derim ki: Bunun hâsılı/özeti şudur ki; ihtilâf, orucu bozmanın/iftarın manasında olup beslenmenin/gıdalanmanın manasında değildir. Lâkin en-Nehir sahibinin muhakkık Ulemadan naklettiği (ihtilaf edilen hususun orucu bozmanın manasında olması) sözünden, beslenmenin manasında ihtilâf olmaması da lazım gelmez. Ancak tahkik neticesi anlaşılmıştır ki, ne beslenmenin, ne de oruç bozmanın manalarında ihtilâf yoktur. Zira Ulemanın bildirdiklerine göre keffaret ancak sûreten ve mânen orucu bozmakla vacip olur. (Şöyle ki), “(bir şey) yemekte”; sûreten orucun bozulması “yutmak” ile (gerçekleşir), mânen bozulması da “bedene yarayışlı olan gıda ve ilaç olması” iledir. Binaenaleyh ufak taş gibi bir şey yutmakla keffaret vacip olmaz, çünkü bunda yalnız sûreten bozulma vardır. İğne (şırınga) vurulmakla da (keffaret) vacip olmaz, çünkü bunda yalnız mânen (bozulma) vardır. Nitekim el-Hidâye sahibi ile başkaları (bunun) ta’lilini yapmışlardır.
el-Bedâyi sahibinin bildirdiğine göre keffaret, ağızdan gıda veya tedavi niyetiyle alınan şeyin mideye ulaştırılmasıyla vacip olur. (Ağızdan) başka yerden bedene giren (şeyle keffaret) vacip olmaz. Binaenaleyh sağlam kuru ceviz veya sağlam kuru badem gibi bir şey yutmakla keffaret lazım gelmez. Çünkü bunda yalnız sûreten yemek (yemek) vardır, mânen yemek (yemek) yoktur. Zira ufak taş ve (bir yiyeceğe ait) çekirdek (tohum) gibi (ceviz ve badem) yemek de âdet edinilmemiştir (bunları yemek olarak yemek alışılagelmemiştir). Keza hamur veya un yemekle de keffaret lazım gelmez. Çünkü (hamur, un yemekle) beslenme ve tedavi kastedilmez. (Şayet oruçlu kimse) ağaç yaprağı yerse bakılır, eğer âdeten yenilen şeylerden ise (yenilmesi alışılagelmişse) keffaret vacip olur, değilse yalnız kaza vacip olur. Keza (oruçlu kimsenin) ağzından tükürük çıkar (uzayıp kopar) da sonra onu yutarsa veya başkasının tükürüğünü yutarsa, yalnız kaza lazım gelir. Çünkü (ağızdan çıkmış olan tükürüğü veya başkasının tükürüğünü yutmaktan) iğrenilir. (Yuttuğu başkasına ait olan tükürük) sevdiğinin veya dostunun tükürüğü olursa (kaza ve) keffaret vacip olur. Çünkü (kişi sevdiğinin tükürüğünü yutmaktan) iğrenmez. “Ağzından lokmayı çıkarır da sonra tekrar ağzına koyarsa” (bu durumda) Ebûlleys; “en sahih kavle göre keffaret vacip olmaz, çünkü o lokma iğrenilir hale gelmiştir” demiştir.
(İbn-i Âbidîn bundan sonra şöyle demiştir): Bu (açıklamadan) anlaşılır ki, Ulemanın “kendisiyle gıdalanılan/beslenilen şey”’den muradları bedene yarayışlı/faydalı olandır. (Şöyle ki, gıdalanılan/beslenilen bu şey) âdeten ya beslenmek maksadı ile yenir, ya tedavi (maksadıyla alınır) yahut da zevk için alınır (onunla lezzetlenilir). O halde hamur ve un her ne kadar bedene yarasa ve gıda olsa da (beslenme, tedavi veya zevklenmek gibi) maksatlarla yenilmez. Ağızdan çıkarılan lokma da böyledir (beslenme, tedavi veya zevklenmek gibi maksatlarla yenilmez). Çünkü (ağızdan çıkarılan lokma kendisinden) iğrenildiği için hükmen bedene yararlı olmaktan çıkmıştır, (şu durumda olduğu gibi) ki Ulema; “bir kimsenin kusmuğu ağzına gelir de kendiliğinden geri dönerse orucu bozulmaz, çünkü âdeten kendisiyle beslenilen/gıdalanılan şeylerden değildir. Sevdiği kişinin ağzından çıkmış olan tükürüğü (yutması durumu) ise böyle değildir, zira onunla lezzetlenilir/zevk alınır” demişlerdir. Binaenaleyh (sevdiğinin/dostunun tükürüğü) bedene yarayan şeyler hükmüne girmiştir (yani kaza ve keffaret gerekir). Sarhoş eden esrar da bunun gibidir (yani kaza ve keffaret gerekir, zira esrar v.b. uyuşturucularla zevklenilir, dolayısıyla bedene yararlı şeyler hükmüne girmiş olur).
