SORU: Muallâk olmayan nezirde tâcil/acele edip önceden yerine getirmek caiz midir? Bir kimse “Cuma günü Mekke’de şu dirhemi filân fakire tasadduk edeceğim” diye nezredip Cumadan başka bir günde Mekke’den başka bir beldede o dirhemden başka bir dirhemi ve o fakirden başka bir şahsa sadaka olarak verirse hükmü ne olur? Bir kimse yarın oruç tutmayı nezreder de, yarından sonraki güne bırakırsa caiz olur mu? Bir kimse itikâf yapmak veya oruç tutmak için bir ay tayin edip belirler de, bu nezrini o aydan önce yaparsa, keza “filân sene haccedeceğim” diye nezreder de ondan bir sene evvel haccederse, keza “filan gün bir namaz kılacağım” diye nezreder de o günden önce kılarsa hükmü ne olur? Bir kimse muayyen/belirli birkaç dirhemi sadaka vermek için adasa ve sonra bu dirhemler helâk olsalar ne yapması gerekir? Ulemanın, nezirde “dinar ve dirhemin tayinini hükümsüz bıraktık” sözü ile nezirde “fakirin tayinini hükümsüz bıraktık” sözlerinin manası nedir? Bir kimse “şu fakire bir şey yedirmek Allah için boynuma borç olsun” deyip fakirin adını söylese, fakat yiyeceği tayin etmeyip belirlemese, yiyeceği başka bir fakire vermesi halinde nezri yerine gelmiş olur mu? Bir kimse başka bir adama emrederek, “şu malı Kûfe’nin fakirlerine tasadduk et” der de, o adam da Basra’nın fakirlerine verirse hükmü ne olur? Bir kimse “Kûfe’nin fakirlerine şu kadar para verilecek” diye vasiyet eder de, parayı vermesi vasiyet edilen vasî de Basra’nın fakirlerine verirse hükmü ne olur? Bir kimse Recep ayını oruçla geçirmeyi nezreder de, Recep ayı gelmeden önce yirmi dokuz gün oruç tutarsa ve Recep ayı da yirmi dokuz veya otuz çekerse hükmü ne olur?
CEVAP:
Muallâk olmayan (yani olmasını istediği veya olmamasını istediği bir şarta bağlı olmadan yapılan) itikâf, hac, namaz, oruç vesaire (nezirlerde) nezredilen (şeyler) muayyen bile olsa (belirlenen) zamana, mekâna, dirheme ve fakire mahsus (tahsis/tayin edilmiş) olmaz. Yani (itikâf, hac, namaz, oruç) aşağıda zikredilen zaman, mekân, dirhem ve fakir ile belirlenmiş bile olsa, (bunlardan) hiçbirine mahsus olmaz. Muayyen olmayanın mahsus olmayacağı ise evleviyette kalır, tıpkı mutlak olarak belirsiz bir dirhem (vermeyi) nezrettiğinde, hiçbir şeye mahsus (ait) olmadığı gibi.
Buna binaen, şayet “Cuma günü Mekke’de şu dirhemi filân fakire tasadduk edeceğim” diye nezredip aksini yapsa caiz olur. Yani bazısında veya hepsinde söylediğine muhalefet etse, (meselâ) Cumadan başka bir günde (Mekke’den) başka bir beldede (o dirhemden başka bir dirhemi, o fakirden) başka bir şahsa verse caiz olur. Çünkü nezrin manasına giren, tayin (etmek) değil, tasaddukun aslı olan ibadettir. Binaenaleyh tayin batıl olup ibadet lazım gelir. el-Mi’râc’da şöyle denilmiştir: “Bir kimse yarın oruç tutmayı nezreder de, yarından sonraki güne bırakırsa caiz olur ve günahkâr olmaması gerekir. Tıpkı şimdi (hemen) bir dirhem tasadduk etmeyi adayıp da sonra verdiğinde günahkâr sayılmadığı gibi.”