el-Muhît’in sözü de bu söylediklerimizi (yani İbn-i Âbidîn’in yukarıda söylediklerini) teyit eder. Orada bildirildiğine göre (bu hususta) esas/usül şudur: Keffaret, oruç ne zaman gıda olarak yenilen bir şeyle bozulursa o zaman vacip olur. Çünkü keffaret, (zecr) men etmek/önlemek/sakındırmak içindir. (Keffaret vasıtasıyla) men etmeye/sakındırmaya ise âdeten yenilen bir şeyden vazgeçirmek için ihtiyaç duyulur, başka şeyler ise böyle değildir (yani âdeten yenmeyip yenmesi alışılagelmemiş olan şeylerden keffaret vasıtasıyla men etmeye/sakındırmaya zaten ihtiyaç yoktur). Zira (âdeten yenmeyip yenmesi alışılagelmemiş olan şeylerden) imtina etmek/çekinmek zaten tabiaten (insanda yaratılıştan) sabittir. (Keffaret vasıtasıyla men edilmeye ihtiyaç duyulan şeye örnek verecek olursak) meselâ şarap içmek gibi ki içene had vurmak icabeder, çünkü (şarap içmek keffaretle/had’le) men edilmeye muhtaçtır. Sidik ve kan içmek (şarap içmenin) hilâfınadır (yani sidik ve kan içmekten men etmeye/sakındırmaya gerek yoktur zira insan yaratılıştan/doğuştan bunları içmekten zaten kaçınır iğrenir). Sonra âdeten yenilen (yenilmesi alışılagelmiş olan) her şey, ister maksud olarak (başlı başına yenilen bir şey olsun), ister başkasına tebean/tâbi olarak yenilsin, (her ikisi de) yenilen şeylerden sayılır. Bundan başkası (yani âdeten yenilmeyen/yenilmesi alışılagelmemiş olanlar ise) haddizatında besleyici/gıdalandırıcı olsa bile yenilmeyen şeyler hükmündedir. İlaç da kendisiyle beslenilen/gıdalanılan (yenilen) şeyler hükmündedir. Zira (ilaçta) bedene yarar/fayda vardır.
Bundan sonra el-Muhît sahibi bir takım fer’î meseleler zikretmiş, sonunda lokma hakkında şunları söylemiştir: “(Oruçlu kimse) lokmayı (ağzından) çıkarır da tekrar (ağzına) koyarsa keffaret yoktur. En sahih olan budur. Çünkü o (lokma) iğrenilen ve tiksinilen bir hal almıştır ki, bu suretle (lokmanın) gıda (olması) manasına kusur/noksanlık girmiştir.” Lâkin bu izaha göre ölü/leş eti olsa bile çiğ eti yemekle keffaretin vacip olması müşkil kalır (problemli olur). Ancak (oruçlunun yediği çiğ et) kokmuş ve kurtlanmış olursa müstesna (olup bu durumda keffaret gerekmez). Ki ben (az önce zikredilen) bu (çiğ et yeme) mevzusunda(ki hüküm hakkında) ihtilaf zikredeni görmedim. Hâlbuki bu (çiğ et yemenin) iğrençliği ağızdan çıkarılan lokmadan daha fazladır. Ancak (bu durumu açıklarken) şöyle denilirse bu müstesnadır; “et haddi zatında gıda maksadı ile bedenin faydası için yenir. Ağızdan çıkarılan lokma ile hamur ise böyle değildir (haddi zatında gıda maksadı ile yenmezler). Ancak et kurtlanırsa o vakit iş değişir. Çünkü o zaman bedene eziyet verir ve onunla bedene bir fayda hâsıl olması söz konusu olmaz.” Burasını izah ederken bana (İbn-i Âbidîn’e) zâhir olan budur. Allah-u Teâlâ en doğrusunu bilir.
“Bunları kasten yaptığı takdirde” ifadesi ile hata eden ve zorla yaptırılan hariç kalır. Ben (İbn-i Âbidîn) derim ki: (Bu ifade ile) unutan (kimse) de hariç kalır. Çünkü murad, orucu kasten bozmaktır. Unutan kimse, orucu bozan şeyi kasten kullansa da orucu bozmayı kastetmemiştir. (İbn-i Âbidîn, Oruç Bahsi)
[1] Küçük kızın iki pislik yolunu bir etmeden ciması mümkün ise o kız cimaya mahaldir, aksi takdirde mahal değildir.