Keza (yukarıda tayin edilen zamana muhalefet edip tâcil’de bulunarak bu vakitten) önce yapsa caizdir. İtikâf veya oruç için bir ay tayin eder (belirler) de, ondan önce yaparsa sahih olur. Keza “filân sene haccedeceğim” diye nezreder de, ondan bir sene evvel haccederse, sahih olur. Yahut “filân gün bir namaz kılacağım” diye nezreder de o günden önce kılarsa caizdir. Zekâtta caiz olduğu gibi burada da caizidir. İmam Muhammed’le İmam Züfer buna muhaliftir. Çünkü bu, vücubun sebebi olan nezir bulunduktan sonra önden/peşin (yapmaktır). Şu halde tayin (edip belirleme) hükümsüz kalır. Bu, nezri sadece, itaat olan şey ile îfâ (yerine getirmek) lazım geldiğine binaendir. Az önce de söylediğimiz gibi, tayin maksut bir ibadet olmadığı için, nezirle (birlikte) îfâsı (yerine getirilmesi) lazım gelmez, bu bellenmelidir. İmam Muhammed ile İmam Züfer buna muhaliftir. Ancak şu da var ki İmam Muhammed, (belirlenen zamandan) önce yapmayı (tâcil’i) mutlak olarak caiz görmez. İmam Züfer ise, (tayin edilen vakitten) önceki zaman, faziletçe daha noksan olursa (tâcil’i) caiz görmemiştir.
Allâme İbn-i Nüceym, risalesinde, sadaka (vermeyi) adayan hakkında şunları söylemiştir: “el-Hâniyye’de zikredildiğine göre, “bir kimse muayyen/belirli birkaç dirhemi tasadduk etmek için adasa ve sonra bu dirhemler helâk olsalar nezir sâkıt olur.” Bu gösterir ki, Ulemanın “dinar ve dirhemin (tayinini) hükümsüz kıldık” sözü mutlak olarak değildir ki, ancak bu mesele müstesnadır diyelim, (şöyle ki eğer bu söz mutlak olsaydı belirlenen dirhemler helak olunca nezrin sakıt olmaması gerekirdi). Çünkü (dinar ve dirhemin belirlenmesi hususunu) mutlak olarak hükümsüz bırakırsak, vacip o kimsenin zimmetinde kalacaktır, (yani dirhemleri belirtmesinin bir hükmü olmadığından o dirhemler helak olunca herhangi başka bir dirhemle adağını yerine getirmesi vacip olacaktı). Binaenaleyh muayyen/belirlenen şey/nesne helâk olduğunda, vacip (nezir) zimmetinden (uhdesinden) düşmeyecekti. Keza, Ulemanın “fakirin (tayini) hükümsüz kıldık” sözleri de mutlak olarak kabul edilmez. Zira el-Bedâyi’de açıklandığına göre bir kimse “şu fakire bir şey yedirmek Allah için boynuma borç olsun” deyip (fakirin) adını söylese, fakat yiyeceği tayin etmese (belirlemese), (yiyeceği) o fakire vermesi gerekir (vacip olur). Çünkü (vermeyi) adadığı şeyi tayin etmeyince (belirlemeyince), fakirin tayini (ismiyle belirtilmesi) maksut (kastedilen şey) olmuş olur ve (o fakirden) başkasına vermesi caiz olamaz.”
Şu da var ki: el-Hamevî’de el-İmâdiyye’den naklen şöyle denilmiştir: “Bir kimse başka bir adama emrederek, “şu malı Kûfe’nin fakirlerine tasadduk et” der de, o adam Basra’nın fakirlerine verirse caiz olmaz, (memur kişi tazmin edip) öder.” el-Müntekâ’da zikredildiğine göre, bir kimse “Kûfe’nin fakirlerine şu kadar para verilecek” diye vasiyet eder de, vasî (yani parayı vermesi vasiyet edilen kişi) de Basra’nın fakirlerine verirse, Ebû Yusuf’a göre caiz olur. İmam Muhammed ise, “vasî (tazmin edip) öder” demiştir.”
Ben (İbn-i Âbidîn) derim ki: Bunun vechi şudur: Vekil, âmirine/müvekkiline muhalefet ederse (tazmin edip) öder. Ama vasî, asıl (müvekkil) yerinde midir yoksa vekil yerinde midir? Düşün!
Bir kimse Recep ayını oruçla geçirmeyi nezreder de, ondan önce yirmi dokuz gün oruç tutarsa, Recep ayı yirmi dokuz çektiği takdirde kaza lazım gelmemesi gerekir. En sahih olan (görüş) budur. Ama Recep otuz çekerse, bir gün kaza eder. (İbn-i Âbidîn, Oruç Bahsi)